“O YOL”UN İNSANLARI MEYDANI BOŞ BULMUŞLAR

“Arkadaşlar ben Amerika’ya gittim. Ziyaret ettik. 17/25 Aralık hadisesinden önce gerek siyasette, gerek ticarette, gerekse bürokraside yükselme o yolla oluyordu.”

17/25 Aralık, 2013 yılının Aralık ayıdır.

2001 yılında kurulmuş AKP, 2002’den itibaren 2007 ve 2011 seçimlerini de kazanan iktidar partisidir.

Sosyal medyada günlerdir paylaşılan yukarıdaki itirafname, 2002 ve 2011 seçimlerinde milletvekili yapılmış Ramazan Can isimli AKP’li insanımıza aittir.

Ziyaretin tarihi ve itirafçımıza etkisi değildir üzerinde durmak istediğimiz ayrıntı.

2013 eksi 2002 eşittir 11 yıl. Dile kolay bir 11 yıl. AKP’ye çok kolay bir 11 yıl. İşte bu 11 yılda ülkemiz Türkiye’de işler nasıl yürüyordu, hangi hayaller ne olursa gerçekleşiyordu sorusuna, itirafçı AKP milletvekili, kitaplık çapta ve bir paragraflık konuşma ile cevap vermiş.

“17/25 Aralık hadisesinden önce...”

Yani 2013’ten önceki 11 yılda. Yani AKP 11 yıldır iktidarda iken...

Siyasette, ticarette ve bürokraside...

“Ülkün(m) yükselmek ve ileri gitmek ise...”

“O yolla oluyordu.” Yani yollardan biri denmiyor, yani başka yolu da vardı ama, denmiyor. Sadece “O yolla oluyordu.”

O yolla olanlar, yani siyasette yükselenler, ticarette yükselenler, bürokraside yükselenler “O yollu” mu oluyordular?

Neden bizim ülkemiz Türkiye’nin yükseklerinden “Hayır, ben o yollu değilim” gibi bir itiraz düşmüyor aşağılara?

Rahmetli Neşet Ertaş, AKP’nin olmadığı geçen asırda, itirafçılarımız ergen ve genç iken, resmi TRT radyolarında ve TV kanallarında bıkmadan, usanmadan günlerce, haftalarca, aylarca, yıllarca çalıp söylediği;

“Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez,

Gönülden gönüle gider

Yol gizli gizli

Yol gizli gizli” türküsünü, acaba “Amerika’ya bir yol var gizli, gizli gidilir” gibi veya benzeri çağrışımlarda mı anlamışlardı?

Hayır! Biz AKP’ni kurarken böyle bir hayalimiz yoktu, yahut böyle bir metodu hiç tavsiye etmedik diyemiyorsa kuruculardan biri, mesela “Hocaefendi” sıfatı her ağzından çıktığında gözyaşı pınarları da çağlayan ünlülerden Bülent Arınç bey; ne olacak da insanlarımız ehliyet, liyakat ve dürüstlüğün canlı ve yaşanıyorluğuna inanacaklar?

“Ben Amerika’ya gittim!”

AKP’nin onlarca kalemşorlarından veya yevmiyeci katiplerinden hiç biri neden buradaki meydan okumayı görmüyor ve alınmıyorlar? Kuru fasulyelerin hazmından önce böyle meydan okumaları mı sindirmişlerdi yoksa?

Üstelik “Ziyaret ettik” ile anlatılanda meydan okuyanların çokluğunun da ilanı var.

“Gerek siyasette, gerek ticarette, gerekse bürokraside yükselme o yolla oluyordu.”

“Siyaset”i biraz hafif geçsek, çoğuna aşina olduğumuz, Milli Görüş partilerindeki hatalı tavırlarından ve problemli hallerinden bildiğimiz, tanıdığımız için onları konuşmak istemesek dahi, ne ticaret hayatını ne de bürokrasi denilerek küçültülen Türkiye Cumhuriyeti Devlet işleyişini önemsememe hakkımız olmaz.

Ülkemiz Türkiye’nin ekonomisine ve yönetimine FETÖ darbe örgütünün 11 yıl hakim olduğunu, “İtiraf” ardına gizlenerek tescil ettirmek değilse bu, nedir? Hem de meydan okuya, okuya: Gittik, gördük, uyguladık!

ÖNCE YAŞADIĞIMIZ YERİ BİLMEMEKLE SUÇLADILAR

“Cam fanusta yaşamıyoruz. Elektrik ve doğal gaz fiyatları reel fiyatların altındadır.”

İmza: Nurettin Nebati. Hazine ve Maliye Bakanı.

