Dün sabah saatlerinde telefonum çaldı.

Arayan TBMM Başkanı Cemil Çiçek’ti…

Dünkü yazımda söz konusu ettiğim “yeni bir merkez sağ parti” listesinde adının geçmesinden rahatsızlığını dile getirdi ve mealen şunları söyledi:

*  “Yazınızda ifade ettiğiniz bu yeni merkez sağ partiyle uzaktan yakından bir ilgim ve alakam bulunmamaktadır.”

* “Ben Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin açılışına temsil amaçlı gittim. Başka da bir amacım yoktur. O açılışa katılanlarla bu yönlü bir konuşmam da olmadı.”

* “Şu anda AK Parti’nin dışında bir partinin ülke meselelerine çözüm getireceğine inanmıyorum.”

* “Gazetecisiniz, elbette yazacaksınız. Ama keşke yazmadan önce bana da bir sorsaydınız, benim de görüşlerimi alsaydınız, sonra da istediğiniz gibi yazsaydınız.”

* “Doğan Güreş’le ilgili yazınızda da yine beni yazdınız. Ama bunlar toplumda farklı algılamalara yol açıyor.”

***

TBMM, “millet temsili” ve “temsilde adalet” ilkelerinde büyük eksikliklerine rağmen, “milli irade”nin tecelli ettiği yer.

Cemil Çiçek, şu an Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı.

Saygıda kusurda “imtina” ettiğim bir makamı işgal ediyor.

Baştan şunu ifade etmem lazım; Çiçek, bugüne kadar birçok partiye girip çıkmış, esprili bir kişiliğe sahip, diyaloga açık ama hepsinden öte kurt bir politikacı. Bir siyaset duayeni.

Cemil Bey, elbette, hakkında yazılanlara çizilenlere cevap verecek, biz de aynı şekilde “cevap hakkını” bu köşeden okurlara duyuracağız. Bu en doğal bir hak. Kaldı ki bu köşeyi takip edenler de bilir ki, “cevap hakkı” mekanizmasının en iyi işlediği gazete Milli Gazete. Bu köşede, sayısız cevap hakkına yer vermiş bir yazar olarak söylüyorum, bunu.

Ama şunları da yazmazsam olmaz;

Sevgili Cemil abi:

1) “Keşke bana da bir sorsaydınız…” diyorsunuz. İyi de sizin gibi Türkiye’nin 2 numaralı koltuğunda oturan bir isme her zaman ulaşmak mümkün mü Bunu en iyi bilenlerden biri sizsiniz. İsterseniz bir deneyelim bakalım; aradıktan kaç gün sonra notumu size ulaştıracaklar Ya da bu notu hiç önünüze bile getirmeyecekler mi!..

2) Ben sizi direk “yeni merkez sağ bir partinin” kurucuları arasından göstermedim. “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi”nin açılışına katılanların bir “kısmı”ndan söz ettim. Ama her nedense sizden ses geldi. Kaldı ki, bir politikacının yeni kurulacak bir partide rol alması da yasalara göre suç değil.

3) Sayın Başkan; Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nin açılışına katılanlardan biri, “Orada yeni yapılanmalardan da söz edildi. Türkiye’de kısa bir zaman içinde yeni bir parti kurulacak ve bu açılışa katılanların büyük kısmı da bu partide yer alacak…” dediyse bunun hiç mi haber değeri yoktur.

4) Dünkü telefon görüşmemizde “iki kez” vurguladığınız Doğan Güreş meselesine gelince… Ben daha önce bu konuda şunları yazdım; “Dün hayatını kaybeden eski Genelkurmay Başkanlarından Doğan Güreş, Tuğgeneral rütbesinde iken, vatani görevini yapmakta olan TBMM Başkanı Cemil Çiçek de yedek subay olarak Güreş’in posta’lığını yaptı. Güreş Paşa o yılları anlatırken, Cemil Çiçek’in o dönemlerde de hitabetinin güçlü olduğunu ve kendisine birçok alanda yardımcı olduğunu’ ifade etmişti. Güreş, 14 yıl kadar önce anılarını yazmaya başladı.  Anılarında Cemil Çiçek’in posta’lığıyla ilgili ayrıntılara da yer vereceğini söylemişti. Ama nedense bu projesi yarım kaldı…” (15 Ekim 2014, Çarşamba - Milli Gazete)

Sayın Başkan, bu anekdotu TBMM kulisinde benim de aralarında bulunduğum bir gurup gazeteciye anlatan sizsiniz. Ayrıca merhum Doğan Güreş’ten de birinci ağızdan dinledim. Hakaret yok, aşağılama yok, yalan yok. Neden bu kadar alındınız, anlayamadım.

5) Anlamadığım bir husus daha var; bildiğim kadarıyla bu dönem sizin de 3. döneminiz, AKP’de. Yani “3 dönem şartı”na takılanlardan biri de sizsiniz. Sizin gibi, “hemen her dönem milletvekili olmayı başarabilmiş” bir ismin farklı görüşmeler içinde olması biraz da normal değil mi Gerçi siz, “Benim böyle bir arayışım yok” diyorsunuz ama birileri de böyle şeyler söylüyorsa ne var bunda

İhmaller zinciri!

Daha, Soma maden faciasının yaraları henüz kabuk bağlamamışken…

Daha, 301 canımızın acısı henüz dinmeden…

Karaman Ermenek’te bir maden faciası daha…

Yazıyı gazeteye gönderdiğim saatlerde Ermenek madeninde göçük altında kalan 18 işçiyi kurtarma çalışmaları devam ediyordu.

Allah’tan (C.C.) ümit kesilmez.

İnşallah, inşallah diyorum ve de ümit ediyorum ki göçük altında kalan kardeşlerimiz sağ salim kurtulsun.

Dualarımız, yüreklerimiz ve tüm iyi dileklerimiz o kardeşlerimizle birlikte…

Ama bakar mısınız

* Maden bölgesi, yeraltı sularının bol olduğu bir bölge. Uzmanlar böyle bölgelerde kazı uzunluğunun kısıtlanması gerektiğini, ölçümlerin de sık ve özenli yapılmasının elzemliğinden bahsetti. Bu acı olay, Ermenek Barajı’na çok yakın bölgede gerçekleşiyor. Bu da ayrı bir husus. Merak ettiğim şu; en son ne zaman bu ölçümler yapıldı.

* Kurtulan işçilerden biri anlattı; “Daha önce de madende çalışırken su baskını oldu…” diye. Merak ettiğim şu; bu su baskınından sonra gerekli önlemler alındı mı, alınmadı mı

* Maden şirketi yetkililerinden biri, “Ocakta yaşam odası bulunmadığını” söyledi. İyi ama neden Biz Soma’da 301 canı biraz da bu tedbir alınmadığı için kaybetmedik mi Soma Faciası’ndan sonra tüm o konuşmalar, tüm o demeçler, tüm o toplantı üstüne toplantılar ne oldu Bu ihmaller zinciri nereye kadar! Ne zaman ders alacağız

* Merak ettiğim bir şey daha var; ihmaller bu kadar açıkken, “istifa” müessesini çalıştıran bir tek “resmi” isim çıkmayacak mı “Evet kardeşim bu işte benim ihmalim var, bana müsaade!” diyen olmayacak mı

NOT:  Bugün 30 Ekim 2014, Perşembe… 1) Emekliler yılda 15–20 TL zamla, hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim ” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Otur, sıfır!