Sistemler toplumlarda huzuru, barışı sağlamak içindir. Var olan kırgınlıkları çözüme kavuşturan, kısacası hertürlü şart karşısında çözüm içinde  bir yapı ve  uygulamaların adına sistem diyoruz. Ne var ki ülkemizde var olduğu ileri sürülen sistem bırakın problemlere çözüm bulmayı, her fırsatta çözümsüzlükler üretme esası üzerine bina edilmiş. Hatta, insanları yıpratma, bir başka ifade ile değirmen gibi çalışarak insan öğüten bir makineye dönüştürülmüştür.

Sistem mi böyle oluşturulmuş yoksa uygulama durumunda olan insanlar mı sistemi miksere dönüştürüyor tam belli değil. Elbette uygulayıcıların bunda büyük bir rolü var. Hukuk fakültelerinde sıkça tekrarlanan bir değerlendirme vardır, "İyi bir kanun kötü bir uygulayıcı elinde kötü, kötü bir kanun ise iyi bir uygulayıcı elinde  iyi sonuç verir". Bu söz elbette yüzde yüz doğru değildir. Netice itibariyle bir kanunu uygulama durumunda olanların da hareket alanı sınırlıdır. Bir başka ifade ile önünde var olan metni istediği gibi uygulayıcının yorumlama hakkı yoktur. O takdirde başka sıkıntılar ortaya çıkar. Söz gelimi kanun koyucunun amacını aşan uygulamalar söz konusu olabilir. Hatta, böyle olduğunda uygulayıcının siyasi kanaati ve ideolojisi ön plana çıkar, farklı siyasi düşünce ve ideolojiye mensup kişiler karşısına geldiğinde yorumu farklı, aynı ideloji ve siyasi kanaati paylaştığı kişiler söz konusu olduğunda farklı bir uygulama ortaya çıkabilir. Bu bakımda bir kanuni düzenlemenin hazırlanışı sırasında kanun koyucunun maksadının ne olduğuna dikkat edilmesi gerekir.

Her ne ise maksadım hukuk üzerine tartışma açmak değil. Ancak, ortada  Anayasa ve yasalara dayalı bir sistem vardır. Anayasa ve yasaların görevi de toplumsal barışı ve düzeni sağlamaktır. İnsanların rencide edilmesini, yıpratılmasını engellemek esastır. Daha doğrusu böyle olması gerekir.

Ülkemizde mevcut Anayasal düzenin insanları koruduğunu, yıpratılmasını engellediğini söylemek mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine girdiğimiz günden bu yana yaşananlara şöyle bir baktığımızda gördüğümüz manzara gerçekten üzüntü vericidir. İnsanlar bir talepte bulunmadıkları halde isimleri Cumhurbaşkanı adayları arasında zikrediliyor. Böyle olunca da tartışmaya açılıyor. Halbuki sözü edilen isimlerin pek çoğunun böyle bir talebi yok. Adayım diye ortaya çıkmış değiller. Birilerinin aklına esiyor, isimleri gündeme getiriyorlar. Belki de hiç gündemlerinde olmadığı halde bu insanların gündemine Cumhurbaşkanlığı adaylığı sokuluyor. Yarın bir isim açıklanacak ve liderlerin gösterdiği istikamette bir kişi Cumhurbaşkanı seçilecek. Aday gösterilmeyenler ise sanki istenmeyen, beğenilmeyen isimler gibi görünecektir. Buna özellikle medyanın hakkı olabilir mi Pek çok değerli isim kendi istekleri dışında ortaya atılıp yıpratılabilir mi Elimizde çok fazla insan var da bir kısmı yıpratılsa birşey olmaz diye mi düşünülüyor Ya da maksat Cumhurbaşkanı seçimi değil de ortalığın karıştırılması, yeni kırgınlıkların oluşturulması mıdır Yani medyanın görevi mikserlik midir

Özellikle Parlamento dışında bulunan isimlerin kendiliklerinden aday olmaları zaten mümkün değil. Belli sayıda milletvekilinin aday göstermesi gerekiyor. Buna da ister doğru, ister yanlış kabul edelim partilerin liderleri karar veriyor.

Ortada böyle bir temayül ve çalışma yokken bir takım isimleri ortaya atmanın anlamı olabilir mi Bu insanlara iyilik mi yapılmış olur .. Elbette hepimizin gönlünde bir Cumhurbaşkanı adayı vardır. Bunu kişisel tercihimiz olarak dile getirmek doğaldır. Çünkü bu sadece benim arzumu ifade eder. Ama kulislerde  ve özellikle de AKPkulislerinde şu isimler konuşuluyor diye ciddi hiçbir dayanağı olmayan haber yapılıyorsa bu sadece insanları yıpratmaya, geleceğe dönük bir takım küskünlüklerin ortaya çıkmasına vesile olmaz mı Buna medyanın hakkı olabilir mi