Son yıllarda ortaya çıkan, gönül coğrafyamıza yeniden dönme girişimleri birçok nedenden dolayı ya akamete uğradı yahut istenilen seviyeye ulaşamadı. Hemen hemen yüz yıl öncesi kaybetmiş olduğumuz Balkanlar, Kafkaslar, Diyar-ı Şam, Bağdat ve Yemen gibi ülkeler ve halkları yeniden dönüşün mutluluğunu yaşıyor. Başta devletin ilgili kurumları olmak üzere, sosyal ve sivil toplum kuruluşları bütün bu bölgelerde faaliyetler yaparak Ankara’ya bağlı yerel yeni bir nesil inşası için zemin hazırlamaktadır. Her çalışma az ya da çok coğrafyanın yeniden yeşermesine ve birleşmesine fayda sağlayacaktır. Gelecek yüz yılda mezkûr coğrafyanın sahipleri hep birlikte yaşanabilir bir dünya kurmanın mutluluğunu yaşayacaktır.

Bütün bu iyi çalışmalara rağmen son 5 yılda Türkiye’de meydana gelen iç karışıklıklar gönül coğrafyamız da var olan etkimizin azalmasına hatta devlet eli ile bu etkinin merkezden bağımsız olarak kullanılmasına zemin hazırladı. Devletin yurt dışı temsilciliklerinde hâlâ beklenilen temizlik faaliyetlerinin yapılmaması, ayrıca devletin bir bütün olarak iç ve dış mücadelede bir yön belirlememesi bizleri inanılmaz tehlikelerle baş başa bırakıyor.

Meseleyi daha özelleştirecek olursak Arnavutluk özelinde devlet bir akıl tutulması ile karşı karşıya kalmış görünüyor. Arnavutluk’un ne anlam ifade ettiğini burada izah etmeyeceğiz. Ancak sadece şunu ifade etmek gerekir ki; Arnavutluk tartışmasız olarak bir vatan toprağıdır. Sadece Arnavutluk değil Müslümanların yaşadığı her yer bize vatan kılınmıştır. Bu gerçekliği kabul etmeyen ve bu gerçeklik için gayret sarf etmeyen her kim var ise vatana ihanet içerisindedir.

Devlet aklının yeniden tevhit edilmesi gerektiğinin emareleri ilk olarak balkanlardan gelemeye başladı. Devlet, bütün sistemlerine çöreklenmiş ne olduğu belli olmayan bir yapıyı terörist ilan ederek bütün birimlerinin bu yapıya karşı tavır geliştirmesini ve kesinlikle sürecin aksatılmamasını istemiştir. Devletin bu tavrı doğru mudur? Bizce evet. Eksik yönleri var mıdır? Evet, ancak eksiklik sürecin haklılığında değil süreci yönetenlerin iş bilmezliğinden kaynaklanmaktadır. 

Bütün tartışmalar bir yana devletten çıkan bir kararın devlet organlarınca uygulanmaması devlet ciddiyeti açısından problem teşkil eder. Görülen o ki birçok dış temsilcilik hâlâ devletle birlikte hareket etme noktasında ikircikli bir tavır içerisindedir. Bu ikirciklilik devlet işleyişinin temel ilkesi olan idarede tevhidi tehlikeye atmakta devlet işleyişinin sürdürülebilirliğini zora sokmaktadır.

Malum yapının en güçlü olduğu bölgelerden biri olan Balkanlar’da özelde Arnavutluk’ta merkezin göstermiş olduğu genel yaklaşımlar ne kadar hayat bulmaktadır? Malum yapıya ait olduğu bilinen dernek, okul ve üniversite gibi yapıların ne kadarı devlet desteğinden mahrum bırakılmıştır? Yahut devlet kurumlarında çalışan kişilerin Ankara’ya göndermiş olduğu bilgi notlarının ne kadarı gerçeği yansıtmakta ve ne kadarının kaynağı malum yapı değildir?

Bütün bu sorular Arnavutluk özelinde kriz hâline işaret ediyor. Evet, birçok devlette ve bölgede olduğu gibi Balkanlar’da da devlet ortak akıl inşasında zorlanıyor. Devletin organlarını idare edenler devletin genel tavrı içerisi dikkate alındığında en hafif ifadesi ile itaatsizlik içerisindeler. Hâlâ Arnavutluk’ta yapılan bir fuarda devletinin terörist dediği bir kişinin eserleri satılabiliyor ise, Devletin yeni inisiyatif almak için kurmuş olduğu vakıfların önü şu yada bu şekilde kapatılıyor ise, yapıyla mücadele merhale kat ettireceğine inanılan şahısların görev almaları bir şekilde usulsüzce engelleniyor ise, örgütün üst düzey yöneticileri Arnavutluk’u mesken edinmiş ise ve son olarak Arnavut devletine bu çalışmalarda iş birliği dahi teklif edilmedi ise durum yoruma yer bırakmaksızın rezalete doğru gidiyor demektir. 

Peki, ne yapılmalı? Dünya genelinde yapılması gerek şey devletin Gazi- Derviş modelini özellikle şehirli tarikatlar dikkate alınarak yeniden planlamasıdır. Bu bağlamda tekkelerin önü uluslararası arenada açılmalıdır. Bütün dünya genelinde bir Gazi- Derviş uygulamasına geçilmelidir.

Arnavutluk özelinde ise öncelikli olarak yapılması gereken devletin görünen yüzünün iyi bir tahkikat ile değiştirilmesidir. Yaklaşık beş yıldır yapılması gereken ancak çeşitli gerekçeler ile yapılamayan girişimleri geciktirenler bu geciktirmelerinin hesabını vermelidir. Bu değişime devletin yerelde iş birliğine girmiş olduğu şahısların yeniden gözden geçirilmesi de eklenmek gerekiyor. Kendi ikballeri peşinde koşan ve kendisinden olmayan hakkında fütursuzca iddialarda bulunan yerel ortaklar her kim ise bir an önce muhataplıktan azat edilmelidir. 

Varlıkta tevhit esas olduğu gibi devlette de tevhit esastır. Bu tevhidi paralel ya da dikey bozmaya yönelik yapılacak her girişim en ağır şekilde ancak adaletli biçimde karşılığını bulmalıdır. Devletin bütün organlarının birlik ve uyum içerisinde çalışması gerekir. Hele ülke olarak geçmiş olduğumuz bu hassas süreçte herhangi bir devlet yetkilisinin işini hakkıyla yapmaması kabul edilemez. Arnavutluk 1913’de elimizden çıkmıştır. Şuan yaşadığımız sorun Arnavutluk’a uzatmış olduğumuz ellerimizin bedenin isteklerini yerine getirememesidir. Bu durumun tıptaki adı kangren hastalığıdır ki bu hastalığın çözümü devlet ehlince malumdur.