Aslında denizde değil, iki üç adım mesafelik kıyısında,
kumda, kalabalığın ortasında durup oynuyorlardı. Denize girip çıkan, kendileri
gibi kumda oynayan ve oturan insanların ortasında, kendi dünyalarına kapanmış
bir haldeydiler. Üç kişilerdi, yani üç çocuktular. Biri, ihtimal yedi sekiz
yaşlarında, beslenmeleri nedeniyle yaşlarına göre daha şişman görünür olan ve hareketleri
yaşlarıyla orantısız bir hantallık taşıyan, kumraldı. Diğer ikisi, aralarında
en fazla iki yaş farkı olan kardeşlerdi. Büyük olan beş-altı, olsa olsa yedi
yaşlarında, küçüğüyse dört, en fazla beşinde olmalıydı. İkisi de esmerdiler,
ama güneşten yandıkları apaçık belliydi. İkisi de, yaşlarına uygun düşen kiloda
gösteriyorlardı.
Kardeş olanların büyüğü, üçlü gruba hâkim tavır ve
hareketleriyle hemen kendini belli ediyordu. Özellikle, büyük ve yaşına göre
kilolu gösteren, yani şişman olan üzerinde belirgin bir hâkimiyete sahip
olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. İlk olarak bu durum dikkatimi çekti. Kardeş
olanların büyüğü, mutlaka televizyonda izleyerek etkisinde kaldığı bir takım
dans figürlerini ya da film kahramanlarının hareketlerini taklit ederek hâkimiyetini
görsel bir halde sergiliyordu. Anında, şişman olan, bu figür ya da hareketleri,
biraz acemice de olsa, gönüllü bir boyun eğiş ile tekrarlıyordu. Küçük kardeş,
birkaç hareketi taklit etmek istediyse de, kendine göre bir tavır içinde
olmayı, başına buyruk davranmayı tercih etmiş gibiydi.
Biraz sonra, kardeşlerden büyük olan, kumda bir şeyler
yapmak üzere harekete geçti. Şişman olana bir şeyler söylüyor, daha doğrusu ona
buyuruyor, o da heyecanla koşup, zorlukla bulabildiği bir taşı getiriyordu. Ya
da, tasarladığı şeyi yapmak üzere şişmandan kum istiyor ve isteği derhal yerine
getiriliyordu. Ne yapmak istedikleri pek belli olmasa da, kumu yararak
oluşturdukları tümseklere bakılınca, etrafı çevrili bir kale tasarlamış
olabilecekleri tahminini güçlendiriyordu. Ne var ki küçük olan, buyruklara
uymak şöyle dursun, çok geçmeden adeta bir başkaldırıyı çağrıştırır davranışlar
sergilemeye başladı. Bu arada, kardeşlerden büyüğüyle aynı yaşta gösteren bir
dördüncü çocuk gruba katılma hamlesinde bulundu. Fakat büyük kardeş, içgüdüsel
bir tepkiyle onun kendi grubuna katılmasını tasvip etmeyen bir tavırda bulundu.
Çünkü dördüncü çocuk, daha işin başında hâkimiyeti elde edici izlenimi veren
söz ve davranış gösterir gibiydi. Bir yerlerden bulup getirdiği plastik, mavi
renkli küçük bir küreği, bahşiş ya da rüşvet kabilinden sunmak istediyse de,
büyük kardeş bunu kabul etmeyerek, onu adeta dışladı.
Bir süre sonra, kumda oynamaktan usanmış ya da zevk
almamış olmalılar ki, denize yöneldiler. Bunu fırsat bilen kardeşlerden küçük
olanı, yapmaya çalıştıkları kaleyi ve çevresini bozmaya verdi kendini.
Elbette bu bir oyundu görünüşüyle. Belli yaşlara gelmiş,
birtakım tecrübeler yaşayıp onlardan sonuçlar çıkartmış insanlardan meydana
gelen topluluk ve toplumlar da yapıp ettikleriyle, aslında hayatın kıyısında,
dünya kumunda bir süreliğine oyun oynamıyorlar mıydı Kimi hükmederek, kimi
uysalca boyun eğerek, kimisi itiraz ederek, çıngar çıkartarak, kimisi de bir
takım şeyleri kullanarak bu oyuna katılmak için fırsat kollamıyorlar mıydı
Ed-dünya laibün: Dünya bir oyun yeri dir kuşkusuz. Bu oyunu anlamlı ya da
anlamsız ve değerli ya da değersiz kılmak insanın elinde olmalı.