Zaman ilerledikçe Soma daki maden kazasında hayatını
kaybeden kardeşlerimizin sayısı artıyor. Bu da hepimizin acısını daha da
koyulaştırıyor, acı hepimizin boğazına bir yumruk gibi oturarak nefes almamızı
zorlaştırıyor. Tüm bunlara rağmen toplumumuzun büyük bir bölümü ellerini açmış
dua ediyor. Hayatını kaybedenler için af diliyor, hâlâ ocaktan çıkartılamamış
olanlar varsa ki yazıyı yazmakta olduğum sıralarda ocak içindeki iki yere
henüz ulaşılamamıştı- biran evvel onlara ulaşılması için dua ediyor. Kısacası
toplum olarak gönüller duada birleşmiş durumda. Buna karşılık sayıları çok az
olan bir takım kimseler bu acıyı bile istismar etmekten geri kalmıyor. Olayı
ideolojik malzeme olarak kullanıyorlar. Elbette, bunca insanın hayatını
kaybettiği bir olayın ardından alınması gereken tedbirlerin alınıp alınmadığı,
bir ihmalin söz konusu olup olmadığı tartışılacaktır. Tartışılması da
gerekiyor. Bunlar tartışılmalıdır ki, daha sonra benzer bir acıyı tekrar
yaşamayalım. Ancak bunu tartışma durumunda olanlar sanıyorum işin uzmanlarının
olması gerekiyor. Bizde nedense işin uzmanları konuşurken cümlelerini seçerek
kuruyorlar. Kesin hükümler vermekten kaçınıyorlar. Kesin konuşabilmek için
olayın ardından işin uzmanları tarafından gerekli incelemenin yapılması, olayın
başlangıç sebebinin kesin olarak belirlenmesinin gerektiğini söylüyorlar ama
ömründe ocağa girmemiş bir takım kimseler ahkam kesiyor, acılı aileleri
kullanmanın yollarını arıyorlar.
Her olayın ardından herkes kendi meşrebine göre konuşacak
ve yazacaktır. Belki çok sesliliğin gereği de budur. Ancak, çok seslilik acının
istismar edilmesi anlamına gelmez/gelmemelidir. Sevindirici olan husus ise
toplumumuzun çok büyük bir bölümünün bu acı karşısında birleşmiş olması,
ülkemizin her köşesinde insanların ortak bir hareket sergiliyor olması,
herkesin elinden ne geliyorsa yapmak için çabalamasıdır.
İnsan olarak her türlü tedbirin takdiri engellemeyeceğini
bilerek üzerimize düşeni yapmakla mükellefiz. Eğer her türlü tedbiri almaz isek
yanlış yapmış ve sorumlu oluruz. Ocaktaki son kardeşimizin çıkartılmasından
sonra sıra gerekli tedbirlerin alınıp alınmamış olmasının araştırılmasına, yeni
kazaların yaşanmaması için nelerin yapılabileceğine gelecektir. O zamanda
bizimde söyleyecek çok sözümüz olacaktır. Alınacak tüm tedbirlere rağmen
takdirin önüne geçilemeyeceği gerçeğini unutmadan alınması gereken tedbirler
gündeme getirilecektir. Ancak, bunların neler olacağı sanıyorum uzmanların
işidir. Çünkü ortada çeşitli iddialar ve bu iddialara karşı işin uzmanları ve
öğretim üyeleri konu ile ilgili görüşlerini açıklarken tahmine dayalı
konuşmaktan kaçınırken, hayatında bir kez bile maden ocağına inmemiş bir takım
kimseler fırsat bulmuşçasına ilk günden suçlamalarına başladılar. Hatta bazı
gazeteler manşetlerinde kimsenin bilmediği bir takım hususları sadece kendileri
biliyormuş havası estiriyorlar.
Söz gelimi elektrik trafosundaki patlamadan yangın
çıktığı ve facianın sebebinin bu olduğu söyleniyor. Bazı uzmanlar ise buna
karşı çıkıyor. Yangını söndürmek için ocağa oksijen girişinin engellenmesi
gerekiyor ama buda ocakta bulunan insanların havasızlıktan hayatlarını
kaybetmesi anlamına geliyor. Kısacası, ocağa oksijen verildiğinde yangın
büyüyor, oksijen kesildiğinde içerideki insanların hayatı tehlikeye giriyor.
Yani, olay devam ederken tahmine dayalı her tülü senaryo üretmek mümkün ama
bunun ne derece doğru olacağı ayrı bir konu. Kısacası, olayın sebebi ve
sorumluları mutlaka ortaya çıkartılmalı ama ilk günden itibaren insanların
yaşadığı acının istismar edilmesin de doğru olmadığı ortadır. Kısacası, aceleye
gerek yoktur. Acele edilmesi gerekin husus ocaktaki işçilerin en kısa zamanda
çıkartılmasına yönelik olmalıdır. Zaten olayla ilgili inceleme başlatılmış
durumda. Bunun takipçisi olmak sadece iktidarın değil hepimizin görevidir.