Almanya’da her 68 saniyede bir kadın şiddete uğruyor. Bu dramatik gerçeği 20 Kasım 2025 tarihli BILD gazetesi bütün çıplaklığıyla yayımladı.

Ancak asıl mesele, bu büyük tablonun arkasındaki daha büyük sessizliktir: Bu ülkenin siyasi ve hukuki sistemi, kadınların çığlıklarını duymuyor ya da duymak istemiyor.

Almanya, “demokrasi”, “hukuk devleti”, “insan hakları” gibi kavramları dünyaya ders verirken, kendi kadınlarını evlerinin içinde koruyamıyor. Bu artık sadece ahlâkî bir çelişki değil; doğrudan doğruya politik bir skandaldır.

Gazetede konuşan kadınların anlattıkları birer bireysel trajedi değil; devletin üzerine çöken utancın kayıt altına alınmış hâlidir.

“Başımı klozete bastırdı”, “Beni asmakla tehdit etti”, “Kız kardeşimi öldürdü”… Bu cümleler, Almanya’nın uluslararası alanda parlatılmış insan hakları imajının içeriden nasıl çürüdüğünü açıkça göstermektedir.

Bir ülke her 68 saniyede bir kadını koruyamıyorsa, hiçbir küresel toplantıda insan hakları dersi verecek vasfı yoktur.

Rakamlar inkârı imkânsız bir tabloyu ortaya koyuyor:

• 187 binden fazla kadın, sadece bir yılda ev içi şiddetin mağduru oldu.
• Cinsel şiddet vakaları %31 arttı.
• Israrlı takip (stalking) %135 yükseldi.
• Her gün yaklaşık 150 kadın, cinsel saldırıya uğruyor.
• 308 kadın, bir yıl içinde öldürüldü.

Almanya’da Her 68 Saniyede Bir Kadın Şiddete Uğruyor

Bu veriler, Almanya’nın en üst düzey güvenlik kurumu olan BKA – Bundeskriminalamt (Federal Kriminal Daire) tarafından açıklandı. Yani ortada herhangi bir abartı yok; devlet kendi rakamlarıyla gerçeği itiraf etmektedir.

Ve BKA’nın bir başka gerçeği daha var: Fail çoğunlukla yabancı, mülteci ya da göçmen değil; bizzat Alman vatandaşlarıdır. Bu şiddeti “ötekileştirilmiş gruplara” yıkarak rahatlamak mümkün değildir.

Sorun Almanya’nın kendi içindedir. Bu toplumun yetiştirdiği erkeklerin önemli bir bölümü kadına şiddet uygulamaktadır. Bu gerçek görmezden gelindikçe karşımıza çıkan sonuç daha da netleşiyor: Almanya’da kadınları koruyamayan sadece bireysel saldırganlık değil; doğrudan devletin kurumsal ihmali ve siyasi sorumsuzluğudur.

İşte tam burada devletin önceliklerinin gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Çünkü devlet isterse, bir gecede milyarlarca avroyu dünyanın öbür ucunda savaşan taraflardan birine yağdırabiliyor; ama sıra kendi kadınlarını yaşatmaya gelince birden “kaynak yok” masalına sığınıyor.

Uluslararası askeri operasyonlara kaynak var, ekonomik paketlere bütçe var, küresel fonlara para var, diplomatik jestlere para var.

Peki kadınların can güvenliği? O noktada devlet birden kör, sağır ve dilsiz hâle geliyor. Sığınma evleri yıllardır yetersiz. Kadın koruma merkezleri başvuru alamıyor. Polis geç geliyor, mahkemeler uzaklaştırma kararlarını ağırdan alıyor. Bu tablo teknik bir aksaklık değil; çok açık bir siyasi tercihtir.

Kadına yönelik şiddetin arkasında yatan zihniyet de en az rakamlar kadar ürkütücüdür: Kadın ancak öldürüldüğünde ciddiye alınıyor.

Hayattayken yaşadığı şiddet “aile içi mesele” diye geçiştiriliyor. Bu anlayış sadece bireysel erkek şiddetini değil, devletin bütün kurumlarına sinmiş bir duyarsızlığın göstergesidir. Toplumu koruması gereken devlet, şiddetin yanına ilişen bu sessizlikle hareket etmektedir.

Tam da bu noktada şu gerçeğin altını çizmek gerekiyor: Bir ülkede kadınlar hayatta kalabilmek için kendi güçleriyle mücadele etmek zorunda kalmamalıdır; çünkü onları hayatta tutmak devletin görevidir.

