Çılgınlar gibi israf, lüks, şatafat, gösteriş.

Azgınlarca burnundan yakalanmış yargı sistemi, aracılar, rüşvetler, yanlı kararlar.

Sapıklığı erdem gibi halka sunan ve ahlâksızlığı yaygınlaştıran dizi filmler.

Kimin eli kimin cebinde anlaşılmayan bir sosyal hayat tarzı.

Yatlar, katlar, lüks arabalar, astronomik fiyatlarla alınabilen eşyalar.

Saraylar, makam arabaları, uçaklar, makam binaları.

Devlet kesesinden bir kuruş çıkmayacak denilen ve fakat gelecek onlarca yılımızı karartacak şekilde bedel ödettirilen “yap-işlet-devret” kara delikleri.

Onlarca yıldır bitmeyen ekonomik krizler, fakirden alıp zengine pompalayan faiz ve enflasyon canavarları, pul değeri bile kalmayan paramız.

Her gün görüş değiştiren, o parti senin bu parti benim, girmediği kılık kalmayan zamane politikacıları.

İradesi elinden alınarak kaldır-indir makinesine çevrilmiş vekiller.

Makam uçakları ve araçları ile sevkiyatı yapılan uyuşturucular, el üstünde tutulan suç baronları, girmediği çekmece kalmayan mafya elemanları.

Sahte evraklarla, uyduruk diplomalarla, yüksek makamlara buyur edilen cahil cühela takımları.

En çok üç dönem için geliyoruz, 65 yaşında bırakacağız, diye yemin billâh açıklamalar yaptığı halde ölünceye kadar koltuğa sarılıp bırakmamak için fırıldak gibi döne döne hileli yollar bulan ihtiyarlar.

Alım gücü 20 sene önceye göre yüzde 30’lara gerilemiş milyonlarca dar gelirli, ücretli, çiftçi, hayvan yetiştiricisi.

Fiyatı dibe vurduğundan tarladan toplanamayan mahsuller, ekilmeyen tarlalar, öldürülen hayvanlar. Yağmalanan yok edilen ormanlar.

Gırtlağa dayanan borçlar, haraç mezat satılan geleceğimiz.

60 binlerden alınan ve şu anda 500 binden yukarı çıkmış hapishane sakinleri.

Katilleri, suç makinelerini besleyen ticaret ve nakliyat düzenleri.

Perişan edilmiş aileler, yazboz tahtasına benzetilen eğitim sistemi.

Gerisini okuyucu zihninde canlandırsın, çünkü yerimiz dar.

Azgın hayatlar, azgınlaştırılmış toplum kesimleri.

Her şey 20-25 sene önce yalanlarla başladı.

Azdıran yalanlar.

Kıbrıs’ı kurtarmış, belediyeleri adam etmiş, denk bütçeyi gerçekleştirmiş, kamu tek hesabı ile israfı ve vurgunu önlemiş, faizleri dibe doğru çekmeye başlamış, dünyadaki zalim odak merkezleri karşısında barış merkezi kurma yolunda D-8 gibi oluşumları gerçekleştirmiş, “Bana ne Amerika’dan” diyebilmiş, sanayi hamlesini başlatarak ülkeyi fabrikalarla donatmış, emekliyi, ücretliyi, tarımcıyı, hayvancıyı, adam yerine koyup hakkı olan kat kat ücreti vermiş, ne yaparsa Allah rızası için yaptığını ispat etmiş, sanayiciyi, esnafı adam yerine koyup durumunu iyileştirme yolunda dev adımlar atmış, azdıran yalan ve yalancılarla yıllarca mücadele etmiş ve fakat doğruları anlata anlata adeta azmış olan kitleleri bezdirmiş bir lider Erbakan ve Milli Görüş’ü elinin tersiyle itmiş ve azdıran yalanların peşine düşmüş bir halk kitlesi söz konusu.

Şimdi söyleyin Allah aşkına bu kadar azgınlığa alıştırılmış bir kitlenin iki yakasını bir araya getirmek kolay mı?

Daima doğruları söyleyen, çözüm formüllerini en başından beri ortaya koyduğu halde oyu hep gerileyen, bunun için suçlana suçlana, iftiralar atıla atıla adeta başını öne eğdirmeye çalıştıkları bir Saadet Partisi.

Ey Saadet Partililer!

Doğruları söylemeye devam edin. Velev ki bu kitleler doğruları dinlemekten bezsin. Onlar bezecek diye siz de azdıran yalanları konuşacak değilsiniz ya. Kınayanlar varsın kınasınlar. Doğrulardan asla ayrılmayın. Ama doğruları da elbet doğru metotlarla anlatın. Bunları iç eğitimlerle yaygınlaştırın.

Görüyorsunuz azdıran yalanlar toplumu nereye getirdi? Hatalarını anlayan anlayana. Ama bir kere azdırılmışlar, kolay vazgeçemiyorlar. Çıkış kapısı, doğruların anlatıldığı ve fırsat buldukça tatbik edildiği tarafta. O kapıda da Saadet Partisi var. Azgınlıklardan sıyrılmayı başaranlar kolay da olsa, zor da olsa bu çıkış kapısına yönelecekler.

Kitlelerin, azdıran yalanlardan dönmesi kolay değil.

Ey Saadet Partililer, yapmanız gerekenler belli ama işiniz kolay değil.

Doğruları söylemekten ve fırsat buldukça hayata geçirmekten asla vazgeçmeyin.

 

KAPLUMBAĞA

 

Bağda beleş var deseniz;

Bizim toplum bağa gider...

Şurda bir iş var deseniz;

Sanki kaplumbağa gider...