15 Temmuz 2016… Bir milletin, bir asır sonra ceddine en güzel hediyesi. Birileri plan kurdu yine. Derinde ama en derinde hesaplar yaptı. Geceyi beklediler. Sıcak bir yaz gününde, ısıtılmış namluları çevirdiler bu aziz milletin üzerine. Gez, göz ve arpacıkta bu kez, bizim Ali Abi, Hüseyin Amca, Mehmet ve Ayşe Teyze vardı. Halk vardı bu kez. Ancak halk eli boş gelmişti. Elleri havadaydı üstelik. Ancak yürekleri hâlâ solda ve atıyordu. Evet, bir tek yürekleri vardı yanlarında, tankların paletlerinden daha keskin bakışları birde. El ele tutuştular, etlerini demir parçalarının önüne koyarak o makinelerin önünde, “ya Allah” dediler. Tetikteki eller ise “vur” emri ile hiç düşünmeden dokundular tetiğe. Bu millet, karşısında ki Türk askeri kıyafetleri giymiş caniler olmasa idi, o canilerin son gördüğü tek şey, üzerlerine yıkılan köprü olacaktı. Ancak, “kardeş durun, vurmayın” dediler. Gece karanlıktı ve bir türlü sabah olmuyordu. Yine, “mevzu vatan ise gerisi teferruattır” dedi ve bu aziz Milli İrade, fiili duaya kıyam edince, ilahi tecelli gereği bu kıyam yerini, Hakkî İdare’ye bıraktı. Kalbinde insanlıktan zerre kırıntı olmayan, bu devletin maaşını alan, bu milletin ekmeğini yiyen hainler dört bir yandan saldırırken, ancak bu millette var olan bir kan harekete geçti. Çelik paletler altındaki insan yığınları, cesetleri bile “Allah” diyen yürekli vatan evlatları, sanki Hak katından inmiş bir melek gibi sadece kıyam edip yürüdüler. Vatandır mevzu, dindir, namustur vesselam. Yüzlerce insan hayatını kaybetti sabah olana kadar. Otağını koruyan bir Er tuğrul Gazi gibi, sur dibinde fetih için terleyen Ulubatlı gibi, şer güçlerin iki yüz elli bin kişilik ordusuna karşı, elli bin kişilik ordusuyla çıkan Alparslan gibiydiler. Kolları nemliydi, yüzlerinde boncuk boncuk sular vardı. Belli ki ölmeye gelmişler, abdestlerini alarak.

Ve güneş doğdu.. Karanlıkla beraber gömüldü halkın ve milletin vicdanına balta vurmak, kurşun sıkmak isteyen, hain planların sahipleri ve kuklacıları ve askerleri. Bu darbeydi. Bu bir, yüce millet sözü üzerine söz söylemeye çalışmaktı. “Bu vatanın sahipleri bu vatanın milletidir” dedi halk. Bir daha mesaj verdi tüm Firavun ve Nemrut diyarlarına…

“İbrahim olmak sadece ateşte yanmak zannederseniz, biz her türlü ölmeyi iyi biliriz. Bizi tanımak isteyen bize gelsin, ordularınız Allah’ın ordusuyla baş edebilecekse, buradayız bekliyoruz. Biz sizin her türlü oyununuza gelebiliriz belki ama siz bizimle asla göz göze gelemezsiniz. Bu vatana iki şekilde girebilirsiniz, ya pasaportla, ya da bizi çiğneyerek. Birincisiyle gelirseniz ayran ikram ederiz, yok eğer çiğnemek isterseniz önce atalarınıza sorun bizi, onlar çok iyi tanırlar.

Ey dünya sözümüz var dinle hele;

Bugün not düşülsün, tarih kayıtlarına geçsin. Kosova’da, Preveze’de, Fetih gününde, Malazgirt’te, Mercidabık’ta, Kurtuluş Harbi’nde, Bosna ve Çeçenistan müdafasında kayıtlı şehitler listesine yüz altmış bir kişi daha yazın. Ve ekleyin ardına, seksen milyon daha var gelecek olan..!

“Asım’ın nesli diyordum ya,

Nesilmiş gerçek !

İşte çiğnetmedi namusunu,

ÇİĞNETMEYECEK !”

Elhamdülillah

Elhamdülillah

Elhamdülillah

Selam ve daim muhabbetle…