Rıza Nur anlatıyor: Lozan konferansında,bir gün,baş mürahhas İsmet Paşa, Hasan beye rica eder:

- Bizim Düyunu Umumiye borcumuz ne kadardır,iyice tetkik edip bana kati bir rakam getiriniz..

Hasan bey,bir saat kadar kaybolduktan sonra gelir ve İsmet Paşaya bir pusula verir.

Baş mürahhas,bir elindeki kağıda bakar,bir cebinden çıkardığı kağıda...Yavaş yavaş kaşları çatılır,yüz çizgileri sertleşir, dikenli bir sesle:

- Canım, bu ne rezalet .. Diye bağırır.Geçen hafta yine istemiştim, verdiniz...İkisinin arasında, beş,on,yüz değil,milyonlarca lira fark var!..Hangisi doğru bunun ..

Hasan bey, İsmet Paşanınki kadar öfkeli bir sesle cevap verir:

-Ne bileyim ben Paşam .. Hesap bu, o zaman öyle çıktı, bugün böyle çıkıyor!..

Rıza Nurun Hasan bey dediği, Milli Şefin başbakanlarından Hasan Sakadır.

Arkadaşları da anlatsın onu: "Başbakan iken Mecliste kendisine hücum edenlere, sol eliyle sağ bileğini tutup yumruğunu sallama işareti yapar,

-Anlat, anlat diye gülerek dışarı çıkardı."

Mecliste  kendisine hücum edenler..

Çoğunluk CHP iktidarının karşısındaki azınlık DP muhalefetidir kastedilen.

Bir muhalefet milletvekilinin mecliste, meclis kürsüsünden, başbakanı tenkit etmesinin CHP literatüründe karşılığı "Hücum etme"dir.

DP  muhalefeti bir Hasan Sakaya mı hücum(!) etmektedirler Hayır! Çankayada oturan Milli Şef İnönüde nasibini alır DP muhalefetinin tenkitlerinden.

CHPliler işte buna kızarlar ve kalemşörleri "DP azınlığının İnönüye saldırdığı azgın bir günde.."haberleri yazarlar.

Böyle bir muhalefet gününde ne olur

"Horon teper gibi dövünür" Hasan Saka.

-Demokrasinin evliyası olacağım,türbeme kandil yakacaklar sanıyor.. Al işte dirisini taşlıyorlar!

Meclis kürsüsünde,kullanılan bir cevap hakkında,söylenenler değildir bu cümle.

CHP sıralarının arasında yapılan bir taşla birkaç kuş vurma harekatının kayıtlara yansımasıdır.

DP muhaklefetinin haklılığını ve milletin DPye ihtiyacını görerek,onlara sempati duymaya,meyletmeye,yanlarına gitmeye kalkmasın hiç kimse.Sopa aba altında değil,elimizdedir.

İkinci kuş İnönünün  uçurulma harekatıdır.Camileri kapattık,ezanı değiştirdik,türbeleri yasakladık,kandilleri söndürdük..Ama yine de sen uç inönü.

Hasan Sakanın İnönücülüğünü bu anlatılanlarla ölçerseniz, bir ölçüye varmaya kalkarsanız yanlış olur, hatalı netice alırsınız.

Karşılığını da bilmek zorundasınız. Karşılığını yani kinini...

"Ölümünden biraz önce, İnönü ziyaretine gitmiş. Doktor Cihat Abaoğlu anlattı: Elini tutup öpmüş:

- Sana, dünyada da hürmetim var, ahrette de, demiş..."

Hasan Saka 74 yaşındadır ve ölmek üzeredir. Tarih 19 Temmuz 1960. İhtilal olalı henüz 62 gün olmuş.

Kendisinden 2 yaş büyük İnönünün elini öpmesini ve ona hürmetinde ısrar etmesini, bildiğimiz İnönücülüğünün son tezahürü şeklinde anlamaya kalkarsanız yine hata etmiş, yine yanılmış olursunuz.

Son sahne olmasa idi, İnönü onu eksik mi bilecekti Elimi öpmeden gitti, hürmetlerini sunmadı, Hasandan beklemiyordum bunu, mu diyecekti

Değilse..

O sahne ve o sözler bir sonraki cümlesinde açıklayacağı kininin gereği yapılsın diyedir.

