Yanlış ve eksik bir anlama olmasın diye öncelikle Batılı

tabiri ile ne kastettiğimi belirmek istiyorum. Batılı derken bize göre Batı da

kalan ülkeleri ve halklarını değil, ortak bir kültüre sahip ve bu kültürlerinin

temelini de Hıristiyanlığın oluşturduğu ülke ve devletleri kastediyorum.

Çünkü bu tarif içine giren ülkeler dünyayı yeni keşfe

insanlığa bilinmeyen bir bölgeyi tanıtmak için değil, yeni sömürü alanları

bulmak için çıkmışlardır. Bunun yüzlerce örneği vardır. Bunlardan ilk akla

gelen Amerika kıtasıdır. Onda da koca bir yalan söz konusudur. Söz gelimi

Amerika kıtasına ilk giden Avrupalı denizciler değil, onlardan yüzlerce yıl

önce Çinli ve daha sonraki yıllarda ise Müslüman denizciler gitmişler, ama

oralarda yeni bir sömürge oluşturmayı düşünmemişler, bunun için reklama gerek

duymamışlardır. Yine Afrika ya Avrupalıların gidişi de bu kıtaya bir şeyler

vermek üzerine değildir. Oraların yeraltı ve yerüstü zenginliklerini sömürmek,

insanlarını köleleştirerek çiftliklerinde karın tokluğuna çalıştırmak için

gitmişlerdir. Özellikle Batılı denizci ve iş adamlarının Afrika ya gidişleri

ile birlikte Kilisede devreye girmiş, misyonerlerini göndererek Afrika

kıtasında Hıristiyanlığı yaymaya çalışmışlardır. Kısacası Batılı dünyanın geri

kalmış hangi ülkesine gitmişse iki hedefi olmuştur. Birincisi sömürmek,

ikincisi de Hıristiyanlaştırmak. Bu gerçek Afrika da çok açık bir şekilde

görülür. Bugün Amerika da milyonlarla ifade edilen büyük bir nüfusa sahip olan

siyah insanlar Afrika dan köle tüccarları tarafından kaçırılarak buraya getirip

satılanların torunlarıdır.

Buna karşılık Batılılardan yüzyıllar önce Afrika ya

ticaret için giden Müslüman tüccarlar için sömürüden söz etmek mümkün değildir.

Aynı şey Osmanlı için de geçerlidir. Osmanlı yüzyıllar boyu yönettiği toprakların

insanlarını kendi dilini ve dinini öğrenmeye zorlamamış, buna karşılık

Batılılar hangi ülkeyi işgal etmiş ve 40-50 yıl yönetmişlerse yerli halkı kendi

dillerini ve dinlerini öğrenmek zorunda bırakmışlardır. Kısacası, sadece

sömürmekle kalmamışlar asimilasyon uygulamışlardır. Osmanlı nın çekilmek

zorunda kaldığı ülkeleri Batılılar işgal etmiş, hem de bunu güya o ülkeleri

bağımsızlığa kavuşturmak iddiası ile yapmışlardır. Bir ülkenin işgali ile

bağımsızlığının birlikte düşünülmesi mümkün olabilir mi

Batılıların bu alışkanlığı devam ederken Türkiye deki

yardım kuruluşları halkımızın desteği ile başta Afrika olmak üzere yoksul

ülkelere yardım kervanları düzenlemeye başlamıştır. Bunu yaparken de hiçbir

karşılık beklememişlerdir. Çünkü bunu inançlarının gereği olarak bir görev

bilmişlerdir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde aç insanların bulunmasının

sorumluluğunu hissetmişlerdir. O insanları Batılı sömürgeci güçler açlığa

mahkum etmiş, Türk halkı ise açlıktan kurtarmayı görev bilmiştir. Kısacası,

Türk yardım kuruluşlarının devletinde desteği ile Afrika nın içlerine uzanan

yardım kervanları Batılıları rahatsız etmiştir. Çünkü yüzlerindeki maske

yırtılıp atılmış, takke düşmüş kel görünmüştür.

Avrupa Birliği (AB) tarafından yayınlanan resmi belgede

Türkiye nin Somali ye kendi belirlediği politika çerçevesinde yardım yapmaması

istenmiş Suratlarındaki maskenin düşüp altından sömürgeci çehrelerinin ortaya

çıkmasından rahatsız olmuşlardır. Çünkü, Batılılar için almadan vermek

düşünülemez. Onlar hep alma tarlasında yetişmişlerdir. İslam ise karşılıksız

vermeyi emretmektedir. İki medeniyet arasındaki önemli farklardan biriside

budur. Birisi maddeyi esas alır; öbürü ise manayı Türk yardım kuruluşlarının

fakir ülkelere götürdüğü yardım kervanları maddeyi esas alan medeniyetin

temellerini sarsmaya yetmiştir. Türk yardımlarından rahatsızlıklarının sebebi

de budur. Dileriz manayı esas alan İslam medeniyeti yeniden belirleyici olur,

Batı nın suratındaki maske ebediyen düşürülür.