Ya da, NATO suz bir Türkiye de diyebilirsiniz. Sonuçta
her ikisi de aynı kapıya çıkıyor. Aynı şekilde böylesi bir durumun olası
maliyetleri de! Özellikle de dünyanın yeni bir Soğuk Savaş ortamına girmeye
başladığı bir dönemde, Batı dünyası için en büyük kâbus Türkiye nin NATO dan
ayrılması olacaktır.
Bunu sadece ben söylemiyorum. ABD de Türkiye konusunda
derin isimlerden biri olarak kabul edilen Philip Gordon un Türkçeye de
kazandırılmış olan Türkiye yi Kazanmak adlı çalışmasında Türk-Batı ilişkileri
açısından iki temel sacayağından biri olarak NATO dan bahsedilir.
Bir diğer ayak ise, son yıllarda topal ördekten farksız
olan AB tam üyelik sürecidir. Gordon un bu çalışması, Türkiye nin Batı ya
canın cehenneme dediği ve bu kapsamda köprüleri yıktığı bir senaryoya
dayanır. Bu köprüler, hiç kuşkusuz, NATO ve AB dir. Dolayısıyla, böylesi bir
olasılık, özellikle Soğuk Savaş sonrası dönemde Batı nın gündeminde yer almaya
başlamış bulunmaktadır.
***
Türkiye-AB ilişkileri bu bağlamda önemli bir test
alanıdır. Süreçteki kırılganlık, ABD açısından büyük bir önem arz etmektedir.
ABD nin zaman zaman ortaya çıkan müdahalelerinin arka planında da daha çok
AB nin sınırları zorlayan tavrı yer almaktadır. Bu tür durumlarda ABD nin
göstermelik de olsa AB nin kulaklarını çekmesi birçoğunuzun dikkatinden
kaçmamıştır.
Türk kamuoyunda yükselişe geçen ABD ve AB karşıtlığı,
Şanghay İşbirliği Örgütü ne göz kırpmalar ve daha bağımsız bir Türkiye
arayışı, hiç kuşkusuz Batı nın dikkatlerinden kaçmamaktadır. Özellikle de
ABD nin farkında olduğu bir diğer husus, Batı nın Türkiye üzerindeki mevcut
politikasının bu haliyle daha fazla sürdürülemeyeceğidir.
ABD, Türk-Batı ilişkilerinde uzatmaların oynandığının
farkındadır. Bir takım operasyonlar ile bu kaçınılmaz sonu geciktirmeye
çalışmaktadır. 1959 da verilen ilk ciddi sinyal, halen Batı nın tarihsel
hafızasındaki yerini korumaya devam etmektedir.
***
Türkiye, uzun bir süredir NATO ile ilişkilerin kendisine
olan maliyetini sorgulamaktadır. Vardığı en önemli sonuç, NATO nun Türkiye nin
gerçek anlamda bağımsız ve güçlü bir aktör olarak davranmasının önünde en büyük
engeli oluşturması gerçeğidir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan ın Rusya ziyaretinde, Rusya
Devlet Başkanı Putin e; Bizi Şanghay a alın demesinin arka planında yatan
neden, sanıldığının aksine AB sürecinden olan bıkkınlık değil, AB üzerinden
NATO ile ilişkilerin geleceğine yönelik güçlü bir mesajdır. AB, burada zayıf
bir halka olarak yerini almaktadır.
Türkiye nin bağımsız silah sistemleri geliştirmesine ve
bu bağlamda işbirliği arayışlarına NATO nun ABD üzerinden ortaya koyduğu tepki
ortadadır. Aynı şekilde, NATO da müttefikimiz olan ülkelerin bizi dinlemesi
ve verdikleri yanlış istihbaratların sonucu da bir bir ortaya çıkmıştır,
çıkmaya da devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ın 4-5 Eylül tarihlerinde
Galler de düzenlenecek NATO Zirvesi ndeki önemli gündem maddelerinden biri de
bu husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhtemelen NATO ya hedef ülke nin ne
olduğu sorulacaktır.
***
NATO nun bugüne kadar Türkiye ye, yaptığı en büyük
katkı , sahip olmasını istemediği Füze Kalkanı sistemidir. Bir diğer katkı
ise, Türkiye nin kendi milli çıkarları çerçevesinde hiç bir şekilde
kullanmasına müsaade etmediği ordu ve silahlardır.
Diğer taraftan Türkiye nin NATO üyeliği; başta Rusya ve
Çin olmak üzere, Türkiye nin çok kutupluluğu savunan diğer ülkeler ve hatta
bazı komşularıyla olan ilişkilerinde bir güven sorunu olarak varlığını devam
ettirmektedir.
Türkiye, bundan dolayı Yeni Yalta sürecinde rahatlıkla
hareket edememekte, her girişimi bir karşı operasyonla engellenmeye çalışılmaktadır.
İslam NATO sunun kurulamamasının önündeki en büyük engel de budur!
***
Deutsche Welle Türkçeden Klaus Jansen a göre, NATO
yeniden asli görevine dönüyor. Bu asli görev, Rusya tehdidine karşı üye
ülkeleri korumak. Aynen Soğuk Savaş yıllarında Sovyetler Birliği ne karşı üye
ülkelerin korunması gibi. Dolayısıyla, geleceğin NATO su aslında eskiye göre
şekillendirilmeye çalışılıyor; tam da ABD nin istediği formatta!
Türkiye açısından NATO nun Soğuk Savaş konseptine dönme
kararı aldığı bu süreçte sorulması gereken en temel soru Kuzeydeki Komşu nun
halen bir tehdit olup olmadığıdır. Bu soruya verilecek cevap, Türk-Batı
ilişkileri kadar, Türkiye-Rusya ve diğerleri ile olan ilişkilerin geleceği
açısından da büyük bir önem arz etmektedir.
Mevcut konjonktür, aslında Türkiye nin eline çok büyük
bir koz vermektedir. Burada Rusya nın attığı adımlar, 1945 in tam tersine
Türkiye yi Batı dan daha bağımsız hareket edebilme imkânı sunmaktadır. Tehdit
yön değiştirmiştir ve tabi fırsat da! Önemli olan bunu görebilmek ve
değerlendirebilmek. Yeni Türkiye ancak böyle inşa edilebilir!