Önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edelim…
“Genel Hizmetler” ne demektir? Ürettiklerinin harcadıkları saatle orantılı olduğu insanlar vardır. Tomruk biçen kimsenin biçtiği tomruk miktarı çalıştığı saatle orantılıdır. Oysa muhasebeyi tutan kimsenin harcadığı saatler ile üretim orantılı değildir. Fıkıhta bunlara ‘illet’ ve ‘şart’ denir. Tomruk biçmeyi yapan illeti işlemiş olur. Oysa muhasebe tutan şartı yerine getirmiş olur. ‘Salih amel’ birbiriyle uyumlu, birbirini tamamlayan amel demektir. Bir binayı yapan ustalardan her biri ayrı ayrı işler yaparlar, en sonunda yapı meydana gelir. İşte bu yapının yapılabilmesi birtakım illetlere dayanır ama bu yetmez, şartların da yerine getirilmesi gerekir.
Bunlar altı grupta toplanır; kayıt işleri, eğitim işleri, depolama işleri, ilişkiler işleri, koruma işleri ve uzlaşma işleri. Bunlar illetler değil şartlardır. Bunların ürünleri emekle orantılı olmadığı için arz-talep kanunlarına tabi değildir. Bu sebeple “Vakıf Hizmetler” şeklinde ele alınmalıdır. Bu hizmetlerin kurulması ile amel-i salih gerçekleşir. Önce sözleşmeler yapılır. Sözleşmelerin yapılması genel hizmettir. Sonra sözleşmelere göre muhasebe kurulur. Sonra ortak ambarlar oluşturulup kontrol edilen mallar ortak ambarlara konur. Ortaklara “Mal Belgeleri” verilir. Ortaklar piyasa malları ile değil mal belgeleri ile çıkarlar. Belgeyi alanlardan son kullanıcılar, belgeyi nakliyeye verir, malları ambardan getirtirler. Bunların hepsi genel hizmettir. Kimileri de mal belgelerini nakliyeye değil de kasaya verirler. Belgedeki malı rehin bırakarak nakdi kredileşme ilkesiyle alırlar. Nakit piyasaya böyle çıkar.
Şimdi faiz ile çıkmaktadır. Sözleşmelere göre projeler yapılır. “İman etmek” demek “Dayanışma Ortaklıkları” kurmak, “salihatı amel etmek” ise “Genel Hizmet Ortaklıkları” oluşturmak demektir.
Kur’an’ın pek çok yerinde ve Kehf Suresi’nin 107’inci ayetinde “El-Salihat” kelimesi kurallı dişi çoğuldur, “kuruluşları” ifade eder ve belli kuruluşları ifade eder.
Biz “Adil Düzen” çalışmalarımızda bunları “Dayanışma Ortaklıkları” ve “Genel Hizmetler” olarak tanımlıyoruz. Böylece değişik tipte ortaklıklar oluşur. Bu sayede gelişme ve uygarlaşma sağlanır. Çağımızda buna göre semtler kurulacak. Bunlar yüz hane civarında olacak ve yarışacak. Hangi semt sünnetullaha uygun semt olursa o tip semtler çoğalacak, diğerleri elenecek, böylece üçüncü binyıl uygarlığı doğacak. Bin yıl sonra o uygarlık da yaşlanacak ve öncekinden daha ileri yeni bir uygarlık gelecektir. Üçüncü binyıl Kur’an inkılâbını yapanlar “Dayanışma Ortaklıklarını” ve “Genel Hizmetleri” kuracaklardır...
İnsanlık Hazreti Nuh Peygamber zamanında Mezopotamya’da uygarlaşmaya başladı ve çağımızdaki uygarlık seviyesine ulaşıldı; şimdi de üçüncü binyıl uygarlığını kuruyoruz…
Biz uygarlığı nasıl tanımlıyoruz? Satılanların üretilenlere bölünmesi uygarlığın rakamını verir, bu oranın en büyük değeri birdir. Hazreti Nuh Peygamber zamanında herkes kendi ürettiklerini kendisi tüketiyordu, sadece bazı özel malları değiştiriyordu. Taş devrinde taştan yapılan aletler özel ocaklarda yapılıyordu. Bu değiştirme miktarı %10 ile 20 arasında idi. Hazreti Nuh Peygamber'den sonra değiştirme gerilemeye başladı. Yirminci yüzyılın sonunda artık herkes kendi ürettiklerini tüketmiyor, uygarlaşma tamamlanmışa benziyordu. Bu tanım aileler için geçerli olduğu gibi bucak, il ve ülkeler için de geçerlidir. Devletlerin uygarlıkları, sattıklarının ürettiklerine bölümüdür. İşte, ‘üçüncü binyıl uygarlığı’ demek seraların yaygınlaştığı bir uygarlık demektir. Bu seralar da ayetteki ifadesiyle ‘nüzülen’ olacaktır. Tarımın özelliği olarak belli mevsimlerde işçiliğe ihtiyaç vardır, çalışanlar değişik mevsimlerde değişik iş yerlerine gideceklerdir. Devre-mülk bahçeli sitelerde, o mevsimlerde o civarda yetişen mahsulün işçileri gelip konaklayacaklardır, diğer zamanlarda ise dinlenmek isteyenler konaklayacaklardır. Kur’an ayetleri üzerinde çalışılarak “dinlenme evlerinden oluşan siteler” ile “lojmanlı işyeri apartmanlarının özellikleri” ortaya çıkarılacaktır...
(Yazdıklarımızın ve uyarılarımızın önceki yazılarla birlikte okunmasını tavsiye ederek kaldığımız yerden devam edeceğiz ki; ibret alınsın, tarih tekerrür etmesin, ilgililer ve yetkililer artık yapılması gerekenleri bir an önce yapmaya başlasın ve “faizli zalim düzen” sona ersin…)