Canımızdan kıymetli bildiğimiz bu toprakları düşman postallarına çiğnetmemek için her biriniz bedeninizi siper ettiniz. Son asker toprağa düşünceye kadar kalbinizdeki; “ölürsem şehit, kalırsam gazi” duygusuyla düşmana geçit vermediniz. Sana yaraşır torunlar olamadık. O Çanakkale ruhunu kaybettiğimiz için, Müslümanın Müslüman’a tahammülü kalmadığı için, bu topraklarda emperyalizmin kültürü girmesin, zina ve domuz eti serbest kalmasın diye yapmış olduğunuz o mücadeleyi anlayamadığımız için, affet bizi Şehidim! 12 yıl askerlik yapmış neferlerimizin pek çoğunun asla geriye dönmediği o maneviyatı yüksek şehitlerimizi anlayamadığımız için bizi affet! 21. yüzyılda Çanakkale’de dünyanın en uzun köprüsünü yapmak için yola çıktık ama Çanakkale ruhumuzu kaybettik. Dinlerarası diyalog, ılımlı İslam projelerini uygulamak için Siyonistlerin kuklalarıyla beraber yürüdük ve beraber ıslandık bu yağmurlarda. Islandık ama bu ıslanmak bizi kendimize getirmedi. Referanduma “HAYIR” diyecek Müslümanları hain ilan ettik. Kudüs’te ezanları susturan ve Filistinli Müslümanları öldüren Siyonist İsrail’le antlaşma imzaladık. Marmara şehitlerinin kanıyla o imzayı attık. Affet şehidim! Reel politik yapacağız diye bunca değerlerimizi; batının bize dayattıklarına feda ettik. Biz biz olmaktan çıktık ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildik. Affet bizi şehidim!
Şehidim! İktidar uğruna peygamber ocağımız, güzide ordumuzun içine darbe yapacak diyalogcu, ılımlı İslamcıların yerleşmesine göz yumduk. “Bizi kandırmışlar” deyip milletin gazını aldık. Aldık almasına da, senin emanetini koruyamadık. Amerikan karşıtı bütün subayları tahliye ettik. O gün Çanakkale’yi geçirmemek için toprağa düşen sizlere karşı mahcubuz. Affet şehidim!
EKMEK NE KADAR EKMEK-1
Ülkemizde bir gıda terörü aldı başını gidiyor. Ne yediklerimiz ne de içtiklerimiz sağlıklı. Yediklerimiz ve içtiklerimiz sağlıklı olmayınca ortalık hastalıktan geçilmiyor. Soframızdan eksik olmayan ekmekte bile pek çok katkı maddesi bulunmaktadır. 1943 yılında 2. Dünya savaşı devam ederken, ABD dünyada açlığı yok etmeye karar verir. Bu amaçla buğdayda verimi arttırmak için ıslah çalışmalarına başlar. Bu amaçla ABD, Mexico City yakınlarında bir uluslararası mısır ve buğday geliştirme merkezi kurar. 1950 yılında bitki genetikçisi Dr. Norman Borlaug, buğday başağını büyütmeyi başardı. Fakat buğday narin bir bitkiydi ve uzun ince sapı bu dev başağı taşıyamıyordu, kırılıyordu ve yere düşüp çürüyordu. Borlaug, genetik müdahalelerle buğdayın sapını kısaltıp kalınlaştırmayı başardı. Böylece kısa süre içerisinde dünya üzerinde bilinen tüm buğday türlerini tarihe gömecek cüce buğday meydana getirilmişti. Buğday güya “Islah” edilmişti ama aynı zamanda muhteviyatı da değişmişti. En zararlı değişiklik ise buğday proteini olan “Glüten” üzerinde oluştu. Yeni geliştirilen cüce buğday türü, vahşi ve saldırgan bir glüten yapısına kavuşmuştu. 1953 yılında vahşi glüten türü olan cüce buğday sayesinde hayatımıza yeni bir hastalık girdi. Glüten maddesine karşı gelişen tahammülsüzlük sonucu oluşan ÇÖLYAK hastalığı. ABD, 1948 yılından itibaren Avrupa’da ünlü Marshall yardımları başlattı. Bu yardımlar kapsamında buğday ülkemize girdi ve tüm Anadolu’ya bu tohumlar gönderildi. (Devam edecek)