Bismillahirrahmanirrahim
Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Allah’a hamt, Peygamberimiz’e, âline ve sahabelerine salât ve selam ederiz.
Dünya hayatımız, ölümden önceki hayattır. Ahiret hayatı ise ölümden sonraki hayattır. Günümüz insanlığının, hatta birçok Müslüman’ın gafil olduğu şey, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki ilişkidir. Dünya hayatı, ahiret hayatının tarlasıdır. Dünya hayatı bir imtihan yeri olarak kötülüklerin ve iyiliklerin kazanıldığı yerdir. Şuurlu insanların duası şudur. Bakara 201: “…Rabbimiz bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru.” Dünyada istenecek iyilik; İslamca düşünmek ve yaşamaktır. Ahirette istenecek iyilik ise cennettir. Cenneti hak etmek; dünya hayatında insanın tabi tutulduğu imtihanı kazanmasına bağlıdır. Allah, yeryüzündeki her şeyi insanlar için yaratmıştır. Bakara 29: “O Allah ki yeryüzünde olanların tamamını sizin için yaratan, sonra göğe yönelip yedi kat sema olarak donatan O’dur. O her şeyi bilir.” İslam ve materyalizm bakımından dünya hayatı farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Müslümanlar; yani maneviyatçılar onu bir imtihan yeri, geçici bir zaman olarak görürler. Materyalistler ve dünyacılar onu sanki ebedi bir yermiş gibi görürler, ahiret hayatını hesaba katmaz. Ahireti hesaba katıp İslamca bir hayat yaşayanlar için dünya övülmüş; ahireti unutarak, nefsinin arzularına uyarak yaşayanlar için de yerilmiştir. Dünya hayatını ahirete tercih edenler, uzak bir sapıklığa düşerler. İbrahim 3: “Onlar ki dünya hayatını ahiret hayatından daha çok severler, Allah’ın yolundan alıkoyarlar ve onun eğrilmesini isterler. İşte onlar çok uzak bir sapıklığın içindedirler.” Dünyacıları, uzak bir sapıklığa düşüren şey, İslam’a düşman olmaları ve insanları O’ndan uzaklaştırmaya çalışmalarıdır. Allah’ın hükümlerine kulak vermeyip dünyaya karşılık ahiretini satanlar, böyle bir alışverişten kârlı çıkacak da değillerdir. Bakara 86: “İşte onlar ahirete karşılık dünya hayatını satın alanlardır. Bundan dolayı onların azabı hafifletilmez ve onlara yardım da edilmez.”
MÜKÂFAT
Müslümanlardan bazıları da ahiretlerini kazanmak için dünyalarını satarlar. Kur’an, Allah yolunda cihat etmenin bu anlama geldiğini ve böylelerinin büyük bir mükâfata kavuşacaklarını haber veriyor. Nisa 74: “Dünya hayatını verip ahireti satın alanlar, artık Allah yolunda harp etsin. Kim Allah yolunda harp eder, öldürülür veya galip gelirse yakında ona büyük mükâfat vereceğiz.” Müminlere göre dünya hayatı, bir iman ve cihat hayatıdır. Dünya hayatı, bir oyun, oyalanma ve bir eğlencedir. Enam 32: “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise sakınanlar için daha hayırlıdır. Akıl etmiyor musunuz?” Muhammed 36: “Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder ve sakınırsanız size mükâfatını verir ve sizden mallarınızın hepsini istemez.” Fani olan bu dünya hayatını İslamsız yaşayanlar, bu hayatı boşa yaşamış olurlar.
ŞEHVETLER
Dünya, aldatıcı bir metadır. Al-i İmran 14: “Kadınlara, oğullara, tonlarca altın ve gümüşe, nişanlı atlara, enama (deve, sığır, koyun ve keçiye), ekine karşı aşırı sevgi beslemek insana güzel gösterildi. Bunlar dünya hayatının nimetleridirler. Dönüş yerinin en güzeli Allah katındadır.” Al-i İmran 185: “Her can ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı mutlaka ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılıp cennete girdirilirse o kurtulmuştur. Dünya hayatı aldanma metaından başka bir şey değildir.” Akıllı insan aldananlardan ve nankörlerden olmaz. Tevbe 38: “Ey iman edenler, size ne oluyor ki, Allah yolunda birlikte harbe katılın denildiğinde yere doğru ağırlaştınız. Ahirete karşılık dünya hayatına mı razı oldunuz? Dünya hayatının geçimliği ahirete göre çok azdır.” Dünya, geçici ve önemsizdir. Oyun, oyalanma, eğlence ve bir süs olmasının yanı sıra mal ve çocuk bakımından bir övünme ve bir çoğalma yarışıdır. O, aldatıcı bir geçinme aracıdır. Kur’an, gerek dünya gerekse ahiret nimetleri bakımından Allah’ın lütfunun sınırsızlığını ifade etmekte; servet, mevki, sağlık ve yaşayış güzelliği bakımından insanlar arasındaki farkların, ilahi takdirin bir gereği olduğunu, dolayısıyla, bu dünyada mutlak eşitliğin imkânsızlığını vurgulamaktadır. Dünya, mümine hapishane; kâfire cennetti
DÜNYEVİLEŞME
Sahip olma duygusunun tutkuya dönüşmesine hırs denir. İnsanoğlunun temel zaaflarından biri olan bu duygu, terbiye edilmediği zaman, insanın gözünü, gönlünü ve zihnini bürüyerek onu esir eder. Onu, ahiretle olan bağlarından birer birer koparır. Para, mal, makam, şöhret gibi her tür dünyalık, onun duygu ve düşünce ve basiretini dünyaya bağlayarak boynunda tasmaya, bileğinde kelepçeye, ayağında prangaya dönüşür. O, artık dünyevileşmiş bir tiptir.
MÜCADELEMİZ
Dünya imtihanımız bir hak-batıl mücadelesi şeklinde tanzim edilmiştir. Bu mücadele insanlık tarihinde Hz. Âdem’den günümüze kadar süregelmiştir ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bugün bu mücadele Millî Görüş ile Irkçı Emperyalizm ve İşbirlikçileri arasında geçmektedir. Nisa 76: “İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tağut; yani batıl davalar ve şeytan yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın, şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.” Hak, İslam’dır. Her şart altında değişmeyen gerçektir. Islah yoludur. Marufu, adaleti, iyiliği emreder. Münkeri, zulmü, kötülüğü yasaklar. Hakkın gayesi: Bütün insanlığın dünya ve ahiret saadetidir.
Batıl, Materyalizm ve Siyonizm’dir. Her şart altında yanlış olan şeydir. İfsat yoludur. Münkeri, zulmü, kötülüğü emreder. Marufu, adaleti, iyiliği yasaklar. İnsanlık ne zaman bu fasit yolda yürümüşse krize düşmüş ve helak olmuştur. Günümüzde bu fasit ve batıl yolu Siyonizm ve onların işbirlikçileri temsil etmektedir. Batılın gayesi: İnsanları ifsat ederek dünya ve ahiret hayatlarını karartmaktır. Selam hidayete tabi olanlara…