"Sonra, Yassıadalıları gazapla anarak:

- Paşam, demiş, görecekleri en hafif ceza "Hiyaneti vataniye" cezası olmalıdır!

Bunu söylemiş ve komaya girmiş."

İsmet Paşa bir cevap vermiş midir

İstediklerimiz oldu ama, daha mahkeme kurulacak, başkan atanacak, yargılama nasıl yapılacak, savcının iddiaları ne olacak... Gerçi ben, seni rahat uyutmak için elimden geleni yaparım ama...

Bunları demiş midir

Olayın yazıldığı CHP yayın organında söylediğine dair bir kayıt yok. Fakat İsmet paşa, Hasan Sakanın da bildiği İsmet Paşadır. bizim de bildiğimiz İsmet Paşadır.

Mendereslerin akibetini de biliyoruz.

63 gün sonra atanacak Salim Başol, alıntı yaptığımız CHP yayın organından öğrendi o vasiyeti, ve işin içinde İsmet Paşa var bana yerine getirmek düşer, hem onları oraya tıkan kuvvetin dediğini yapmak da övüncümüz olur, mu dedi

Bunu bilmiyoruz ama Mendereslerin akibetini biliyoruz.

Menderesler sonlarını beklerken Yassıadalarda, İsmet Paşanın, ihtilalin atadığı başbakan olarak, ihtilalin ve yassıadanın ve gerçekleşeceğine artık emin olduğu Hasan Saka vasiyetinin keyfini çıkardığını biliyoruz. (Kameramanımız tesbit etmişti, siz de görün!) (İnönü ve keyfini taşıyan kim mi Milli Damattır o. Demirelli yılların kontenjandan senatörü. Hani geçmiş sayılarımızda Türk basınına nasıl şeref kazandırdığını yazmıştık. İşte o!)

Menderes ve arkadaşları Eylül günlerinde idam edildiler, Hasan Sakanın istemesinden 414 gün sonra.

Olay bitmiş midir

Kin yönüyle hayır! O kinin benzerleri, paralelleri, eşdeğerleri/muadilleri hiç uzak olmadı bizden.

29 Temmuzda "Biz seni özledik Hocam" başlıklı yazımızda bir alıntı yapmıştık zamanın bir yazarından. Tekrar koyalım o paragrafı.

"Eski bir muhafazakar siyaset adamı alacabulaca kravat takardı ve ben hep bu muhteşem sadelik felsefesini niçin hiç okuyamadığını merak eder dururdum. İlgisi yok diyeceksiniz ama, mefhûmen ilgisi var. Güzelleşme çabalaması, gayretkeşliği, farfaralığı, gösterişçiliği, hafifliği, çırpınışı, çarpıcılığı, itidal ve adap ihlalcilği, maharetiniz ve malzemeniz ne olursa olsun çirkindir. Ben bu mesajı eski camilerin silüetinde okuyorum satır, satır. O camiler bir estetik öğretmeni, eğitmenidir aynı zamanda. Tabii, bakmasını, görmesini, okumasını bilirsen."

(Zaman Gazetesi Ahmet Selim yazısı: 26 Temmuz, Perşembe: Başlığı: Muhteşem sadelik, vakar ihtişam, müşfik mehabet.)"

Eski camilerin siluetine bir bakmış ve neler neler okumuş zaman yazarı...

Alaca-bulaca bir kravat takmışsa eski bir muhafazakar siyaset adamı,

Güzelleşme çabalaması,

Gayretkeşlik,

Farfaralık,

Gösterişcilik,

Hafiflik,

Çırpınma,

Çarpıcılık,

İtidal ve adap ihlalciliği kelimeleriyle sıfatlarıyla, fiilleriyle, edatlarıyla, zarflarıyla, adresleriyle ancak anlatılabilinirmiş durumu.

Zamanın yazarı böyle demişti.

Hasan Sakalaşmadır bu. Hasan Sakalaşmanın Zamanımızdaki iz düşümüdür bu.

Olay bitmiş midir

İsmet Paşalık müessesesini, Hasan Sakalık müessesesini zamanımızda yaşatanlarda kin biter mi Sorusunun cevabı nedir

Gelelim adresimize düşen bir e-mektuba.

"Sayın Necati Bey.

