Ara ara, ara sokaklara giriyorum. Bazen şehrin kenarlarını, bazen tarlada çalışanları. Bazen inşaat işçilerini… Memurları dinliyorum. Konuşuyoruz gelişigüzel.

Oflayan puflayan o kadar insan var ki… Umutsuzluk oturmuş insanların yüreğine. Bu kötü. Yarından endişe duyan gençler daha çok. Geleceğini ülkesinde değil de, başka başka gelişmiş ülkelerde arayan genç sayısı gittikçe çoğalıyor.

İşte, size milli güvenlik meselesi… İstikbalin mimarı olan insanlar, güneşi görmüyorlar. Neden?

Birileri, bilerek mi insanlarımızı, gençlerimizi zehirliyor, onlara yalan yanlış bilgiler verip, onları derenin, kuyunun dibine atıyorlar?

Var olan gerçekleri başkalaştırıp insanları yanıltan güçler mi var? Yoksa insanlar yaşadıklarından yola çıkarak, geleceği mavi görmüyorlar mı?

Sahici ve realist olmak gerekiyor. Onu bunu suçlamadan… İşe siyasetin pis alanlarına taşımadan, söylenenlere kulak açmak gerekiyor.

Ahları duymak lazım… Vahların nedenini çözmek gerekir. Kulakları tıkayabilirsiniz… Gözlerinizi kapatabilirsiniz. Ama çevrenizdeki manzarayı bu şekilde değiştiremezsiniz. Yok edemezsiniz… Öyleyse.

Güdülecek tek yol var. Gerçeklere göz açmak… Ona göre çözüm üretmek… Amele kardeşlerime uğramıştım geçenlerde. Günü yaşıyorlar sadece. Çadırda kalanlar var… Urfa’dan… Mardin’den gelen amele kardeşlerimle hasbıhal ettim… İlkel şartlarda yaşadıkları ortada. Aldıkları para da düşük… Yine de şükürleri var. Var ama mutları yitik.

Yıllarca amelelik etmiş biri olarak onları iyi anlıyorum… Yaşadıklarını da.

İnşaat işçileri için de durum farklı değil… Esnaf… Zor durumda. Hele, salgın hastalık işi biraz daha zorlaştırmış. Devletin tam lazım olacağı sıra, devlet, ortaya tam çıkamadı diyor Hüsmen usta… Daracık yerde döner kesiyor… Yanında iki kişi çalışıyormuş… Onlar sigortalıydı diyor… Ayda biner lira aldılar… Ama bana kimse bakmadı… Borçlanarak devam ettik hayata…

Gıda sektörü en az etkilenen alan oldu… Bir de devletin memurları. Özel sektörde çalışanlar da etkilendiler.

Şimdilerde umutlu olmak istiyorlar… Ama şikâyetin vara vara vardığı yer, adalet duygusunun zedelendiğidir.

Sedat Peker’in videoları toplumu çok sarmış durumda.

Türkiye’de iş yapıp, sonra da, Amerika’nın ordan burdan topladığı kimi iş adımlı kılıklı insanların varlığı, Türkiye’nin                  imajını zedeliyor.

Halk, onlardan bahsediyor… Her bir şeyi takip eden güçlü bir kesim var. Öğretmenin biri söyledi… Keşke, adam                      Avusturya’ya kaçmadan biz burada yargılasaydık Korkmaz efendiyi… Belki, Amerika durumdan vazife çıkarıp bize                  olan düşmanlığını ileriye taşımazdı. Taşımasına izin verilmezdi.

Her şeyi, hukuk içinde, adalet duygusuyla… Meşru zeminde yürütürseniz, başınız ağrımaz…

Son günlerde yaşanan birçok problemin temelinde, keyfi bakışlar, yol tutmalar var… Üzülerek ifade etmeliyim ki,                      kendi bindiğimiz dalı kesiyoruz.

O dal adalettir, liyakattir.

Adaleti de de likayatı da, güçlü olunca, tayin edici, belirleyici konumda olunca unutuveriyoruz…

Halk, unutmuyor ama.

Halkı duymayanları, yarın bir gün halk da duymaz…