Halk arasında, partiler genelde ikiye ayrılmakta… Bazılarına ideolojik parti, bazılarına merkez, liberal parti denmektedir… Merkez, liberal parti söylemine, genellikle, solun merkez partileri, sosyal demokratlar da dâhil edilmektedir.
Halkın, ideolojik partilerden kastı, iddia sahiplerinin dava söylemlerinden kaynaklanmaktadır.
Davası olan partiler, ne yazık ki gün geçtikçe, günün buharlı havasında kaybolup gitmekteler.
İddia sahibi olmak fedakârlık ister, emek ister, mücadele ister… Sıradan yaşamanın ötesinde, adamlık ister… Bu yüzden, zamanla sınırlı partiler ara ara ülke gündeminde kendilerine yer edinmektedirler.
Onlara bakılırsa, onların da kendilerince davaları, hayalleri, sevdaları var.
Lakin bu sevdalar çoğu kez, günlük kâr ve zarar paydasına kurban edilmektedir… Sonrasında ise, ortada yağcılar-yiyiciler takımı kalmaktadır.
Dünyayı değiştirmek üzere yola çıkıp parti kuran nice insanın, olumsuz anlamda değişime kendinden başladığını görmenin bahtsızlığını yaşamaktayız.
Öylesine kısır bir döngü… Öylesine bir çukur içinde debelenmekte insanlar, kendilerini görmemenin karanlığında yitip gitmekteler.
Daha önceleri, Çin devrimini kendisine örnek alan bir partinin lideri, mevcut iktidar için, bize yaklaştılar, bizim söylemlerimizi hayata geçiriyorlar, bizim dediklerimizi yapıyorlar, deyince, acı acı gülümsedim…
Sahiden bu adamın dedikleri doğru muydu? Böylesi bir geçişgenlikte bir danışıklık, bir görüşme, bir diyalog söz konusu muydu?
İhtimal vermiyorum… Zira bu sözün sahibi, her dönem kendince söylemler saçarak, derinlerde hep sesler duyarak yola devam etmiştir.
Bir bakıyorsunuz devrimci… Komünist çizgi… Bir bakıyorsunuz milliyetçi ulusalcı bir yol… Bir bakıyorsunuz, Apo değnekçisi, bir bakıyorsunuz, Adalet ve Kalkınma Partisi savunucusu… İnsan şaşırıp kalıyor.
Bunun ötesinde, siyasetteki ideolojik kırılmalar, toplumları, insanları, siyasetten ve siyasetçiden uzaklaştırıyor.
Siyaset irtifa kaybediyor böylesi yalpalanmalarla.
On senede bir... Yahut seçimden seçime davaları değişen, iddiaları farklılaşan partiler, particiler, siyasetçiler çok. Hal böyle olunca da, halkın bakışında istihza ve alay hâkim oluyor…
Çizgilerini, davalarını kaybetmeyenler de var.
Aldıkları oylarla bu ciddiyet aynı paralellikte olmayabilir… Lakin onlar her dem, inandıklarını yapmanın hazzını ve huzurunu yaşamaktalar.
Siyasetteki bu karılmalar, gelgitler, aslında, topluma kötülük olarak fatura edilmektedir.
Adam, dün söylediklerinin, yaptıklarının tam tersini icra ettiğinde, halk bile, olur böyle şeyler, siyasette buna benzer tavırlar normaldir diyebilmektedir.
Aslında kaybeden biziz… İnsanlar... Ülke.
Sözünün eri olmamaktır bu tür kırılmaların özeti… İklime göre, ev değiştirmek, yol değiştirmektir… Kendi doğrusuna değil, yaranın, zararın aklına göre hareket etmek, dünyalık saltanatlara kul olmaktır yerinde.
İşte, bu çukurdan çıkmamıza hizmet edecek anlayış, insanın yücelmesini… İnsanın dokunulmazlığını... Kula her halükarda kulluk edilmeyeceğini… Sadece ve sadece Allah’a secdede inkişafı öne çıkarandır.
Bu denli kırılganlığın, keşmekeşliğin orta yerinde… Bir günün saltanatıyla ömrünü ve ahiretini takas etmeyenler mutlaka kazanacaktır…
Bunun böyle bilinmesi gerekir.