11 Temmuz 1959 tarihinde AB’ye yapılan üyelik başvurusu ve akabinde 12 Eylül 1963 tarihinde akdedilen Ankara Antlaşması ile Batı rüzgârının esintisini birkaç kerte ile yanına çekmeye çalışan Türkiye, yeni bir umut serüvenine doğru pupa yelken yol almaya çalışmıştır.

Bilindiği üzere Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihinde tam üye olmadan AB Gümrük Birliği’ne girmesiyle birlikte, bu ülkelerle olan dış ticaret açığı aleyhine bir seyir göstermeye başlamıştır. AB değerlendirme raporlarına göre; “Türkiye AB dışı akımlara oranla AB için daha önemli bir ticaret partneri olurken, AB’nin herhangi bir Gümrük Birliği veya serbest ticaret anlaşması olmadığı ülkelerle ticaret ilişkilerine Türkiye’ye oranla daha fazla geliştirdiği” belirtilmektedir.

Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşması’ndan sonra, her yıl ortalama 10 milyar doların üzerinde dış ticaret açığıyla karşı karşıya kalmıştır. Türkiye, bütün bu olumsuz tabloya rağmen, AB yolunda her türlü fedakârlığı yapmaya devam etmektedir. AKP iktidarı döneminde, AB’den sorumlu bir bakanlık ihdas edilmesi ise bu işin deyim yerindeyse tuzu biberi niteliğinde olmuştur.

AB, Gümrük Birliği vasıtasıyla Türkiye’ye yüklediği yüksek maliyetli faturaya rağmen, hâlâ Türkiye’yi AB’nin içinde değil, uygun bir mesafeyle yanında görmek istemesi ve “Türkiye, AB üyeliğinin öngördüğü tüm yükümlülükleri yerine getirebilecek durumda değilse, mümkün olan en güçlü bağlarla AB kurumlarına bağlanır” öngörüsüyle, “dini ve kültürel” farklılıklar nedeniyle üstü örtülü olarak Türkiye açısından AB üyeliğinin zorluğuna işarette bulunulmaktadır.

AB cenahında sürekli Türkiye aleyhine gelişmeler seyrederken, Başbakan Erdoğan’ın, son Rusya ziyareti akabinde, Vladimir Putin ile yaptığı ortak basın toplantısı sırasında, yeniden gündeme getirdiği “Türkiye’yi Şangay Beşlisi’ne alın AB’yi unutalım” (Şangay İşbirliği Örgütü) vurgusu aslında AB ile yaşanan zorluğun acı bir yansıması olsa gerek.

Türkiye’nin ŞİÖ’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesi konusu, Ocak 2005’te Başbakan Erdoğan’ın Moskova ziyareti sırasında da gündeme getirilmişti. Çok boyutlu bir politika izleme gayesiyle hareket etmeye çalışan Başbakan Erdoğan, ABD ve AB arasında sıkışıp kalmış bir Türkiye’nin ŞİÖ’ye gözlemci üye olması uzak ara zor bir ihtimaldir.

Şu anda dünya nüfusunun yarısını bünyesinde barındıran ŞİÖ, uluslararası arenada gün geçtikçe etkinliğini hissettiren güçlü bir faktör olma yolunda hızla ilerlemektedir. Rusya ve Çin eksenli gelişme gösteren ŞİÖ, yavaş yavaş ekonomik, kültürel ve askeri konularda ön plana çıkmaya başlamaktadır.

Uluslararası konjonktürde “uyuyan dev” nitelemesiyle yıllarca gündemde olan Çin, ekonomik alanda ortaya koyduğu dev adımlar ile tüm dünyada söz sahibi olurken, Batı’nın büyük ekonomik durgunluk “recession” yaşamasına da neden olmuştur. Çin, büyük enerji rezervlerine sahip olan Rusya ile oluşturduğu işbirliği, ABD’yi ziyadesiyle tedirgin etmekte olduğu aşikârdır.

Rusya’nın petrol ve doğalgaz zenginliklerinin Çin sanayisine can damarı oluşturması sonucu, söz konusu bölgede ortaya çıkmaya başlayan yeni canlanmayla, dünya ekonomi dengelerinin ABD aleyhine bozulacağı kaygısı yavaş yavaş ön plana çıkmaya başlamaktadır.

2001 yılında Çin, Rusya, Kırgızistan, Tacikistan ve Kazakistan’ın temelini attığı “Şangay Beşlisi” adlandırmasıyla ortaya çıkan bölgesel işbirliği örgütü, giderek küresel bir güce dönüşmektedir. İşte bu noktada, ABD ve AB ile hareket noktasını belirlemiş bir Türkiye’nin, ŞİÖ ile ilgili yaklaşımı en başta ABD’nin tepkisine neden olur.

Bugün Türkiye’nin Çin’den almayı öngördüğü, Uzun Menzilli Füze Savunma Sistemi Projesi, ABD’nin dayatması sonucu nasıl bir ivme kazanacağı doğrusu merak konusudur.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin tavrı sonucu Gazze’ye gitmeyi askıya alan, ABD’nin itirazı ile Çin’den füze alım anlaşmasını gerçekleştiremeyen Erdoğan Hükümeti, Rusya’nın kabul etmesi durumunda, AB ve ABD ortak izni olmadan ŞİÖ’ye gözlemci üye statüsüne girmesi bile söz konusu olamaz kanaatini taşıyoruz.

Buna en güzel cevap Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend adlı eserinde betimlenmektedir ; “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz, kişinin görünür rütbe-i aklı eserinde.”