Bir fakültenin içindeki camide haftada bir, fakülte
öğrencilerine yaptığım sohbetlerden rahatsız olan solcu bir gazetenin, olumsuz
haberi yanında en az kelimeyle meramını anlatan pratik zekâlı köşe yazarının
iğneleyici yazısını okuyunca kendisini aynı gün ikindi üzeri telefon ettim
nazik bir dille olayı kendim anlattım.
Tavsiye ederim. Hakkınızda çıkan olumsuz yazılara
köşenizden Vay dinsiz, imansız, bre vicdansız... diye başlayan ısırıcı
kelimelerle cevap vermeyiniz.
Onun yaymaya çalıştığına siz de katkıda bulunmuş
olursunuz ve onun yardımcısı durumuna düşersiniz.
Randevulaştık ikinci gün görüştük.
Gitmeden önce gazetesinde köşesini okudum, düzeltme
yazısı yazmış.
Görüşmemiz iki saati buldu ve çok hoşlandık
birbirimizden.
Daha sonraki bir zamanda ziyaretine gittiğimde kapıda
karşıladı, kucaklaştık, beni yerime oturttuktan sonra yerine geçip oturdu.
Odasında oturmakta olan, yüzü tanıdık gelen biri vardı ve
şaşkın gözlerle sosyalist bir yazarın sakallı bir hocaya iltifatı pek hoşuna
gitmediği belliydi.
Önce onu bana tanıttı, Hukuk profesörü filan.
Ona döndü, Camiye gitmezsin, imam nasıldır
görmemişsindir, Ayasofya cami imamı Mahmut Toptaş dedi.
Kaykıldığı koltuğundan şöyle bir doğruldu ve aşağılayan
bir ifade ile Hocaaa, buralara gelerek, bunları kandırarak Şeriat getireceğiz
diye aklınızdan ve hatırınızdan geçirmeyiniz dedi.
Ben biraz boynumu bükerek Efendim, izin verseniz de
hayal bari etsek deyince ev sahibi yazar, Aldın mı cevabını dediğinde,
Canım lafın gelimi söyledim ama olmayacak şey peşinde
koşuyorlar dedi.
Neden olmasın dediğimde,
Kırk parçaya bölündünüz diye cevap verince ben, Biz
kırk değil, dört bin parçadan daha fazlayız ve bundan şikâyetçi değiliz.
Dört bin ayrı il, ilçe ve kasaba ve köydeki
parçalarımızın her biri hedef olarak üniversiteyi gösteriyor.
Bir zamanlar senin mezun olduğun fakülteye asistan
alınacağında yazılıyı en iyi dereceyle kazanan öğrenci geçen sene bayram
namazında görüldüğü için sözlüde kaybettiriliyordu.
Ama bu sene haber oldu ki, en iyi notu alan sekiz
öğrencinin sekizi de beş vakit namazlı olduğu için dekan Teheccüd kılmayanı
alalım demiş ve onu almışlar.
Bunların ayrı yerlerden gelmesi bize hiç bir zarar
vermez, bundan sonra bizim teheccüd kılmayanlarımızı baş tacı edeceksiniz, bu
sene fakülte öğrencileri mezuniyet sevincini camide kutladıkları için haber
oldular deyince,
Peki, İslamcı filan yazarı yine İslamcılar neden dövdü
sorusuna ben gülerek herhalde yürüyüş esnasında antrenman olsun diye
dövmüşlerdir dedikten sonra bak, dört binin üzerinde İslami cemaatlerimizin
her biri, lisenin karşısına herkes kendi gücüne göre ev veya yurt tutarak
öğrencileri hem dini yönden hem okuldaki bilgiler yönünden yetiştiriyorlar ve
hedef, üniversite, Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı koltuğu olarak gösteriyorlar.
Mecliste 550 milletvekili olduklarında Cumhurbaşkanlığı
yarışına 550 sinin de katılma şansı olduğunda yarışa başladıklarında
birbirlerine çelme takmak, dirsek vurmak serbest olsa kim kazanır diye
bitirmiştim.
Aradan 35 yıl geçmiş ve dediğim çıkmış.
Kim kazanırsa kazansın, ister Sayın Haşim Kılıç, ister
Sayın Erdoğan, ister Abdullah Gül ister bir başkası.
Hiç fark etmez, hepsi aynı kulvarda koşan insanlar.
Hapislerde dört duvar arasında yapılan duaların, evlerini
medrese yapanların, samanlıkta Kur an okutanların, darağacında can verenlerin,
sürgünleri hizmet sayanların, Milli Görüş Hareketinin, her guruptan
Müslümanların çalışmaları dünyanın her tarafında görüldüğü gibi ülkemizde de görülmektedir.
Durmak yok, daha iyi hizmetler için koşuşturmak vardır.
Hatalar yolda düzeltilir.