Sizin dünkü tescilli mizah sayfanızdaki yazınızı okuduktan sonra Ahmet Selimin o yazısını da okudum.

Ahmet Selim üzerinden Zaman gazeteme dil uzatıyorsun. "Niyet okumak"la itham ediyorsunuz ama aynı hatayı siz yapmıyor musunuz

Bu yazınıza Ahmet Selim Bey çok daha güzel cevap verir ama tenezzül edeceğini sanmam. Çünkü bir ay önce yazılmış bir yazıyı yeni anlaya(maya)n biriyle uğraşacak vakti yok.

Mizah yaptım derken İFTİRA atmayın. Yazıyı tekrar ve dikkatli önyargısız okuyun.

Ahmet Dönmez 27.08.2012

Var mıdır, avukat mıdır bilemem. Lakin cevabımızı hak ediyor.

"Dil uzatma" üstüne bir cümle söyleyelim: Bir gün bu ülkenin bir delikanlısı çıkar, gazetem dediğinin uzattığı dilleri birkaç cilde sığdırırsa, şaşırma. Bir örneğini yukarıda yazdık.

Niyet okumak ya da camilere bakarak kravat okumak, şahıs dediklerini iyi yatırımcı (kendileri gibi) olmamakla suçlamak, zamanın yazarlarından başka kimseye düşmez, ey Ahmet Dönmez.

Bir ay önce yazılmış bir yazıyı... Öyle say. Bizler, sen gibi, savunduğun yazarın gibi Zamanı iyi kullanamıyoruz.

Tenezzül meselesine gelince...

Kibirini/kibirinizi itiraftır bu. Lakin ben tenezzül buyurdukları için bu ülkede yaşıyorlar. Bize git deseler de kendilerinin gidecek yerleri çoktur, demeyiz.

Zamanımıza sadece bir not düştük sayın Ahmet Dönmez. İftirayı "şahıs"lar "yatırım yapmıştı" diyen zamanımızın yazarlarında arayın siz.

Tarihte mizah

Şaşan bir değil ki!

İkinci Mahmudun ölümünden sonra yeni padişah Abdülmecidin elinden adeta zorla sadrazamlığı alan Koca Hüsrev Paşa, oldukça bilgisiz, bir hayli de kaba ve nobran bir adamdı ama, kendi özel kişiliğine olduğu kadar devletin tüzel kişiliğine de kuvvetle bağlıydı. "Tanzimat" hareketine inanmıyor, bunu lüzumsuz bir alafrangalık sayıyordu.

Hüsrev Paşanın hazmedemedğii konulardan biri de yersiz ve vakitsiz yükseltilmelerdi. Sadrazam bulunduğu yıllardan birinde, saray hademelerinden Ragıp Ağa adında basit ve çok değersiz bir kişinin, damdan düşer gibi, vezirliğe ve paşalığa iletilmesi bahis konusu olmuş, Koca Hüsrev Paşa, bütün gücü ile, bunu engellemeye çalışmıştı. Ragıp Ağa, bu yüzden Hüsrev paşaya içli ve dargındı.

Bir sure sonra ihtiyar sadrazam emekliye ayrılmıştı. Engel ortadan kalktığı için, Ragıp Ağa alelacele vezir yapılmış, paşa ünvanı ile bir vilayete vali tayin edilmişti. Yeni vali, hem "Allahaısmarladık" demek, hem de vezir oluşunu ele güne ilan etmek için, eski yeni bütün vükela konaklarını dolaşıyordu. Bu arada, özellikle, Hüsrev Paşaya da uğradı. Emekli sadrazam, kendisini:

- Ooo!.. Gel bakalım Ragıp Ağa!..

Sözleriyle karşıladı. Yeni vezir, bu hitaptan hiç hoşlanmamıştı. Ama, belki de paşa oluşundan daha haberi olmamıştır kuruntusu ile dişini sıktı. Bu arada birkaç defa fırsatını düşürüp, vezir ve paşa oluşuna dair araya yerli yersiz konuşmalar sıkıştırdı. Gel gör ki Hüsrev Paşa, bunların farkında değilmiş gibi davranıyor, iki cümlede bir:

- Evet Ragıp Ağa!..

- Yaa! Öyle mi Ragıp Ağa ..

