İSLAM dünyası kan gölüne dönmüş durumda ise bunun sebeplerini, bölgemizin tümünü içine alan şiddetin bu noktaya gelişinin başlangıç şartlarının çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Bu tespiti doğru yapılmadığı için Müslümanlar birbirini öldürme yarışına girerek sömürgecilerin çıkarlarına hizmet ettiklerini göremiyorlar. Unutkan beyinlere sahip yöneticilerde sadece bugüne bakarak olayları değerlendirmeye, buna göre bir takım tedbirler almaya yönelince sorunun temelinde yatan şartlar bir türlü bertaraf edilemiyor. Bölgemizin Osmanlı’nın yıkılması ile yeniden dizayn edildiği 1900’lü yıllara giderek bu şekillenmenin arkasında hangi devletlerin bulunduğu hatırlanmadan bugünkü olaylara doğru teşhis koymak mümkün olmaz. Özelliklede İslam dünyasının halifesiz ve başsız bırakılmasının gerçek sebebi ve hedefleri anlaşılamadan da yıllardan beri başımıza bela edilen teröre doğru teşhis konamaz. Eğer bugün bölgemiz bir ateş çemberine hapsedilmiş ve bu ateş çemberinde sadece Müslümanların kanı akıyor ve bu ülkelerin zenginlikleri sömürgeci güçler tarafından hiçbir bedel ödemeden yağma ediliyorsa başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmek zorundayız. Bunu yaparken görünenlerin ve gösterilenlerin arkasındaki güçleri tespit etmek durumundayız. Burnu yapmaz, sadece bölgemizde yaşananlara acı ve üzüntüyle yaklaşarak bugünün etkisi ile olayları değerlendirirsek sömürgeci güçler daha uzun yıllar bölgemizi istedikleri ile yönetirler. Terör örgütlerinden birinin görevi son bulur a yıllar önceden hazırlanarak uykuya yatırılmış olan bir baka örgüt uyandırılarak devreye sokulur.

Kısacası, gerek ülkemize yönelik bir takım görevler verilmiş terör örgütleri gerek İran, Suriye, Yemen, Pakistan ve Afganistan’daki terör örgütleri ile Afrika’da yaşananların birbirinden bağımsız ve sadece o ülkelerin şartlarındaki eksiklikler ve sıkıntılardan kaynaklandığını düşünerek terör örgütlerini etkisiz hale getirmek kolay olmaz.

Hatta sömürgeci güçler tarafından bazı terör örgütlerine devlet kimliği kazandırılması bile dikkatlerden kaçar. Sonuç olarak İslam dünyası olarak görülmesi gerekenleri değil gösterilenleri görmeye devam ederiz. Bu bakımdan sıkça dikkat çekmeye çalıştığım gibi ülkemizde terörün son bulması için muhatap olarak gördüğümüz terör örgütü ve uzantılarının aslında kendi varlıklarına son verme yetkisine sahip olmadıklarını bir türlü anlayamayız. Böyle olunca da bir takım teröre son verileceğine dair açıklamaları ciddi sanır ona göre bir takım adımlar atarız. Ama çok geçmeden birde bakarız ki terör örgütü bir yerde ortaya çıkmış, silahlı militanlar toplumu tehdit ederek uzantıları olan partiye oy istiyorlar, bununla da kalınmıyor askere silah doğrultuyorlar. Söz gelimi Yemen’de yaşananları sadece Şii Husilerin Sünni yönetime yönelik mücadelesi olarak görürüz. Böyle görünce de yıllardan beri çıkartılmak istenen Şii-Sünni çatışmasına farkına varmadan destek vermiş oluruz. Irak’ta yıllardan beri akan kanı sadece Şii yöneticilerin yanlış uygulamaları ile izah edersek Irak’ı bu karmaşa ortamına sürükleyen işgalcileri unuturuz. Suriye’de Esad yönetimine karşı başlatılan direniş hareketinin ilk ateşleyicilerinin sömürgeciler olduğunu görmeden bugün gelinen noktayı doğru tarif etmek mümkün olmaz.

Bu bakımdan öncelikli olarak bölgemize yönelik kanlı planın hazırlayıcılarını doğru tespit etmek, bölgeyi bataklık haline kimlerin getirdiğini dikkatten kaçırmamak gerekiyor. Aksi halde sömürgeci güçlerin emellerine bilerek ya da bilmeyerek hizmet etmiş oluruz ki, bunun vebali çok ağırdır.