28 Mayıs seçimleri halkımızın sağduyusu ile herhangi bir kargaşaya mahal vermeden neticelendi. Cumhur İttifakı’nın adayı Sayın Recep Tayyip Erdoğan bir kez daha başkan seçildi. Vatanımıza, milletimize, memleketimize hayırlı uğurlu olsun. Dileğimiz odur ki bu seçimin sonucu taze başlangıçların muştusu olsun. “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır” derler. Ne de olsa yeniden başlamak yepyeni sayfa açmak gibidir.

Söz yorgunluğu ya da sözü yormak diye bir şey var. Üst üste gelen seçimlerden sonra artık bunu daha iyi anlıyoruz. Sözün şehveti ne vakit rikkatini bastırmaya başlamışsa sükût kendini de bu anafora sürüklemesinler diye saklanacak yer arar. Kuytuda sessizlik Cahit Koytak’tan ödünç aldığı dizelerle hâl dilince şöyle söylenir:

“Ben yokum, beni karıştırmayın;
Kulaklarımı balçıkla sıvadım ben,
Kafamın çatlaklarını, kalbimin deliklerini de
Dualarınıza, âminlerinize…”

Seçim zamanları gündelik ve günübirlik siyasi tartışma ve söylemlerden insanın kendisini koruması hiç de kolay bir şey değil. Yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak gibi hiç öyle bir niyetiniz olmadığı halde kendinizi tartışmanın bir tarafında bulabilirsiniz. Kararsızlığın istatistiklere dâhil olduğu, ama tarafsızlığın olmadığı bir “haklı-haksız” tartışmasıdır bu. Böylesi tartışmalarda Hoca Nasrettin gibi, “İkiniz de haklısınız” deme şansınız da yoktur.

İnsanoğlu bir acayiptir; her hâlükârda haklı olduğunu başkalarının ağzından duymak ister; velev ki haksız olsa bile. İnsanın nefsi kendi haklılığını ve doğruluğunu birilerine kanıtlamak ve dayatmak suretiyle beslenir. Garip olan, bu durumun sadece kendi kanaat ve düşüncesi ile sınırlı kalmayıp aidiyetlik ve mensubiyetlik kurduğu kişi, kurum ve görüşler için de geçerli olmasıdır. Normal ve de olağan bir rabıtayı fanatizm ve holiganizme dönüştüren işte bu egoizme dayalı sözün şehvetinden başka bir şey değildir. “Haksız mıyım?!” dedikçe kalbini göğüs kafesinde zapt edemeyip zıp zıp zıplayan insanlara hiç yabancı değilsinizdir.

Kendinden memnun, kalbinden emin, kafasından razı olan kişi haklı olma hakkını pekâlâ bunu çok isteyen birine verebilir. Bunu böyle yaptı diye o kişinin haklılığına hiçbir halel gelmez. Haklı olma belgesini alan kişi de gerçekte içine sinen bir haklılık içerisinde olmadığını üç adım sonra anlar. Hâl böyle iken bir kavram, bir mefhum ya da mesele hakkında kalplerin camını çerçevesini kırarcasına tartışmanın bir anlamı var mıdır?

Diğer taraftan “tartışmak” işteş bir fiil olarak her iki tarafın birbirini kendi adalet terazileriyle tartması demektir. Bozuk ve hileli terazilerle kendini ağırdan satıp pahaya sunması değil. Tartışmada terazi sağlam ve firesiz ise tartışma münakaşa hailini alır ki bu da karşılıklı nakış yapma demektir. Kötüleme değil nakşetme çabasıdır. Diğer bir tabirle muhatabın eksik ve kusurlarını izale ederek onun desenini en alımlı boyaya boyamak anlamını haizdir. Yunus’un dediği “savaşları bitiren söz” bu tür bir sözdür. Haklı olma hissesini haksızca ele geçirme hoyratlığına doğru götüren söz ise başlar kestiren sözdür. Daha geniş tefekkür için İbrahim Suresi 24-25 ayetlerine nazar ediniz: “…Güzel bir söz güzel bir ağaç gibidir ki onun kökü sabit, dalları ise göktedir.”

Bu kadar sözü niye söyledim? Elbette haklı olduğumu ispatlamak ya da tartışmak için değil. Siyaset dilini aralayarak hakikat dili ile yeniden tanışmak için! Keşke bin yıl ömrümüz olsaydı da bol bol siyaset konuşsaydık, nasıl olsa daha yüzlerce yıllık ömrüm var diyerek durmadan kardeşlerimizin kalbini kırıp sonra da onarmaya kalksaydık. Ne yazık ki bir ağaç kadar bile bu dünyaya ait değiliz. Kırdığımız kalpleri onarmaya ömrümüz yeter mi bilmem? Siyaset sürecinde sözün sarhoşluğu ve şehvetiyle ileri giderek kalbini kırdığımız kardeşlerimizden helallik alalım. Giydiğimiz gömlekler değişik olabilir, lakin çamaşırlarımız aynı rüzgârlarla kuruyor! Birbirimizin gözlerinin içine baktığımızda anlaşamayacağımız bir şey olmadığını göreceğiz. Sonra, anlaşmasak ne olur? Anlaştığımız şeylerin anlaşılır olması hayatımızı ne kadar anlamlı kılabildi ki?

Yunus Emre Divanı, Safahat, Çile, Erbain, Hızırla Kırk Saat, Dünyanın En Güzel Arabistan’ı, Seyran, Yanardağın Üstündeki Kuş, İşaret Çocukları, Yer Çekimli Karanfil, Tehlikeli Belki, Bir Şair Bisikletle, İnsansın ve Akşam, İnsanın Madde Olmayan Kısmı, Kardeşim İstanbul, Çocuk ve Allah, …şiir kitaplarını Haziran ayı yolculuk çantanıza yerleştirebilirsiniz. İyi gelecektir.

28 Mayıs seçim sonuçlarının millet olarak kardeşliğimize vesile olması dileğiyle…