“Dünyadaki bütün umut, hiç hesaba katılmayan insanlardadır.” (Ursula Le Guin)

Yol ve yolculuk en çok sevdiğim iki şey. Ancak bugünlerde yollar ve dolayısıyla yolculuklar hiç çekici gelmiyor. Her gün kapanan yollar, patlayan bombalar, silahlar ve sokakların güvensizliğe terkedilmesi nihayetinde de yolculukların ölüme çıkıyor oluşu… Hüzün dalgasının hızla yayılışı ister istemez herkeste bir umutsuzluğa neden oluyor. Bununla birlikte sorumluluk sahiplerinin sorumsuz oluşu, kurulamayan hükümet, uzlaşamayan siyasi kadroda bütün bu umutsuzluk halkasının üzerine tuz, biber oluyor. Bir dış gözle anlamaya çalıştığımda büyük kafa karışıklıkları, zihinsel ve inançsal bir kaos görüyorum. Bu kaos döneminin içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Korku ile baskılıyor zihnimizi modern zamanın bütün aygıtları; radyo, televizyon, sosyal medya ve uyduyla insanı kıskaca almış durumda. İnsana yöneltilmiş bu silahlar insanlığımızı azaltırken, imkânları da yok ediyor. Konuşacak, uzlaşacak bir zemin ve zihin de bırakmıyor. Bireyselliğimiz arttıkça merhametimiz ve birlikteliğimiz aynı oranda azalıyor. Gelişen teknoloji de bu gücü kontrol imkânımızı giderek azaltıyor. Her teknik güncelleme insanlığımızın tükenişine doğru bizi hızla sürüklüyor. Bu da korkutucu bir görüntü ortaya çıkarıyor.

Ulus devletin argümanları ile gelinen bu nokta artık bizi anlatmaya ve birbirimizi anlamaya, tanımlamaya yetmiyor. Bugün hangi noktadan bakarsanız bakın attığınız adım, söylediğiniz söz bir çıkmazı işaretliyorsa o zaman yeniden düşünmeye, anlamaya, algılamaya ve anlatmaya yeniden kalkmak gerekiyor. Yoksa bugün trollerin ve köşe kadılarının akıl sığlığı ile geldiğimiz eşik, bize hayırlı bir akıbet göstermiyor. Bugün ile yarın arasında bocalayan kısa yol tuşları ile sisteme entegre bürokratlar, entelektüel ya da akademisyenler ise ATM ile terfi arasında zihin fesadı geçiriyorlar. Geriye doğru on yazı, on TV programı izlediğinizde nasıl bir kuraklıkla karşı karşıya olduğumuzu üzülerek ve şaşırarak göreceksiniz. Bu hemen hemen bütün meselelerde böyle… Bugün cenazeler gelirken, şehit haberleri gelirken kulaklarımı tırmalayan pis bir ses şöyle haykırıyordu meydanlarda “şehit cenazeleri mi istiyorsunuz ”. Demek ki mutluluk avı bugün ile yarın arasında ancak bu kadar sürüyor. Bugünün devlet aklı gelinen süreci ön görme basiretinden uzak olunca, maalesef sadece günün moda ritimlerinden birini ezber ettiğini görüyoruz ve ezberi bozulunca da yalpalamaya, gel-gitler yaşamaya başlamıştır.

Önümüzde çok ince bir yol var. Bu yolu yürürken ya makasın ağzını kapatıp, kardeşliğimizi özde tesis edeceğiz ya da makasın ağzını iyice açıp, daha büyük acıların içerisine düşeceğiz. Küçük hesaplarla; üç, beş puanlık oy artışı hesaplar veya iki üç koltuk hesaplar bizi bir çıkmaza sürüklüyor korkarım. Bugün her zamankinden daha mutedil daha ferasetli bir yol izlemek mecburiyetindeyiz. Fanatik, popülist söylemler; eyyamcı adımlar bize sadece kaybettirir. Bu toprağın sesine kulak vermeyen her adim muhakkak ki hüsrana uğrayacaktır. Anadolu’yu desen desen dokuyan bu kadim ses bize yüreğimizi ve umudumuzu verecektir. Umudumuz ekranların paralı silahşorlarında veya nargile uzmanlarında değil; yüreği yaralı anaların, babaların kadim ferasetindedir. Zaman varken kilimlerimize, türkülerimize, şehirlerin incisi ululara, onların konakladığı mimariye ve gökyüzüne iyi bakalım. Ağıtlara ve bozlaklara kulak verelim. Bizi en iyi onlar anlatır. Umudu üzmeyelim. Hoşça bakın zatınıza...

TAŞ GEMİ

“Öyle mağrurlar ki yiğitlik bahsinde

Ve de nefret ederler minnetten bile

Bu onur ve büyük yücelik ise

Mani oldu minnet yükünü çekmeye

Bu yüzden birlik yoktur aralarında

Dik başlı ve ihtilaflıdırlar daima”

( Ehmede Xanî / Ahmed-i Hani, Mem û Zin’den)

Bize Kadar

1- Öteki biz de yoktur. Herkes bizdedir.

2- Dar kalıplara giremeyiz, çünkü dünyaya yeni bir düzen kurma idealimiz var.

3- Kör ve saplantılı olamayız çünkü hayallerimiz ve gayretimiz var.

4- Güzel görür, güzel düşünürüz.

5- Yeter ki dünya saadet bulsun biz kaybetmeye razıyız.

Dağarcık

“İnsanlar ciddiye alınmak için deli taklidi yapıyor”

İsmet Özel

MEHMET BİTEN