Okuyucuların sorularına müstakil olarak cevap vermek âdetim değil. Lakin gönlüm yine de cevapsız bırakmayı elvermiyor. Renandan Rodinsona yazımda Muhammed Abduhun Renana cevabına değinmiş ve bu vesile ile El İslam ven Nasraniyye Meal İlmi vel Medeniyye kitabına atıfta bulunmuştum. Okurum, Mehmet Şevket Eygi bey ve benzeri isimlerin Afgani ve Abduh ile ilgili müspet ve olumlu görüş belirtmediklerini benim ise aksine onları tezkiyede bulunduğumu söylüyor. Okurum bir konuyla ilgili söylediklerimizden yola çıkarak sözlerimizi tamim etmiş yani genelleştirmiş. Oysaki aynı yazıda Cemaeddin Afganinin Renana müdafaasında başarılı ve muvaffak olmadığını yazmıştık. O dönemde İslama hücumlar vardır ve İslami gayreti Muhammed Abduhu bunlara cevap vermeye sevk eder. Bunlardan birisi Ernest Renan diğeri de Fransa Dışişleri Bakanı Monsieur Hanoteaudur.   Hanoteau, günümüzün Berlusconisi gibidir ve İslam hakkında özensiz iddialar ortaya atmıştır. Nitekim daha sonra aynı ekole yakın Abdulaziz Çaviş gibi zevat da Anglikan Kilisesine cevap vermiştir. Muhammed Abduhun bir alanda yazı yazması ve İslamı savunması onun bütün fikirlerini aklamaz veya haklı çıkarmaz. Muhammed Abduh bir fikri akımla birlikte anılmaktadır. Üçlü bir fikir akımı. Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Reşid Rıza. Bunlar başta birlikte görünmelerine rağmen daha sonra her biri farklı bir ekolün başı olarak sivrilmiş ve anılmıştır ve doğrusu da budur. Birbirleriyle hiçbir alâkaları kalmamıştır.  Muhammed Abduh, Afganinin siyasi mesleğinden ayrılmıştır. Bu ayrılık Cübai ile talebesi Ebul Hasan el Eşarinin ayrılıkları gibidir.

Bediüzzamandan önce Muhammed Abduh, Cemaleddin Afganinin mesleğine veda etmiştir. Bediüzzaman İttihad-ı İslam noktasında selefleri saysa da Cemaleddin Afganinin mesleğine Abduh gibi veda etmiştir. Her ikisi de siyaset ve türevlerini şeytan yerine koyarak ondan Allaha sığınmışlardır. Bu siyasetin kendisiyle alâkalı değil o günkü yöntem ve araçlarıyla alakalıdır. Bir de Cemaleddin Afganinin mesleğiyle alâkalıdır. Zira Cemaleddin Afgani siyaseti bir sihirli değnek gibi algılamış ve değdiği yeri Hızır gibi yeşillendirdiğini düşünmüştür. Abduhun üstadına iki itirazı vardır.

Bunlardan birisi, siyasal İslam çığırının başı olarak siyasete gereğinden fazla bel bağlaması ve kitlelerin eğitimini ihmal etmesidir. Bundan dolayı Abduh, Afgani mesleğinden ayrıldıktan sonra bütün düşüncesine eğitime teksif eder. Afganinin ikinci yanlışı ise suikastlar dâhil siyasi yapıyı değiştirmek için her yöntemi mubah görmesidir. Bir nevi siyasi provokatörlüğe açık yelpazesidir. Nasirüddin Şaha yönelik olarak suikast planlaması ve yine Mısır Hidivlerinden birisine yönelik aynı yolu denemesidir.  Burada talebe ile üstadın yolları ayrılır. Bu, Muhammed Abduhun yolunu düzelttiği anlamına gelmez. Belki ifrattan tefrite düşmüştür. Lord Cromer gibilerle ilişkileri pasif olarak İngilizlerle işbirliği olarak nitelendirilmiştir.

Muhammed Abduhun asıl yanlışı siyasi değil fikridir. Tecdit mesleği altında teceddüt/reform mesleğini benimsemesidir. Bundan dolayı kendisine neomutezile denmiştir.  Geleneksel Ehl-i Sünnet anlayışını aşmış ve Mutezileye yakınlaşmak için Eşarilik yerine Matüridiliği esas almış ve bu yolla Mutezileye kapı aralamak istemiştir. Bunu, Maturidilik Mutezileye kapı açar anlamında söylemiyoruz. Lakin Şeyhülislam Mustafa Sabri de yine aynı nedenle Mısıra gittiğinde bu manipülastif akıma karşı tepki olarak Maturilik anlayışını terk ederek Eşarilik mesleğini benimsemiştir. Mevkiful Beşer Tahta Sultanil Kader kitabı bunun savunmasıdır. Muhammed Abduh hem Selefilik hem de Mutezileye nispet edilmiştir. Lakin doğru olan onun neometezili olmasıdır. Asıl Selefiliğe dümen kıran ise Reşid Rıza olmuştur. Lakin onun Selefiliği aydınlanmış neo selefiliktir. Siyasi çizgisi ise kırıklarla ve zikzaklarla doludur. Önce Sultan Hamidci olmuş ve ardından İttihatçılara tav olmuştur. 1910 yılına kadar da fikren İttihatçıları ve adem-i merkeziyetçiliği desteklemiştir. İttihatçıların Siyonistlerle temasına muttali olan Reşid Rıza İttihatçıları terk etmiş lakin akabinde Şerif Hüseyinin eteğine tutunmuş ve Arap isyanlarına destek vermiştir. Ardından da Suudi Arabistan kurulunca bu rejimi desteklemiş ve bu rejimle birlikte anılmıştır. Afgani ise Afganlı değil İranlıdır ve Şiidir. Bu gerçek Yıldız Sarayı ve Ebul Hüda Sayyadi gibi saray müdavimleri tarafından bilinmektedir. Lakin bugün bile Afganlı olduğunu savunanları görüyoruz. Elbette arandığında bu zevatla alâkalı, kusurlarında bazı hafifletici nedenler bulunabilir. Siyasi ve sosyal şartların zorlukları gibi. Afgani ve Abduh aynı zamanda gazeteci veya dergicidir. Urvetül Vüskayı çıkartmışlardı. Reşid Rıza ise Mevdudi ve Eşref Edip gibi hep gazetecilikte karar kılmış ve Menar dergisiyle anılmıştır. Yine de okuruma tavsiyem, toptancı yaklaşmamaktır. Temyiz kabiliyetine ve mümeyyiz akla sahip olabilmektir. Çünkü maalesef hayatta çok az çelişkisiz ve katıksız husus vardır. Allah bizi halis kullarından eylesin.