Ülkemizde nedense Cumhurbaşkanının seçimi sürekli olarak tartışma konusu haline getiriliyor. Aslında Cumhurbaşkanının nasıl seçileceği Anayasa ile hükme bağlanmış durumda. Cumhurbaşkanının seçimi 1980 öncesi zaman zaman kilitlenir, turlar atılır ama bir türlü seçim gerçekleşmezdi. Ancak, şimdi böyle bir durum da söz konusu değil. Kilitlenmeyi önleyici tedbir alınmış durumda. Peki mesele böylesine çözüme kavuşturulmuş olduğu halde niçin hâlâ Cumhurbaşkanının seçimi ülkemizde sıkıntılara yolaçıyor, hatta kriz sebebi olabiliyor
Bu sorunun cevabı çok açık. Cumhurbaşkanı seçimi normal seyrine bırakılacak olsa sıkıntı söz konusu olmayacak. Ancak, bazı kendilerinde güç gören çevrelerin seçime müdahil olmak ve istedikleri kişiyi Meclise seçtirmek için çeşitli yolları kullanıyor olmaları ister istemez bu güç odakları ile milletin seçtiklerini karşı karşıya getiriyor. Neticede bastıran, istediğini bastıran Cumhurbaşkanını belirlemiş oluyor... Genellikle en çok bastıran da siyaset dışı güç odakları olduğundan onların istediği oluyor. Kısacası, Mecliste hiçbir tabanı olmayan bir kişi bir de bakıyorsunuz Cumhurbaşkanı seçilmiş. Böyle olunca da ister istemez millete rağmen dayatmalar zaman zaman Cumhurbaşkanınca da destek görebiliyor.
Bu izahın ardından Cumhurbaşkanını millet mi, yoksa Meclis mi seçmesi gerektiği sorusunun cevabı daha rahat verilebilir. Sistem normal olarak işliyor olsa sanıyorum Meclisin seçmesinin bir sakıncası olmayacak. Ancak, sistem normal işlemiyor olduğundan ve özellikle de çok parçalı bir Meclis aritmetiği içinden Cumhurbaşkanı seçmek biraz daha zorlaşıyor ve siyaset dışı güçlerin etkisi daha belirgin hale geliyor. Böyle bir emrivaki ile Cumhurbaşkanının seçiminin gerçekleşmesi kamuoynu rahatsız ediyor. Bir başka ifade ile milli irade Cumhurbaşkanı seçiminde devre dışı bırakıldığı için egemenliğin millete ait olduğu ilkesi lafta kalıyor. Bu durumdan rahatsız olunduğundan Cumhurbaşkanını milletin seçmesi isteği zaman zaman dillendiriliyor. Hemen belirteyim ki, Cumhurbaşkanını milletin seçmesi de milli iradenin tam olarak tecellisine imkan vermeyebilir. Buna rağmen Cumhurbaşkanını millet seçtiği takdirde Başkanlık sistemine geçilmesi gerektiği yani Cumhurbaşkanının aynı zamanda Başbakanlık görevini üstlendiği ve Başkanlık Sistemi olarak nitelendirilen yeni bir sisteme geçilmesi gerektiğini savunanlar oluyor. Ancak, bu konunun fayda ve zararlarının neler olabileceği hususunda ülkemizde ciddi ciddi tartışmaların olduğunu söylemek mümkün değil. Zaten hangi konuda en iyiyi ve güzeli bulmak için tartışılıyor ki. Bir takım güç odakları siyaset üzerindeki baskı ve etkilerini koruyabilmek için sürekli olarak direndiklerinden tartışmaların ülkemizde verimli yapılması da mümkün olmuyor.
Böyle olunca Cumhurbaşkanını ister Meclis, ister halk seçsin neticenin değişmeyeceği gibi bir kanaat oluşuyor. Bir de konjonktüre göre siyasilerin olaya bakışları değişiklik arzedince ülke çözümsüzlüğe mahkum oluyor.
Söz gelimi 1970li yıllarda Erbakan Hoca Cumhurbaşkanını halkın seçmesini istiyor ve miting meydanlarında bunun gereğini halka izah etmeye çalışırken, Demirel buna karşı çıkıyordu. Şimdi bakıyoruz da Sayın Demirel, "Cumhurbaşkanını halk seçsin de sürekli olarak seçimin krize dönüşmesi engellensin" diyor.. Bazı siyasiler Meclisten kendilerini ya da istedikleri kişiyi seçtirebileceklerine inandıkları takdirde seçimi Meclisin yapmasını, aksi halde milletin seçmesini savunuyorlar. Böyle oluncada olaya bir sistem meselesi olarak bakılamıyor. Günübirlik değerlendiriliyor. Netice ise malum. Daha çok siyaset dışı güçlerin siyasete müdahalesine zemin hazırlanmış oluyor. Bu da siyasilerin bindikleri dalı kesmeleri anlamına geliyor.