Günlük hayatımızda her gün pek çok şey değişiyor!

Ama değişmeyenler de var!

Mesela “aldatanlar” değişmiyor!

İşin garibi “aldananlar” da değişmiyor! Yüce Rabbimize şükürler olsun ki, onları “uyarmaya çalışanlar” da değişmeyenler arasında yerlerini alıyorlar.

Yani “Hak-Batıl” mücadelesi dün olduğu gibi bugün de aynen devam ediyor. 

“Aldatanların değişmemesini” anlıyoruz.

Onlar “aldatmayı” kendilerine ilke edinmişler!

Ancak “aldananların değişmemesini” anlamakta bir hayli güçlük çekiyoruz. Sanki “aldanmayı” kendilerine “hobi” edinmiş gibiler.

Hem “aldanıyorlar” hem de “yine aldandık” diye yana yakıla ağlaşıyorlar.  Defalarca “uyarılmalarına” rağmen yine kendilerini “aldatanların” peşinden koşanların böyle “ağlaşmaları” karşısında söyleyecek laf bulmakta zorlanıyoruz.

Perşembe’nin gelişi daha Çarşamba’dan belli iken ve bu durum onlara birçok kez hatırlatılmış olmasına rağmen “kendilerini aldatanlardan” vazgeçemeyenlerin şimdi yakınmaya hakları var mı? Sanki gözlerine perde inmiş gibiler!

Girecekleri sokağın “çıkmaz sokak” olduğu kendilerine söyleniyor ama onlar hiç oralı olmuyorlar.

Bu ikazları “duymazdan” geliyorlar!

Sonra çıkışı olmayan sokaktan feryatları yükseliyor.

Bu hal elbette “bile bile ladesten” başka bir şey değil!

Ortaya çıkan bu vahim tablodan tabii ki “aldatanlardan” çok “aldananlar” mesul!

Rahmetli Erbakan Hocamızın çok meşhur sözlerinden biri “akıl ne büyük nimet” sözüydü!

Karşımıza geçip ağlaşan “aldananları” gördükçe Erbakan Hocamızı bir kez daha rahmetle anıyoruz!

Ve bir kez daha “akıl ne büyük nimet” diyoruz.

Sürekli “aldananlar” bir kerecik hisleri ile hareket etme yerine akıllarını devreye soksalar, yakındıkları konuların pek çoğu başlarına gelmeyecek!

Ama onlar “ağlaşmayı” meslek edinmiş gibiler.

Evet, “aldatanlar” değişmiyor. “Aldananlar” da değişmiyor. Yüce Rabbimize şükürler olsun ki, onları uyaranlar da değişmiyor. “Hak-Batıl mücadelesi” sürüp gidiyor.