Bismillâhirrahmanirrahîm;

16 Eylül 2023 tarihli, “Erbakan Sistematik Düşünürdü” başlıklı yazımızda, Erbakan Hoca’nın ilim adamlarına yönelik bir konferansını anlatmıştık. Hoca, ilim adamlarının 3 önemli eksikliğinden 1.’sinin ilmi, “eser”e; 2.sinin “fayda”ya dönüştürememeleri olduğunu belirtiyordu. Bu yazıda sözünü edeceğimiz, 3.sünü de, “Batı’nın ilim adamlarımız üzerindeki etkisi” olarak açıkladı.

Erbakan Hoca, bu “çok önemli” konferansında, ilim adamlarının “Biz gerçeğe bağlıyız” dedikleri halde, “Batı mantığıyla düşünmekten kurtulamadıklarını” şöyle anlatır:

“Sen böyle düşünürsen, bu hastalık sende varken; sen hakkı, gerçeği bulamazsın! Galaksi, yıldızlar topluluğu… Şu anda ben burada duruyorum; dünya beni çekiyor. Ben, dünyanın beni çektiğinin farkında değilim. İşte, bizim ilim adamları da böyle! Kendisini Batı çekiyor. Kendindeki Batı’nın kendisini çektiğini bilmiyor. Halbuki, o galaksinin içinde! Sen o galaksiden kendini kurtaracaksın!”

İlim insanı; özgür düşünür. Saplantılardan uzak durur. İlim yolunda nasıl ilerleyeceğinin yolunu, yöntemini bilir. “Alis Harikalar Ülkesinde” masalının kahramanı -affedersiniz- bir köpektir. Köpek uzun bir yolda koşar da koşar. Sonra yol ikiye ayrılır. “Hangi yoldan gideyim?” diye düşünürken, şu yargıya varır: “Nereye gideceğini bilmedikten sonra, nereden gitsen faydası yok.”

İlim insanı, önce gideceği yolu çok iyi bilmelidir. Kadim değerlerimiz bize, amacın “Allah rızası” olduğunu öğretir. “İnsanların hayırlısı, insanlara hizmet edendir” prensibi gereği, “eser”e dönüşmeyen “faydasız ilim”den uzak durmamızı ister.

İÇERİK ÖNEMLİ

OKULLARIMIZ yeni eğitim - öğretim yılına girdi. Anaokulu, ilk, orta, lise ve dengi, üniversite gibi her kademedeki 28 milyon öğrenci “eğitim almak için” öğretmenin önündedir. Pek çok ülkenin nüfusundan daha yüksek oranda öğrenci potansiyelimiz var. Bunu değerlendirebilirsek, “dünya lideri” olmamız için hiçbir engel yoktur. Eğitimi yalnız fiziki şartlar, okul, derslik, laboratuvar ve teknik donanım gibi her türlü eğitim materyallerinden ibaret sanmak ne büyük aldanış!

Dış görüntü ve eğitim materyalleri elbette önemlidir. Ondan daha önemlisi ise içeriktir. Öğrenciye verdiğimiz bilgiler ve gösterdiğimiz hedef! Amacı olmayan bir çalışmanın faydası yoktur. Yukarıda anlattığımız “Alis Harikalar Ülkesinde” masalındaki köpek, yol, koşu bir dış görüntü ve materyal; hangi yoldan gidileceği, varılacak hedef amaçtır. Eğitim, “ayrık otları”ndan arındırılmalı; Batı’dan gelen tozlar silkelenmelidir.

Eğitimimiz; bize göre, yerli ve millî olmalıdır. İnanç, tarih, öz ve aslımızı yansıtmalıdır. Eğitim “Batı taklitçiliği”ni kaldırmaz. Eğitim konusuna kafa yoran, kimliğimize uygun çözümler ortaya koyan aydınlarımızdan Nurettin Topçu; “Türkiye’nin Maarif Davası” adlı eserinde, “Harf inkılâbının yüzlerce yıllık millî kültürümüzle bağlarını kopartıp üniversiteleri ortaokul seviyesine düşürdüğünü anlatır:

“Bugün edebiyatımızı hakkıyla bilen birini bulmak veya böyle birinin yetişmesini beklemek hayal oluyor. Garb’ı taklitte ne kadar ilerlersek, o kadar bataklığa saplanır ve daima küçülürüz.” (Dergâh Yy. 2011 baskısı, sh. 37)

MİLLÎ DÜŞÜNMEK ŞART

GAZETEMİZİN 19 Eylül 2023 tarihli nüshasında; Eğitimci, Araştırmacı ve Saadet Partisi GİK Üyesi Tacettin Çetinkaya’nın “Eğitimin Sıkıntısı Topluma Yansır” başlıklı, analiz üzerine kurulmuş, “özgün” bir yazısı yayınlandı. Yazar, Batılı anlayıştan uzak, millî ve manevi değerlerimizi önceleyen bir eğitim sisteminin gerekliliğini anlattı. Din Kültürü dersi “amaçlar” kısmında, “Din tercihi çocuğa bırakılmalı” maddesindeki tutarsızlığa değindi. “Çocuğa ‘tercihini yap’ demek fıtrata aykırıdır. Cenâb-ı Hak çocuğun tercihini yapmıştır” ifadesini kullandı.

Sayın Çetinkaya’nın en özgün görüşü, “Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi” dersinin isminde değişiklik yapılması konusunda oldu. Gerekçesi şöyleydi: “Din kültürü? Dinden maksat İslâm ise, ismi de İslâm dersi olmalıdır. İslâm bir kültür değil; bir inanç sistemidir.” Avrupa ülkelerinde bu ders, diğer Müslüman toplulukların da görüşü alınarak “İslâm Dersi” olarak verilmektedir.

Yazar’ın yöneticilere de söyleyecekleri vardı: “AB ile eğitim, kültür konusunda yaptığımız sözleşmelerden sonra MEB, bu sözleşmelerin gereğini yerine getirerek gerekli düzenlemeleri yapıyor. Bu anlaşmalar TBMM’de kabul edilirken; içeriği, temel değerlerimizden neleri götürdüğünün farkına varılmadan, metinleri bile okunmadan kabul edilmektedir.”

Hükûmet, içeriksiz bir “Türkiye Yüzyılı” söylemini devlet ve medya gücünü de kullanarak halkımıza dayatmaktadır. Projede manevi değerlerimiz; eğitimimizin millîleştirilip kalite kazandırılması; para değerimizin korunması; yekvücut halinde olmamız; nasıl kalkınacağımız konusunda çözüm yolları yok. Eğitimde, ahlâkta, adalette mesafe almadan hiçbir başarı elde edemezsiniz!