Türkiye’nin, tazammun ettiği tehlikeler karşısındaki endişelerini görmezden gelen ABD, Ortadoğu’da sorunların sona erdirilmesine müstenit çözümlerin zorluklarını sürekli gündemde tutarak, çok veçheli bir politika ile perde gerisindeki asıl amaçladığı uzun vadeli arzusunu hayata geçirmeye çalışmaktadır.

Barack Obama yönetimi, bunun ilk işaret fişeğini, `Irak’ın önemi ve önceliği’ stratejisine verdiği önemle ortaya koymuş bulunmaktadır. ABD, uzun vadeli planını gerçekleştirebilmek için, Atina şehir devleti Sparta (Lakedaimon)’nın askeri gücünden mülhem bir uygulamayla Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ni, stratejik ve askeri güç olarak Ortadoğu’nun yeni küçük Sparta’sı yapma yolunda somut adımları atmaya başlamış bulunmaktadır.

Türkiye ve koalisyonu oluşturan Körfez Ülkeleri, Suriye’de, aynı anda IŞİD ve Esed’e karşı  `ikili takip yaklaşım’ (dual track approach) politikasının uygulanmasından dem vururken, ABD ise, önceliğinin IŞİD olduğunu vurgulayarak ana stratejik politik hamlesini uygulamaya çalışmaktadır. ABD, IŞİD’e karşı mücadele edecek unsurların eğitimi için 1,6 milyar dolarlık bir harcamayı öngörmesi, uzun vadeli planının bir göstergesi niteliğindedir.

Başbakan Davutoğlu’nun, Ortadoğu’dan bahisle, “Türkiye’siz Ortadoğu’da yaprak kımıldayamaz” söylemiyle içselleştirmeye çalıştığı kaotik ortamın hiç de belirttiği tarzda seyir göstermediği gün ışığı gibi ortaya çıkmıştır. Daha net bir ifadeyle ABD, `Madagaskar Penguenleri’ (The Penguins of Madagascar) macerasını çağrıştıran Ortadoğu politikasında, `Skipper’ rolüyle hareket ederken, ne yazık ki, `Private’in üstlendiği rolün benzeriyle hareket etmeye çalışan koalisyon ortakları ise, kendilerine biçilen rol hakkında en az fikre sahip ve ne yapmaları gerektiği konusunda bir açmazın içerisinde oldukları gözden kaçmamaktadır.

ABD’nin Esed rejimini devirmeyi askıya almasının en önemli nedenlerinin başında, İran ve Rusya faktörlerinin yanı sıra önemli ölçüde roket ve füze gücüne sahip olan Hizbullah’ın, Lübnan’dan sonra Suriye’de de ciddi ölçüde etkinliğe sahip olmasıdır. Bu durumun İsrail’in güvenliği için olası bir tehdit oluşturabileceğini göz ardı etmemeye çalışan ABD, IŞİD faktörü üzerinde yoğunlaşarak Türkiye’nin `Esed’siz bir Suriye’ çabalarını da kısa vadeli politikası gereği önemsememekte ve adeta görmezden gelmeye çalışmaktadır.

ABD, `Küçük Sparta’ olarak gördüğü stratejik Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni oluşturmaya çalıştığı politika gereği daha fazla tahkim yoluna giderek, kendisine bölgede güçlü bir ileri karakol vazifesi görmesini sağlamaya çalışmaktadır. PKK ve YPG güçleri ile de dirsek temasında olup, YPG’nin faaliyetlerini legalize etmeye çalışarak, Kuzey Suriye’de de YPG vasıtasıyla `Yeni Sparta’ oluşturmaya çalışmaktadır. Bu vasıtayla, Kürt-Arap-Türk arasındaki olası ihtilaflarının çözümlenmesine kuvvete başvurulması amaçlanmaktadır ki, bu tür yaklaşımlar ne bölgemiz barışının, ne de Müslümanların hayrınadır.

Bu aşamada, İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in; “ABD önderliğinde IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyonun asıl hedefinin Müslümanlar arasındaki çatışma ve savaş fitnesini diri tutmaktır. Ancak bu hedeflerine ulaşamayacaklardır” şeklindeki ifadesi tarihe not düşülecek olgunlukta bir açıklama olup, bunun önemine binaen altının kalın çizgiyle çizilmesi gerekir kanaatini taşıyoruz.

İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in, Müslümanlar arasında barış ve kardeşliğin tesisine yönelik bu müspet yaklaşımının Ortadoğu’daki ateşi söndürmede büyük katkı sağlayabileceği kuvvetle muhtemeldir. Yeter ki, olayların seyri farklı mecralara kaymadan, Ortadoğu’da sorunlara duçar olan tüm unsurlar bir araya gelebilsin.