Pandemi öncesi Türk Milli Takımı’na bak, bir de şimdi oynanan Macaristan ve Sırbistan maçlarına bak!

Lucescu’dan takımı devraldığında yarınlara umutlu bakabileceğimiz genç bir kadroyu kısa zamanda makinenin dönen çarkları uyumuna sokan filozof Şenol Güneş vardı.

Dünya Şampiyonu o mağrur Fransızları kibir uykusundan uyandıran bir A Milli Takım vardı.

Haaa oyuncular yine var ve kalitelerine lafımız yok. Oynadığı kulüpler ve o kulüplerin yaptığı işler ortada.

Gruplardan ilk defa yıllar sonra direk çıktık. Bizi kurtaran Fransa maçlarıydı. Çünkü diğer rakibimiz İzlanda, Fransızlara kaybetmişti. Fakat biz yine de İzlanda’yı mağlup edememiştik. Dikkate almadığımız takım son eleme gruplarında bizim fiyakamızı bir hayli bozmuştu.

Şenol Güneş ile birlikte yeni, genç ve dinamik kadro tüm futbolsevelere umut vermişti. Ve bu umut ateşi hâlâ yanmaktadır.

Fakat gel gelelim, pandemi günleri ve yeni normalleşme işlerinden sonra TFF, Şenol Güneş ve silsile olarak da milli takım acayiplikler yaşadı.

TFF adeta bilinemezciliği, agnostik bir tavır sergiledi. Karar aldı, itirazları reddetti. Sonra o kararlarından vazgeçti. Daha sonra ligi tescil etmeden küme düşme konusunu kaldırdı. Şimdilik ibarelerle bir acayip kararlar aldı.

Şenol Güneş, ortalık yangın yeri iken, yabancı konusu hakkında görüşlerini paylaştı. TFF yabancı sınırlaması getirdi. Sonra alınan bu karar da rafa kalktı.

TFF, kulüp limitleriyle ilgili açıklama yaptı. Kulüplerin önemli kısmı karşı çıktı. Sonra yine Bankalar Birliği ile anlaşmalar yapıldı. Siyasi güç ile kulüp başkanları tek tek bir araya geldi. Liglerin başlamasına az bir zaman kala her şey yeni normal içinde çözümlendi. Vergi indirimleri de geldi.

TFF bir acayip şekilde ibra edildi. Harcamalara ve bütçelere bakıldığında ibra edilmesi gerçekten zor olan bir bütçe katılımın ancak yettiği bir ortamda ibra edildi. Eee piyasa serbest, kapitalist ve neo liberal bir sistem içindeyiz bu ibra da çok normaldir.

Tam bu ibra arefesinde Milli Takımlar teknik patronu Şenol Güneş, suskunluğunu bozdu. Keşke suskun kalsaydı. Biz milli takım konuşmaları beklerken, o TFF çok iyi yönetim gösteriyor gibi laflar etti. Vay beee Şenol Güneş benim tüm hayallerimi yıktın.

Çocukken kaleciydim. Hayalimdeki kaleci Şenol Güneş’ti. Onun yeşil bir forması vardı. Ben de annemin yeşil kazağını kendime uyarlattım. Annem önüne kırmızı bir bant kumaş dikmişti. Bir de beyaz ay-yıldız üstüne yapıştırdım. O kazağı giydiğimde neredeyse bana gol atmak çok zordu.

Yıllar sonra spor servisinde çalışmaya başladım. Şenol Güneş ile yolumuz kesişti. Zaman zaman ağır eleştirdim. Fakat 2002 öncesi onun takımın başında kalması gerektiğini savunan ender insanlardandım. 1996 o meşhur maç öncesi “Şenol Güneş’e Mektup” diye uyarı niteliğinde yine bu sütunlardan bir yazı yazdım. Yazıda, “Fenerbahçe yenmeye geliyor” demiş uyarmıştım.

Yani tüm bunları niye anlatıyorum. Şenol Güneş’i, TFF ve beraberinde yönetim kurullarını ve hatta milli takım sporcularını yıllardır tanırım, çok yakından analiz ederim. Macaristan ve Sırbistan maçlarını izledim.

Macaristan, bizim yeni başladığımız gençleştirme işlerini yıllar önce yaptı. O yüzden bizden bir tık ilerideler. Fakat bu kadar tutuk bir milli takım izlememiştim.

Sırpları bir daha böyle yakalayabilir miyiz bilemiyorum. Al gülüm ver gülüm şeklinde geçti karşılaşma. Bizim girdiğimiz pozisyonları eksik kalan Sırbistan yakalamış olsa tabela başka yazardı diyorum. Her iki maça neredeyse başka bir takımla çıktık. Bir agnostik faaliyetler bir bilinemezci tavırlar TFF’den milli takıma da sirayet etmiş sanki. Bir de maçlardan sonra talihsiz açıklamalar yok mu her şeyin tuzu biberiydi adeta.

Tüm bu analizlerden çıkan sonucu söyleyelim. Milli Takım’ın “harmonisi bozuk” arkadaşlar ve de sevgili dostlar. Bütün mesele bu. Fabrika ayarlarına geri dönmek gerekir.