Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ın, 31 Ocak-4 Şubat

tarihleri arasında Latin Amerika ülkelerinden Şili, Peru ve Ekvator a

gerçekleştirdiği ziyarette bugün son gün. En azından Cumhurbaşkanlığı Basın

Merkezi nden yapılan açıklamaya göre böyle. Burada birçok kimsenin kafasına

takılan soru muhtemelen bunca gündem arasında Sayın Cumhurbaşkanı nın niçin

böyle bir ziyareti gerekli gördüğü ve dolayısıyla bu ziyaretin zamanlamasının

ne anlama geldiği yönünde.

Latin Amerika nire , Türkiye nire ise, hiç kuşkusuz bu

merakın en önemli çıkış noktalarından birini oluşturuyor. Zaten sorunun cevabı

da bu merakta gizli. (Gerçi, küreselleşme sürecinin uzak mesafeleri

yakınlaştırdığı bir dönemde bu soru ne kadar anlamlı olur, bu da başka bir mevzu.)

O zaman ortaya çok daha farklı bir durum çıkıyor. Bu da

bizleri Türkiye nin jeopolitik ufku ve bu bağlamdaki arayışları noktasına

götürüyor ki, zaten Ankara nın Latin Amerika ilgisinin altında da bu yatıyor.

AB sağ olsun(!)

Türkiye nin Latin Amerika politikasında dönüm noktasını

Avrupa Birliği (AB) oluşturuyor. Burada yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemek

açısından hemen bir parantez açalım. Türkiye Latin Amerika ya AB nin

yönlendirmesi ya da daha başka telkin-projelerle bir giriş yapmış değil. Bilakis,

AB özelinde Batı ile yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla dış politikasında ortaya

koyduğu çok yönlülük çerçevesinde bir başlangıç yapmış durumda.

1997 de, Lüksemburg Zirvesi nde AB bize kapıyı

gösterince , biz de o zaman buna iki önemli açılım ile cevap verdik: Birincisi

Afrika, diğeri ise Latin Amerika. 1998 yılında Latin Amerika Karayipler Eylem

Planı bu yeni sürecin çerçevesi hem de itici gücü olarak ön plana çıktı.

Dolayısıyla, mevcut hükümet öncesi devletin aldığı bir karar ve uygulama söz

konusu. AK Parti Hükümeti ise, 2006 yılında Latin Amerika ya Açılım

Politikasını gözden geçirmiş, aynı doğrultuda hazırlanan Latin Amerika Eylem

Planı 2006 uygulamaya konmuştur. 2006 nın Latin Amerika Yılı ilan

edilmesiyle de birlikte süreç bir ivme kazanmıştır.

Nitekim Dışişleri Bakanlığı nın resmi sitesinde de yer

aldığı üzere, yürütülen bütün bu girişimler sonucunda, bölge ülkeleriyle

Türkiye arasında 1999 yılında 827 milyon dolar seviyesinde olan dış ticaret

hacmi, 2006 yılının ilk on ayı verilerine göre yaklaşık 2,2 milyar dolara

ulaşmıştır. . Bu rakamın 10 yıl sonra 8 milyar doların üzerine çıktığı

görülmektedir. 2023 hedefi ise 20 milyar dolar olarak açılmıştır.

El Turco lar Kıtası

İlişkilerin kat ettiği mesafeyi sadece iktisadi-ticari

boyut ile izah etmek elbette doğru olmaz. Siyaset-güvenlik ve kültürel boyutu

da göz ardı etmemek gerekiyor. Özellikle de kültürel boyut çok önemli.

Aslında kıtadakiler bize çok yabancı değil. Osmanlı nın

son döneminde bu kıtaya göç eden çok sayıda Osmanlı vatandaşı söz konusu.

Bunların başında da Araplar ve Ermeniler geliyor. Buradaki ülkelerde yaşayan

Filistinli sayısı hiç de azımsanacak bir oranda değil. Eski Osmanlı

vatandaşlarına verilen genel ad ise El Turco . Dolayısıyla bir alt yapımız

zaten var.

Her ne kadar buradaki Ermeni diasporasının bir kısmı

Türkiye aleyhine faaliyetlerde bulunmuş olsa da, bunlar bırakın ikili-bölgesel

ilişkileri engelleyebilmeyi, bizzat Türkiye ye olan ilgiyi arttırmış vaziyette.

Son dönemde Türkçeye ve Türkiye ye artan ilginin temelinde, Latin Amerika nın

bizleri Ermeniler üzerinden okumayı bırakıp, bire bir bizi tanımak

istemelerinden kaynaklanıyor.

Zaten Türkiye nin bölgeye yönelik artan ilgisinin

nedenlerinden biri de buydu. Sözde soykırım , Türkiye yi ilgisiz kaldığı

coğrafyalar ve halklar ile daha yakın ilişki kurmaya sevk etmiş durumda. Bu da,

bu krizin bize sağladığı dolaylı bir fırsat/katkı olarak da bu yönüyle

değerlendirilebilir.

Latin Amerika Mesajı

Latin Amerika dan verilen terör mesajı oldukça önemliydi.

İslam ı ve Türkiye yi terörle özdeşleştirmek isteyenlere verilecek mesajın en

anlamlı adreslerinden biri, kuşkusuz bu kıta idi ve öyle de oldu.

Latin Amerika yı bir dönem Teksas a çevirenlerin şimdi de

Ortadoğu ağırlıklı olmak üzere, İslam coğrafyasında aynı senaryoyu uygulamaya

koydukları ve bu kapsamda terör örgütlerine destek verdikleri çok net bir

şekilde ifade edildi. İslam dini, terör dini değildir vurgusu da hiç kuşkusuz

oldukça önemliydi. Bu vurgu, aynı zamanda, önümüzdeki süreçte radikal gruplar

tarafından Latin Amerika üzerinde oynanması hedeflenen bir takım oyunlara karşı

ön alıcı olması itibarıyla da dikkat çekiciydi.

Ötekiler İttifakı

Huntington un yaptığı en önemli hizmet(!), belki de

ötekiler in gözünü açmak oldu. Dünyayı Batı ve diğerleri olarak tasnif eden

bu yaklaşım, anti-emperyalist yaklaşımları ile ön plana çıkan Latin Amerika yı

kendi içinde yeni bir milliyetçi dalgaya itti. Dolayısıyla, bugünkü Latin

Amerika nın çıkışının temelinde bu ABD/Batı karşıtlığı önemli bir yere

sahiptir.

Ne de olsa bu coğrafya yaklaşık olarak 200 yıldır Monroe

Doktrin in bedelini ödüyor ve bundan kurtulmak için halen bir mücadele veriyor.

Meksikalı siyasetçilerden birinin Ah zavallı Meksika, Tanrı ya ne kadar uzak,

ABD ye ne kadar yakınsın sözü, aslında birçok şeyi ortaya koyuyor.

Dolayısıyla, ABD nin yakın çevresinin bir parçası olmak,

hiç de kolay değil. Ne yazık ki, Türkiye de ABD nin yakın çevresi nde yer

alıyor. Bundan dolayı bu ziyaret ve işbirliği arayışlarına muzdarip yakın

çevrelerin işbirliği adı da verilebilir. Bu işbirliği kendisini BM nin yeniden

yapılandırılma sürecinde daha etkili bir şekilde göstereceğe benziyor. Ve

anlaşıldığı kadarıyla,  Türkiye yeniden

inşa edilen dünyada uzaktaki yakın çevreler anlayışını dış politikasının

temel önceliklerinden biri haline getiren devletler kervanına katılmış durumda