Tercihlerimiz değişti. Kriterlerimizi bile biz belirlemiyoruz artık. İrademizi meşrebemizce bir başkasına emanet etmişiz. Koca ülke kulaktan kulağa oynuyoruz sanki. Reflekslerimizle yaşıyoruz. Edindiğimiz bilgiler beyin süzgecimizden geçmiyor. Birikimimiz yerlerde sürünüyor. Rivayetle oluşturuyoruz tüm donanımımızı. Oysaki bu kaide sadece hadislerin tasarrufunda olmalı. Olamayacağımız bir zamanın debdebesine düşemeyiz. Bir ilim olan hadis ilminde bile kaynak sorgulamaya çalışan biz, bugün duyduklarımızın kaynaklarına ne kadar ulaşıyoruz Atını aldatan adamlara ulaşınca kaynağımız o bilgiyi yine de doğru kabul ediyor muyuz
Karmaşık gelmesin anlattıklarım. Bilgi kirliliği en büyük zafiyetimiz. Yarınlarda bugünleri tez olarak çalışanlar bizim ahmaklığımızı gördüklerine sosyoloji biliminde yeni bir bölüm açacaklar diye endişeliyim. Son zamanlarda sosyal medyada çok gezen bir söz var. Mark Twain’e atfediliyor. “Bir insanı kandırmak, kandırıldığına ikna etmekten daha kolaydır!” katılmamak mümkün değil. Tarihsel süreçte sırtını hep ivazsız kabul gören dine yaslamış bir millet olarak, bugünkü fikri ve siyasi yatkınlığımızı böylesine ölümüne muhafazaya çalışmak paralel geliyor bana. Nüanslar çözecek bu işi. Kul yapımı ile Allah yapımını ayırabilirsek netleşecek mevzular. Kendi düşmanlarımıza anlam yükleyerek, onların her muhalefetinde irademizi güçlendirerek kendimizi kandırmaktan öteye geçemeyiz diye düşünüyorum. Rızık verenin Allah olduğunu bir kez daha hatırlamak lazım. Kanun koyucunun da tek olduğunu unutmamak… Demokrasinin bizi kandırmasına izin verirsek geri dönüşü olmayan bir yola sokarız kendimizi. Kavramlara, insanlara ve binalara gereğinden fazla önem vermeye başlar, onları ululamayı itikaddan bir cüz sanmaya başlarız. Hemen olmaz bu. Kendi birikimimiz müsait olmadığı için model aldığımız insanları takip etmeye başlarız. Bir süre sonra onun yaptığını yapmaya, onun gibi konuşmaya ve inanmaya başlarız. Gerçeğin ne olduğunu merak eden bile kalmadığında aramızda, vehamet tüm çıplaklığıyla kuşatır bizi. Buna izin vermemek lazım. Düşünmek büyük nimet. Kullanmak lazım. Paslanmasına izin vermemek lazım. Lazım da lazım.
YAZMAZSAM OLMAZ
Filistin’de neler oluyor merak edeniniz var mı Bir şey yaparsınız diye değil. Büyük harfli cümlelerle ahkâm kestiğiniz ortamlar için entelektüel bilgi olsun diye. 3’üncü intifada başladı. İsrail Kudüs eylemlerini bahane edip Gazze’yi vurmaya başladı. Kudüs’te de enteresan kararlar aldı çocuk katilleri. Cenazeleri vermemeye karar verdi. Eyleme katılanların evlerini yıkıp, yenisini yapmasına izin vermemeyi kabul etti. Eylem yapanın mal varlığına el koyacak, kimliğini alacak ve Kudüs’e girişini yasaklayacaklar. Haberiniz olsun dedim. Çocuk katili, bu eylemlerindeki rahatlığı senden benden alıyor. Bunu da bil. Müslümanların gevşekliği zalimin cesaretini artırıyor sadece. İnsanlıktan nasibini almamışlardan medet umacağız yine. Bu konuda bir kez daha Amerika ve Avrupa’yı duyarlı olmaya çağıran olursa kalbini kırarım. Hakkında iyi de düşünmem. Belki, olmaz ya İsrail’le olan ilişkilerimizi iyileştirilmesinin altında belki bir pazarlık vardır ve müsbettir. Fakat finalde “Aldatıldık” noktasına gelmeyeceğimiz kim garanti edebilir. Tarih tekerrürden ibarettir.
Birde çok konuşulan yerli otomobil mevzusu var. Yapılmasına karşı olanın aklından zoru vardır ancak. Benim takıldığı nokta başka bir markanın alınmış olması. Bu da olabilir. Karşı çıkılacak bir tarafı yok. Ama bu işin pazarlanış şekli beni rahatsız etti. Bir “babayiğit”in başını yemez inşallah bu iş. Benim kızdığım şey yerli otomobil diye pazarlanması. Her şeyini biz yapıyormuşuz havası estirilmesi. Karşı çıkanları hainlikle suçlamak falan. Eğer biz 30’larda kendi uçağımızı, 60’larda yerli arabamızı yapmamış olsaydık gösterilen bu çaba yerli marka konusunda gelişme olabilirdi. Maalesef ki hâlâ ülkemizin tek yerli otomobili “Devrim” dir. Ortaya konan çakma markaya kızanlara da yüklenmeyin bu kadar. Onlar salak yerine konduklarına kızmışlardır. Haklı oldukları yerlerde var maalesef.
Amma dağıttık konuyu. Malum dakika başı gündem değişiyor ülkemde. Bilgi kirliliği mevsimi devam ettikçe bizde bahsettiğim bu hususları anlatmaya devam edeceğiz. 80 milyon aynı gemideyiz çünkü. Ortak nokta olarak bu bile yeter. Bir araya gelmek için bile bu yeter. Yetmeli. Yeter ki uzaklaşmayalım birbirimizden. Ya da atmayalım köprüleri. Karşıdaki geçmesin diye attığımız o köprülere ileride bizim ihtiyacımız olabilir.
Kalbinizin sahibine emanet olun…
Eyvallah!!!