Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasındaki gerilim veya kopukluğun temel nedeni nedir The Telegraph gazetesinin Ortadoğu muhabiri Richard Spencer’in bu noktada bir analizi var. Bu analizde bildik şeyler var ama vurgu açısından mühim. Katar’ın Müslüman Kardeşler’e yönelik genel tutumundan ötürü bazı Körfez ülkeleriyle müzmin sorunlar yaşıyor. Daha doğrusu bu noktayı şöyle izah etmek mümkün: Katar ile diğer bazı Körfez ülkeleri arasındaki ihtilafın özü aslında dış politikadaki tercihler. Bir başka ifadesiyle, ortaklar üzerinden veya ittifaklar üzerinden ihtilaf ediyorlar. Katar, Mısır’da Müslüman Kardeşler hareketine ve devrik iktidarına yakın dururken Suudi Arabistan darbeden sonra başını siperden çıkararak açık bir biçimde darbeyi destekledi ve hatta sahiplendi. Dolayısıyla kriz farklı tercihlerden kaynaklanıyor. Ya da bölgesel sorunlardan ve yaklaşım biçimlerinden doğuyor. Richard Spencer’in deyimiyle, aradaki kara kedi Müslüman Kardeşler olmakla birlikte işin çekirdeğinde ve özünde başka hususlar da var. Katar, Arap Baharı ile birlikte filizlenen ‘Demokratik İslam’ı desteklerken diğer Körfez ülkeleri bunu varlıklarına bir tehdit olarak algılıyor ve telakki ediyorlar. Bazı Selefi sitelerin ilgili haberde geçen ‘Demokratik İslam’ ifadesini Siyasal İslam olarak çevirmeleri bana manidar geldi. Elbette ikisi arasında fark var. Siyasal İslam demokratik de olabilir olmayabilir de! Demokratik İslam tabiri bana Iraklı yazar Ahmet Katib’in hilafet teorisini hatırlattı. Bu teori, demokratik hilafettir. Elbette buna şuraya dayalı veya peygamber yöntemli demek daha doğru olurdu. Bunun ittihad-ı İslam boyutunu da hesaba katan Ebu’l Hasan en Nedevi, ‘kolektif hilafet’ ifadesini yeğlemiştir.
*
The Telegraph yazarının tespitlerinden yola çıkarak, Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasındaki kavgayı, siyasal İslam ile geleneksel İslam anlayışı arasında bir hesaplaşma olarak da okuyabiliriz. Lakin bu yine dakik olmaz. Eksik kalır. Zira gelenek ve gelenekçi dediğimizde birbirinden farklı yaklaşımlar ortaya çıkabilir. Gelenekçiliği Suudlulara hasretmek isabetsiz bir seçim ve haksızlık olur. Doğru bir tespitle bunun adını şöyle koyabiliriz: Statüko ile siyasal İslam veya demokratik süreç arasında bir gerilim ve çatışma yaşanıyor. Katar ile diğer Körfez ülkelerinin ilişkilerinin üzerine bu çekişmenin gölgesi düşmüştür. Bu çekişme değişik ve düşük seviyelerde her zaman vardı.
Lakin Mısır’daki darbe üzerine tuz biber ekmiştir. Hatta kopukluk veya yabancılaşma yer yer düşmanlığa inkılâp etmiştir. Bu anlamda, bazı Körfez ülkelerinin Katar’a Körfez’in Gazze’si muamelesi çekmek istedikleri varittir. Bununla birlikte, Katar’ın mali imkanları ve sofistike ilişkileri buna imkan vermemektedir. Bu ise hasımlarını çılgına çevirmektedir. Sözgelimi, Suudlu yazar Muhammed Al-i Şeyh Katar’ın geçmişte Suudi Arabistan toprakları içinde yer aldığını söyleyerek yeniden aynı çite dönmesi gerektiğini savunmaktadır. Doha’nın yeniden Riyad’a bağlanması ve ilhak edilmesini dilemektedir. Kendi tabiriyle dalın ve kolun gövdeye dönmesi yerinde olacaktır. Peki diğer parçalar ana karaya bağlı değiller miydi Söz konusu yazar Katar’dan kurtulmadıkça ‘İhvan vebasından’ kurtulamayacakları kanaatindedir (http://www.sawaleif.com/Details.aspx DetailsId=80992#.UxmO8as5nDc ). Burada irredandist bir yaklaşım sergiliyor. Lakin unuttuğu bir şey var. Doha’nın Riyad’a bağlı olduğunu tasavvur ettiği dönemde Hicaz veya Riyad Osmanlı’ya bağlıydı. Dolayısıyla Riyad gövdeyi değil dalı temsil ediyor. Bu durumda asıl gövdeyi ve merkezi temsil eden İstanbul oluyor. Doha Riyad’a, Riyad da bu durumda İstanbul’a bağlı demektir!
*
Belli ki Suudlu yazar Muhammed Al-i Şeyh Katar’a Gazze muamelesi yapıyor. Şüphesiz Katar ile diğer Körfez ülkeleri arasındaki ihtilafın bölgesel düzeyde yansımaları olacaktır. Suriye üzerindeki rekabetleri çekişme düzeyine çıkabilecektir. Aynen Mısır’da olduğu gibi. Son sıralarda Ahmet Cerbe üzerinden Suudi Arabistan Suriye muhalefeti üzerinde baskın çıkmış ve daha fazla söz sahibi olmuştur. Bundan sonraki çekişme daha çetin geçecektir. Katar’ın dış politikası üzerinde bir kitap kaleme alan David Roberts Körfez ülkelerinin Hamad’ın çekilmesi ve Temim’in iktidara gelmesiyle boşuna Katar’ın dış politikasının değişmesine bel bağladıklarını söylemektedir. Dış politikası değişmemiş sadece kan tazelemiştir. Bununla birlikte, Katar ile Suud çekişmesi Suriyeli muhalefetin üzerine olumsuz aksedecektir. Buna ilaveten muhalefetin arkası tamamen boşalmıştır. Oyalama politikalarının ayan beyan ortaya çıkması üzerine Suriye dosyasına bakan ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford bu tutarsızlığa veya gerçek ile mutasavver olan arasındaki açığa daha fazla dayanamayarak istifasını sunmuştur. Yalanlarla daha fazla yola devam edemeyeceğini görmüştür. Meselenin mücerret bir oyalamaca olduğunu gören Lahdar İbrahimi’nin Şam’daki Temsilcisi Muhtar Lemani de aynı yola süluk etmiş ve istifasını basmıştır. Lakin görevden alınan Suriye Hür Ordusu Komutanı General Selim İdris ise çekilmemekte direnerek ve Esad’ı örnek alarak koltuğuna tutunmanın derdine düşmüştür.