Bugün kadınlar kendi başına ayakta durmak zorunda bırakılıyorsa, bu devletin yükümlülüklerini yerine getirmediğinin en açık kanıtıdır.
“Kadınlar güçlüdür” cümlesi, devletin sorumluluğunu gizleyebileceği bir mazeret değildir.

Kadınları güçlü olmaya mecbur bırakan bir toplum, aslında kendi zayıflığını ve yönetim krizini itiraf etmektedir. Almanya’nın bugün yaşadığı tam olarak budur: İnsan hakları konusunda dünyaya ders veren bir devletin, kendi evinin içindeki yangını görmezden gelmesi.

Her 68 saniyede bir kadının şiddete uğradığı bir ülkede sorulacak tek soru şudur:

Devlet, kadınların can güvenliğini sağlamak için daha ne kadar beklemeyi düşünüyor?

Kadınlar güvende değilse, hiç kimse gerçekten güvende değildir. Gerisi sadece teferruattır.

Kadın cinayetlerinin yalnızca Almanya’da değil, dünyanın farklı ülkelerinde de ciddi bir sorun olduğunu ortaya koyan bir başka haber de 21.11.2025 tarihli Nefes Gazetesi’nde yayımlandı. Türkiye’de 18 yaş üstü 32 milyon kadının 9 milyonu, şiddete karşı acil yardım butonu olan KADES uygulamasını indirmiş durumda. Yani Türkiye’de her üç kadından biri, hayatının bir noktasında ‘İmdat’ demek zorunda kalmış.

Bu tablo hem Almanya’da, hem Türkiye’de, hem de dünyanın birçok ülkesinde ortak bir gerçeği gösteriyor:

Kadınlar korunmadığı sürece hiçbir toplum gerçekten güvende değildir.

Aynı gün BILD’de yer alan haberle birlikte, BILD Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Bayan Marion Horn’un 20 Kasım 2023 tarihli köşe yazısının Türkçe çevirisini de sizlere aktarıyorum.

Almanya’da Her 68 Saniyede Bir Kadın Şiddete Uğruyor 1Her Kadının Başına Gelebilir

Almanya’daki gerçekliğin böyle olmasından sonsuz derecede bıktım: Her 68 saniyede bir kadın veya kız çocuğu şiddetin kurbanı oluyor. Tecavüze uğruyoruz, zorlanıyoruz, dövülüyoruz, boğuluyoruz, öldürülüyoruz. Evde de kamuoyunda da. Ve eğer şanslıysak “sadece” rahatsız ediliyoruz. Daha ileri gitmiyor şimdilik. İşte bu yüzden yazıyorum.

Çünkü bu her kadının başına gelebilir. Nasıl olursa olsun. Eğitimli olsun, “iyi evli” olsun, burada doğmuş ya da göçmen olsun fark etmez.

Bu duyguyu biliyorum. Arkadan gelen adımları dinlemeyi. Anahtarı parmaklarının arasında sıkıca tutup kendini savunmaya hazır olmayı. Kendi kızları için duyulan korkuyu. Bana “Bırak öldürsün artık, dayanacak gücüm kalmadı” diyecek kadar çaresiz olan kadınları tanıyorum.

Bıktım. Kadınların küçük görülmesinden bıktım. “Abartıyorlar”, “Tepki göstermesinler”, “İnanmıyoruz” denmesinden bıktım. Mesela tecavüz hâlâ en güvenli suçlardan biri sayılıyor. Failin ceza alması neredeyse imkânsız. Eğer suç bir “ilişki” içinde işlendiyse ihtimal sıfıra iniyor.

Ama biz neyi tartışıyoruz? Cinsiyetsiz kelimeleri, “yansız” ifadeleri… Oysa her gün bir kadın öldürülüyor sadece kadın olduğu için.

Kadınlar bir azınlık değil, bir kenar grup değil. Ülkenin yarısından fazlasıyız. Ve erkekler kadar güvenli yaşama hakkına sahibiz.

BILD, ülkenin en büyük medya organı. Bugün bu gücümüzü, bu ülkenin kadınlarının yani nüfusun yarısının yeterince korunmadığını hissettikleri gerçeğini görünür kılmak için kullanıyoruz. Kadınlar BILD’e yaşadıkları şiddeti anlattı. Konuştular, susmadılar.

Onlar kurban değil. Onlar güçlü. Sessizlik her zaman faillerin işine yarar.

Artık yüksek sesle konuşma zamanı. Ama bu sadece kadınların meselesi değil. O yüksek ses, onurlu ve düzgün erkeklerin büyük çoğunluğundan da gelmeli. Erkek kardeş, arkadaş, komşu, iş arkadaşı, baba… Görün, müdahale edin.

Ancak birlikte çözebiliriz.