Bingöl / Yayladere / Hasköy.
Bazı durumları izah için kavramlarımızın kulağa ve ruha hitap eden çok hoş bir yanı var. Bu kavramlar rahmet ve sevgi içerir. "Sıla-i rahim" kavramı da bunlardan biri. Bulunulan yerden bir başka yere, kendi memleketine, topraklarına gidip gelmek sevap içerir. Düşünce geleneğimiz hemen her durumu bir ibadete dönüştürür. Ki, bu da çok iyi bir olgudur.
Bir vesileyle baba ocağını kısa bir an için de olsa ziyaret etmek durumunda kaldım. Ruhen insana bir hoşluk ve ferahlık veriyor.
Kabristan, akraba ve komşu ziyaretleri, geçmişe ve şimdiye ait anılar, sohbetler insana bir başkalık veriyor. Toprakla yüzleşmek, ot ve çiçek kokuları. Zamanında çok güzel bir bahçemiz vardı. Bahar aylarında Gülan, yani gül ayında- bülbüllerin şakımaları, kuşların ötüşleri, cıvıltıları müthiş bir armoni oluşturuyordu. Gece saat yirmi dört sularında, balkona çıktım, pencereyi açtım, bülbüllerin karşılıklı söyleyişleri, ötüşleri gecenin nahifliğinde müthiş bir duygu oluşturdu. Yıldızlar âdeta yeryüzüne yaklaşmış pıppırıldı. Bu sözcüğü bilerek yazdım. Adlarını unuttuğum kuşları sabah tanıyla birlikte izledim. Sığırcıklar, serçeler, alakargalar, saksağanlar, sincaplar Arı kuşu gece bir başına kalın bir sesle, geceye kurşun sıkar gibi öttü. Tek sesle, aralıklarla "guk" uyuduğum ana kadar öttü. Susmadı. Gecenin nahifliğini, güzelliğini her haliyle yaşadım.
Dedem İsmail Hakkı Efendi nin odası ve bahçesi görülmeye ve anılmaya değerdi. Evi, yerinde yeniden yaptırdık. Bahçe dağılmış, içindeki bütün meyve ağaçları kurumuş. Bahçenin ve bostanın etrafını çevirmek, meyve ağaçlarını dikmek için gitmiştim.
Köyüm çocukluğunda kırk haneli idi. Şimdi ise altı hane var. Nüfus çok azalmış. Baharla birlikte yaz aylarında bu sayı yirmi yirmi beşi buluyor. Bazı komşular ve kardeşler de bir arada olunca otuzu aşıyor.
Her şey insanla güzeldir, iyidir. İnsan bir yerden çekilince sadece evler ve o mekânlar harabe olmuyor. Onunla birlikte doğa da bir harabeye, ıssızlığa ve yalnızlığa terk ediliyor. Hasköy; meyve ağaçları, bostanları, arıları, kaplıcaları olan bir köy. Hemen türlü meyve ve sebzenin yetişebildiği bir yerdir de. İnsanla birlikte bunlar yapıldığında kuşları, yabani ve evcil hayvanlarıyla müthiş doğanın kendisine özgür harmonisi de oluşuyor.
Bu çok kısa zaman içinde birden zihnimdeki yorgunluklar uçup gitti. Bir anda zindeleşmiş olarak buldum kendimi. Bahçeye girip yürümek bile bir iş. Büyük kentlerin insanı boğan ruhunun ağır etkisinin farkına anca böyle varılabiliniyor.
Yanımda Fatih Sultan Mehmet ile ilgili kitapları aldım. Bu ara toplu okumalarımı onunla ilgili yapıyorum. Okuduklarımı anlama, zihni faaliyetimi ve yoğunluğum ona verme farklı bir duygu oluşturdu bende.
Gidiş ve gelişimde bir hayli okuma yaptığımı belirtmeliyim.
Küçük mekânlarda, yerlerde, insanların algıları ve bakışları da televizyon kültürüyle ilgilidir. Yağmur yağmıyorsa İstanbul da atılmış olan yağmur bombalarının sözü edilir. "Kadir Topbaş a söyleyin de yağmur bombası atsın, onun etkisi burada fark edilir" yollu göndermelerde bulunulur. Manevi açıdan bir zayıflama var köylerde. Geçmişte medrese geleneğinden ve kültüründen gelenlerin ruhsal duruş ve atmosferleri farklı idi. Şimdiki insan geleneksel kültürden giderek kopuyor. Şehir hayatında, kültürel bir oluş içinde olmayanların oradaki varlıkları da diğerlerinden farklı değil. İnsan giderek ruhsal bir fakirliğe bürünüyor. Manevi bir eğitim alınmadık ve verilmedikçe insanların değer kavramları da giderek yitiyor. Bambaşka, çok farklı ve düz insanlar oluşuyor. Eskiden her köyün veya çevrenin nabzını elinde tutan bilge insanlar vardı. O kuşak yitti. Örneğin çevremizdeki köylerden Hübekli Hasan Efendi, Ekrekli Mehmet Ağa, Kiliseli Abdullah Dedem, Ağdatlı Hüseyin Efendi, Hasköylü Katibi Efendi, Holhollu Demirci Hüseyin Efendi, İmam Mehmed Efendi, Cönekli Hüseyin Efendi, Çikanlı Hüseyin Mayakan, Mürünlü Mehmetali Şeştel, Anzevikli Mehmed Ağa, Haglı Hüseyin Efendi. Bu insanların hepsi hayattan çekildi.
Böyle bir gün ve yolculuk oldu.