Bir ramazan yazısı yazmak isteriz ancak zihnimiz o kadar git gel yaşıyor ki artık ramazan ayının feyzini idrak etmekte zorlanıyoruz. Siyasetin karanlık sokakları ve puslu havası ramazan atmosferinde nefes almamızı imkânsız hale getiriyor. Her yer yalan her yer algı operasyonuna dönüşmüş. İnsanlar en yakınlarını görmez, en yakınlarının derdini dinleyemez hale geldi. Ne yazık ki istisnasız her insanda bu durum var. Hepimiz insanlığımızdan birçok manayı kaybettik. Kayboluyoruz. Kaybolurken varlığımızı da kaybediyoruz. İnsanlıktan elimizde kalan sadece teşhir edeceğimiz bedenimiz. Çünkü geleneklerimizi kaybettik. Geleneği olmayan insan varlık zemini kaybetmiş demektir.

Sanayileşme ile başlayan süreç bizleri geleneklerimizin devamı noktasında sıkıntıya soktu. İnsanlar geleneklerini devam ettirebilme adına önce hemşeri derneklerine sığındı. Hemşeri derneklerinin sürekliliğinin olmaması ve düşünsel bir zeminin bulunmaması insanları ateşli vaizlerin etraflarında toplanmaya sevk etti. İşte ülkemiz adına ilk cemaat oluşumlarının başlaması buna dayanır. Ateşli vaizlerin etrafında oluşan kitleler zamanla iktisadi ve siyasi güç merkezlerine dönüştü.

Türkiye de bir diğer oluşum ise liderliği babadan oğla geçirmeyi alışkanlık haline getirilmiş tarikat yapılarıdır. Elbette oğulda bir yetenek varsa babadan oğla geçiş bir sorun ifade etmez. Ancak yapının bir ailenin elinden çıkmaması için geliştirilen bu formül genelde klasik yapıların bozulmaya yüz tuttuğu durumlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Son olarak ülkemizde oluşan diğer bir yapı örneği de geleneği ve halkası kopmuş ancak sürekliliğini devam ettirmeyi başarmış yapılardır. Kurucu liderlerden sonra yetkin birinin gelmemesine rağmen ehliyet ve liyakat aranmaksızın akrabadan birinin ön plana çıkarılması ile güç merkezi olmayı başarmış yapılardan bahsediyorum.

Bu üç yapının üçünün de siyasete bulaşmasının birçok yan etkisi mevcuttur. Ancak kendisini klasik bir tarikat olarak tanımlayan yapıların kalkıp da direk olarak siyaset oyununa girmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Müritlik terki dünya demektir. Terki dünyanın ilk ayağı yapısı gereği dünyaya bakan salt siyasi söylemden uzak durmayı başarmakla olur. Tarikatların derdi insan yetiştirmektir. İnsan yetiştirmek direk siyasetle olabilecek bir şey değildir. İnsan insanla yetişir. Bu yüzden dindar nesil projesi saçma bir projedir. Hamdolsun çökmüştür. İnsanın insanla yetişeceğini anlayana kadar insan yetiştiremeyeceğimizi ifade etmemiz gerekiyor. İnsan kemale ermiş ise kemali başkalarına gösterebilir. İnsan kemale ermemiş ise gösterdiği şey rol modelliktir ki buda din dilinde münafıklık demektir.

Düşünün ki Allah’a ulaşma adına yola giren insanlara bağlı olduğu tarikatlar siyasi adres göstermeye başladı. A şeyhine mürit olmuş bir bende siyasi tercihinden dolayı dışlanıyor. İstese de istemese de bir partiye oy vermesi isteniyor. Oysa bu cemaatleri yöneten aklıevveller bilmiyorlar ki siyasete bulaşan bütün yapılar zamanı geldiğinde siyasetten en büyük darbeyi yediler. En büyük zulme uğradılar. Bunun en önemli örneği Fatih’ten sonra oluşan taht kavgasında Beyazıt’ı değil de Cem’i destekleyen Vefaiye tarikatının tahta geçen Beyazıt tarafından ortandan kaldırılması olarak verilebilir.

 Bir cemaatin hangi partiye oy vereceğini açıklaması ne zaman haklı bir anlam ifade eder. Bir vakıf mülkünün devlet tarafından kendisine verilmesi midir bu anlam? Yahut bir bakanlıkta kadrolaşma ihtimali oy vermek için meşru bir durum mudur? Nedir bu cemaatlerin ahlakının ilkesi? Güç mü, korku mu yoksa rant mı? Yada ahlak hak getire mi!

Şöyle düşünün; efendim dediğin adama gidiyorsun ancak efendim dediğin adam sana haksızlık yapan bir partiye oy vermeni istiyor. Haksız yere seni işinden eden bir iktidara oy vermesen Allah’a ulaşamayacağını ima ediyor.  Bir cemaatin yahut tarikatın hedefi kitlesine ahlak giydirmek olmalıdır. Siyaset giydirecek olan mindere gelecek. Ya da bedel ödemeye hazır olacak.

Bir cemaat ilkesel olarak siyasi duruş sergileyebilir. Faize karşıdır. Sömürüye karşıdır. Yahut gayri ahlaki bir durumun oluşmasına karşıdır. Bu ilkeleri anlatır ve bu ilkelere sahip çıkacak bir yapının oluşmasını yahut sürdürülmesini teklif edebilir. Ancak şu şahsa yahut şu partiye diye işaret buyrulmasının açıklanabilecek hiçbir yanı yoktur.

Korkunun ecele faydası yok aklımızı kiraya verecek durumumuz da yok. Siyasetin zor zamanında kenara çekilen siyasete bulaşmayı ulvi anlayışları ile örtüştüremeyenler iktidarın nimetlerini devşirmeye başladıklarında nasılda siyasetçi kesildiklerini görmek için dahi olmaya da gerek yok. Yazık ediyorlar kendilerine; o kadar acı bir durum ki terk-i dünya için kurulduğu iddia edilen yapılan ne kadar da dünyaya bulaştılar. Dünyanın bulaşılacak bir şey olduğunu ne kadar da çabuk unuttular.