İnsanın geçmişi sık sık yâd etmesi ihtiyarlamasının mı neticesidir yoksa geçmişte yaşanan güzel anıların hatıralarda yitip gitmemesini arzulaması mıdır bilemem! Ben ihtiyarladığımdan olsa gerek eskiyi daha farklı bir gözle bakar ve hatıralarımda yaşatır oldum.
Bugün biraz bizden bahsedeyim istiyorum aslında. Biz derken basın sektörü emekçilerini kastetmekteyim. Basın sektöründe yıllanmış olanlar bilirler. Eskiden gazetelerde musahhih ve mürettipler vardı. “Tashih” düzeltmek, “Musahhih” de düzelten kişi demekti. Günümüzde düzeltmen diyoruz. “Tertip” düzenlemek, sıraya sokmak, “Mürettip” de sıraya sokan kişiydi. Günümüzdeki karşılığı ise dizgicidir. Bu işin en zor yanı da yazıların tersten diziliyor olmasıydı.
Gazetede çıkan yazı ve haberleri okuyup dil bilgisi, imla ve anlam hatalarını düzelten kişiydi musahhih. Gazetelerde en kalabalık servislerden birisi de tashih servisi olurdu haliyle. Zira okunması gereken çok haber ve yazı bulunduğundan bir ya da birkaç kişinin üstesinden gelemeyeceği bir işti. Mürettipler ise gazeteye girecek haber ya da yazıları kurşun harflerle kalıplara dizerek baskıya hazır hale getirirlerdi. Mürettiphanede yapılan bu işlem de oldukça zor ve sağlık açısından da bir o kadar tehlikeliydi. Zira kurşun solumak özellikle kan dolaşımına oldukça zarar verirdi. Bu yüzden olsa gerek mürettipler biraz olsun kurşunun vereceği zararı azaltmak için her gün yoğurt yerlerdi.
Okumak çoğu kimse için kolay bir iş gibi görülse de aslında oldukça zor bir uğraşıdır. Zira bir gazetede bir yazıyı hata ihtimaline karşı dikkatli olarak okuyacaksın, anlayacaksın ve yanlışı bulup düzelteceksin. Öyle ne varmış bunda deyip geçmeyin hemen. Zira bir dış haber yazarını okurken dış dünyada neler olup bitiyor az çok bilmeniz lazım. Bittabi ekonomi yazarı için de ekonomik terimleri ve dili bilmeniz gereklidir. Dini bir yazı okuyacaksanız eğer en azından ilmihal bilgisine ve temel itikadî bilgiye sahip olmanız elzemdir. Daha bunun gibi pek çok hususta az çok bilgi sahibi olmalısınız ki okuduğunuzu anlayıp yanlışı ayırt edebilesiniz. Bu arada yazarın yazı stiline, üslubuna da az çok vakıf olacaksınız ki hatayı fark edip ona göre düzeltebilesiniz.
İşte bu yüzden musahhihler genelde mektep, medrese görmüşlerden seçilirler ve mümkün olduğunca da devrin şartlarına göre en iyi tahsil görenler tercih edilirdi. Yani öyle her önüne gelen, musahhih olmak isteyen bu kadroda istihdam edilmezdi. Musahhihlik işte bu kadar önemliydi. Ancak yine de basın camiasında hak ettiği yeri aldığı söylenemez aslına bakarsanız. Zira neticede işi okumak olduğundan herkes çok kolay bir iş olduğunu düşünüp biraz da önemsemezlerdi musahhihleri. Oysaki gazetenin ilanlarına varıncaya değin okunması ve muhtemel hataların bulunup düzeltilmesi öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildi. Hak ettikleri değeri göremeyen musahhihler buna rağmen uzun yıllar basın sektöründe var olmaya çalıştılar. Kimi zaman fark edilmeyen bir tashih yüzünden gazetelerin canı yandı, kimi zaman okurları gülümseten hatalar yapıldı. Gelişen teknolojinin etkilerinden en çok etkilenen servislerden birisi de tashih servisleri oldu. Giderek servis çalışanları sayısında azalma başladı. Zaman içerisinde bir iki kişi istihdam edilir hale getirildiler. Ama her şeye rağmen varlıklarını devam ettiriyorlardı. Ta ki Basın Enformasyon Genel Müdürlüğü sarı basın kartlarında düzeltmen ibaresini kaldırana değin. Artık resmi olarak musahhih / düzeltmen tanımlaması basın sektöründen lav edilmişti. Yeni adları sayfa sekreteri olmuştu artık!
Mürettipler de benzer bir süreç yaşadılar. Ağır şartlarda çalışmalarına, sağlıklarını tehlikeye atmalarına rağmen hak ettikleri değeri pek görmediler desek yeridir. Neticede dizgiciydiler işte. Gerçi kurşun harflerle yazıyı, haberi tersten hazırlamak zor olsa da elbette işin erbabı olanlar için çocuk oyuncağı sayılırdı bu iş. Üstelik mürettip hatası kavramı yerleşmişti medyada. Bir hata olduğunda hemen “mürettip hatası” deniliyor ve özür dileniyordu ertesi gün. Anlayacağınız mürettipler aynı zamanda gazetedeki hataların faili olup bir nevi “günah keçisi” kabul ediliyorlardı… Hatta bazı kitaplarda “hata (Yanlış) – sevap (Doğru)” cetvelleri bile vardı. Gelişen teknoloji mürettipleri de bir bir piyasadan kaldırdı. Artık son sistem bilgisayarlarda yazılan yazılar hazır olarak geldiğinde tekrar dizilmesine gerek kalmamakta. Bilgisayarlar vasıtası ile çok zor denilen işler göz açıp kapayıncaya değin halledilmekte.
Basın sektöründe bir de pikaj - montaj servisleri vardı. Ama yazıyı daha fazla uzatmayalım bu başka bir yazının konusu olsun inşallah.
Minik bir tebessüm
Mürettip sevabı
Abdullah Cevdet bir gün Babıâli’den aşağı doğru iniyormuş… Aşağıdan da yukarıya doğru Süleyman Nazif çıkıyor. Karşılaşmışlar…
– Sorma, sorma, demiş, Abdullah Cevdet; bugün çok üzgünüm!
– Neden?
– “Ben vatanın bir öksüzüyüm!” şeklindeki bir mısraım, mürettip hatası yüzünden “Ben vatanın bir öküzüyüm!” diye çıktı.
– Ayol, ona mürettip hatası değil, sevabı demek lâzım!..
İlgilisine notlar:
• “İyi konuşmacılar genelde geri beslemeye duyarlı kişilerdir; kibirli, otoriter kişiler ise geri beslemeyi hemen tümüyle görmezden gelirler.” John Fiske
• “Bu milletin külüne üflesen altından iman çıkar.” Prof. Dr. Necmettin Erbakan
• “Bir millet asıl gücü tankı, topu, tüfeği değil; imanlı ve inançlı evlatlarıdır.” Prof. Dr. Necmettin Erbakan