Herkes ettiğini bulur.

Ya bu dünyada bulur veya öbür dünyada bulur.

Hiç bir şey karşılıksız kalmaz.

Ettiğiniz ve ektiğiniz iyi ise iyilik bulacaksınız,

kötülük edip kötü şeyler ekmişseniz onu bulacaksınız.

Rabbimiz, Zilzal süresinde kim zerre kadar iyilik yaparsa

karşılığını görecektir, kim zerre kadar kötülük yaparsa o da karşılığını

görecektir buyurmuş.

Nefes almamız bile kaderdir amma biz, temiz yerde temiz

nefes almakla görevliyiz, uyuşturucuyla nefesimizi kirletmemiz yasaklanmıştır.

Onun için irademizi iyi şeylerde, iyi yollarda, iyi

işlerde kullanmakla görevliyiz.

İyiliğin ölçüsü de Rabbimizin Kitabı, peygamberimizin

Sünnetidir.

Yoksa günümüz insanı iyilik yapmak için Irak ta bir buçuk

milyon insan öldürebiliyor.

Fakirleştirilmiş ülkelerde ekonomik dengeyi sağlamak için

nüfus azaltmak için Tek dişi kalmış canavar ın medeniyeti fazla nüfusu

öldürüveriyor.

Aç bıraktığı insanların karnını doyurması için Paris,

Londra, Berlin, Washington... sokaklarında kendini satma ruhsatı veriyor ve

bize de bunun özgürlük olduğunu dayatabiliyor.

Kur an ve Sünnette olmayan ibadetler bile çok iyi

niyetlerle konulmasına rağmen Sevgili peygamberimiz tarafından Bid at olarak

bildirilmiş ve bu bidatin sapıklık olduğunu söylemiş.

Yunus aleyhisselam bir peygamberdir.

Kavminin inkârda ısrarına kızınca çare olarak oradan

ayrılmayı tercih etmiş ve bulunduğu bölgeyi terk etmiş.

Rabbimiz, sevgili peygamberimizi yönlendirirken Sabret,

balık sahibi Yunus gibi olma diyordu. (Kalem süresi ayet 38)

Hadid süresinin 28 inci ayetinde rahiplerin kendi

uydurdukları ruhbanlığın kabul edilmeyeceğini haber verir Rabbimiz.

Kendisine nasıl kulluk yapacağımızı kendisi belirler ve

biz ona göre hareket ederiz.

Biz, kendi kafamıza göre hareket edersek bu gün uyuşturucu

tacirlerine otuz yıl hapis cezası veren kanunlar çıkarırız, bir gün gelir engel

olamadığımızı, kanun koyucularının bile uyuşturucu kullanmaya başladığını

anladığımızda Koffe Shoplarda alınmasına satılmasına içilmesine izin veren

kanunlar da çıkarırız.

Kulluğumuzu Yaratanımızın kurallarına göre yapacağız.

Bir kısım mücahitlerimiz, bugünlerde kabuğuna çekilmiş,

çaresizlik çemberinin içinde kendinden bile uzaklaşmış durumda.

Bu durumunu savunacak kendince mantıklı gerekçeleri de

söylüyor.

Ama söylediklerine bakıyorum hep başkalarını suçlamaya

yönelik.

Müteahhit olan arkadaşlarını suçluyor, siyasettekilerin

iş yapmadıklarını söylüyor, köşeyi dönenlerin dönekliğini anlatıyor.

Şu anda dünyanın her tarafında bir milyar insan yemeğini

yemekle meşgul.

Kimi köpek eti yiyor, kimi domuz eti yiyor, kimi çekirge

kavuruyor, kimi hamam böceği haşlaması yiyor, kimi kuru fasulye...

Onların sofrasına bakarak biz, yemek yemeyi bırakmıyoruz

ve karnımızı doyuruyoruz.

Helalinden bir kuru ekmeğimiz de olsa kimseye bakarak

kızıp o yarım ekmeği yemeyi terk etmiyoruz.

Biz, önce kendimizden sorumluyuz, sonra gücümüzün sınırı

nereye kadar uzanıyorsa oraya kadar olan insanlara doğruları hal ve dilimizle

anlatmakla görevliyiz.

Rabbimiz, Fecr süresinde Gir kullarımın arasına gir

cennetime buyurmuş.

Asıl olan halk içinde halvettir.

Halkın içinde yaşarken her adım ve her nefesi Allah ın

isteği doğrultusunda kullanmak halvet halidir.

Seherde Hak ile halvet halinde olduktan sonra onun

mektubu olan Kuranı okuyup halk arasında neyi nasıl yapacağı talimatını

aldıktan sonra halkın içine karışmaktır.

Halvet: Halkla ülfet ederken Hakkın kurallarını uygulamak

ve halkın içinde Hakla beraber olmaktır.

Mücahitler, çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz.

Çaresizlik çemberinden çıkınız. Müslümanın iktidar olmasını İslam ın iktidarı

olduğu yanlışından Müslümanları kurtarınız.