Gibilerden karşılıklar veriyor, biçare Ragıp Paşanın kanını içine akıtıyordu. Nihayet çaresiz kalan adamcağız, işi kestirmeden çözümlemeğe karar Verdi:

- Efendim, haberiniz var mı bilmem Dedi. Hiç beklemediğim ve ummadığım bir anda padişah efendimizin sonsuz lütfu ile vezir ve paşa olduğumu öğrenince cidden şaşırdım kaldım..."

Bunun üzerine Koca Hüsrev Paşa, samimiyet ve saflıkla başını sallayarak, onu tasdik etti:

- Yaa yaa!.. Ne demezsin Diye cevap Verdi. Senin vezir oluşuna yalnız sen değil, biz de şaştık Ragıp Ağa, biz de şaştık!.."

İspat Hakkı

Son oynanan derbi maçında penaltı kararı veren hakeme sordular.

- O kararı neden, nasıl verdiniz

Hakem bey durdu, düşündü; yardımcısına baktı,düdüğünü uzun uzun çaldı ve konuştu.

- Hakemler hür iradeye sahiptirler. Tesir altında kalmadan maç yönetirler. Ben de bunu ispat ettim.

- Nasıl yani

- Geçen hafta bir hakem yakasına tutulduktan sonra penaltı kararı vermişti. Ben ise bu hafta bir hakemin yakasına yapışılmadan da penaltı kararı verebileceğini gösterdim.

Fatih"in Teri mi Hakem-leri mi

Tribünde oturan yaşlı ve uzakları görmekte zorlanan bir GS yöneticisi, yanındaki gazetelere futbol yorumları da  yazan hizmetlilerine bağırarak talimat veriyordu.

- Sahaya bizim formamızı atıyorlar!Kim atıyor Hemen kaldırsınlar!

Birbirlerine bakarak nasıl anlatacaklarını kestirmeye çalıştılar GS yöneticisinin tvlere  yorumlar da yapan hizmetindeki adamları.Bakışlarıyla doğrusunu söylemek üzere anlaştılar.

- Onlar Sahaya atılan GS formaları değil. İçlerinde yeni aldığımız futbolcular var.

Yaşlı ve uzakları görmekte zorlanan GS yöneticisi yapılan izahatı anlamaya çalışıyor.Ekmeklerinden mi kestik,yedirdiklerimiz mi yaramıyor İşin içinden çıkmak zor.Yine soruyor,hizmetindeki gazetelerin ve tvlerin futbol maçları yorumcusu adamlarına.

- Formalarımız çok mu ağır geldi Taşıyamıyorlar mı

Ya Olmazsa!

"Ateist öğrenciye zorunlu din dersi" başlığını atmış gazeteler..

Mesele ne

Danıştay, 5. sınıfta öğrenim gören bir kız çocuğunun ailesinin müracaatı üzerine, "Din dersinden muaf tutulması" yönünde karar veren bir il mahkemesinin kararını esastan bozmuş.

İlkokul 5. sınıf öğrencisi... Ateistliğine kim karar veriyor Ailesi... Nerden anlamışlar çocuklarının ateist olduğunu

Kendilerinden.. Biz böyleyiz, o da bizim gibi olacak!

Ateist aile çocuğu, neden ateist olacak Kendi seçme hakkı, aklı, fikri, inancı, sevgisi, korkusu olmayacak mı Ailesi mi dizayn edecek kafa içi yapısını

Ateist olan ve çocuklarının da ateist olacağını iddia eden o ana-babanın aileleri de mi ateistti

Değilse ve kendileri bir seçimde bulunmuşlarsa, o hakkı niçin çocuklarına tanımıyorlar da mahkeme mahkeme dolaşıyorlar

Hafifsemek, kınamak gibi düşüncelerimiz olmadan Tevfik Fikret misalini hatırlatmak isteriz. Kabe yollarında rahmetli olan bir ana-babanın çocuğu Tevfik Fikretin Halukunun Amerikada papaz olmasına hep üzülmedik mi

Zira Tevfik Fikret bizim, bu ülkenin Tevfik Fikretidir.

Sandal

Dünya bir bataklık, Kuan ulu çınar,

Şayet tutmak istiyorsan dalın ne olur.

Ahiret derin bir derya, iki kenar;

Yalnız salih ameller sandalın olur.

Ekrem Şama