Atandığı günlerde, bakışlarının önemsenmesini özellikle vurgulayan sayın Bakan’ın, cam bir kap demek olan fanus kelimesini illa “cam” vurgusuyla anlatmasını da göz önünde bulundurursak, sağlamcı olduğuna inanmamamız için bir sebep yok.

Esnafların elektrik faturalarını camlarına yapıştırdığı, maaşlıların ellerindeki ihbarnameleri göstere göstere protesto yürüyüşleri yaptığı bu günlerde yayımladığı iddialı demecinde “Reel” kelimesini özellikle kullanması da tezimizi doğrulayan bir delildir.

Türkçe sözlüklerde yazılan “Gerçek” kelimesi, neden Sayın Bakan’ın ifadesine yetmedi de “Reel” kelimesini kullandı? Bir sebebi olmalı değil mi?

“Reel fiyatlar,” bu Fransızca-Türkçe tamlamayı, yapay ve yalan olmayan fiyatlar manalarında alırsak, kabul etmekte zorlandığımız, isyan ettiğimiz elektrik ve doğal gaz fiyatlarının kesemize uygunluğuna inanabiliriz.

Sayın Bakan kadar bilmeyeceğimize göre hem de...

Lakin bizim bilmek istediğimiz konu başka. Pensilvanya ziyareti sonrası FETÖ elinden hediyeleşme töreninde çekilmiş bir resmi sosyal medyada paylaşılmıştı. Ki biz de birkaç hafta önceki bir sayfamıza koymuştuk. İşte o resmin izahını da elektrik fiyatları kadar “Reel” yaparsa, meydan okuyan milletvekillerinin “o yol” iddiasını çürütebilir diye düşünüyoruz. Zira Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak kazandığına ve görevlendirildiğine, bahse konu “Reel”lik ölçüsünde inanmak hakkımızı kullanmak istiyoruz.

KALEMŞORLARI BAŞLATSIN HESAPLAŞMAYI

AKP’nin bir milletvekilinin ve bir bakanının sosyal medyaya düşmüş beyanatlarını bahis mevzuu ettikten sonra bir yazarlarının tarihi kayıtlarını analizimize geldi sıra.

Sıradan bir yazar değildir, yazılarından bazı satırlarını paylaşacağımız gazeteci kişi. Okumuş adam sıfatı onu iyi anlatır.

Hükümet güzellemesi ve muhalefet yaygarası koparmasından başka bir üçüncü eğilimi varmış basın dünyamızın: Varoşlardan haberler. Öyle diyor.

“Toplumda başat sınıf lumpenproletarya olunca, haberlerde de, özellikle televizyon haberlerinde de bu sınıf öne çıktı.

Ne de olsa çoğunluk onlarda.”

Bu bir buçuk paragrafı kimin yazdığını ve nerede yazıldığını söylemeden lise öğrencilerine okutsanız, ilk söyleyecekleri cümle şöyle olur: 20 yıllık AKP iktidarının oluşturduğu kalite düzeyinin tespiti yapılmış.

Hem de öyle bir tespit ki, kaleminden kan damlıyor yazarımızın.

“Varoşlarda kadın kesmeler, balkondan atmalar, betona gömmeler, gaz döküp yakmalar, bıçakla çizmeler, sopayla yamultmalar, tekme tokat girişmeler, taşlı kavgalar...”

“Bu insanlar ne idüğü belirsiz. Bu insanlar ‘amoral’.” (Engin Ardıç – Sabah Gazetesi – 17.02.2022 – Lumpen Dalaşı)

İstanbul Belediyesi başkan değiştirdiğinde ve çevre yolları duvarlarına yerleştirilen saksı çiçekleriyle belediyenin soyulmasına son verildiğinde, iktidar gazetelerinin bayan yazarları “Varoş caddelerine döndü” vezninde ağlak yazılar döşenmişlerdi. İşte caddeleri dahi kalemcilerince beğenilmeyen varoş insanlarıyla çok alakalı bir sorusu da var sayın yazarın; iktidara yönelttiğini sandığımız.

“Bu insan yığınıyla Türkiye nereye varacaktır?”

Sayın yazarın bu sorusunu bir şikayet sayarsak, ona cevap vermiş bir AKP yöneticisi bulmamız zor değil hem de çok kolaydır.

“Şikayetler bize geliyor. Demek ki ümitler hâlâ biziz.”

Böyle demiş yöneticilerden Sayın Hamza Dağ. Duymayan kalmasın!

Halbuki şöyle bir cümle de diyebilirlerdi.

“Hayal etmiştik, oldu!”

Bize de onları ve olanları yazmak düştü; yirmi yıldır.