Türkiye’de siyaset ve tarih çok konuşulan olguların başında geliyor.

Bu iki başlıkta da bilgiye dayalı olmayan konuşmaların ekseriyetinde sevgi ve nefret hep ön plandadır.

Özellikle Osmanlı Devleti ve sonrasında kurulan Cumhuriyet ile ilgili tartışmalar, sürekli olagelmiş ve bu tartışmaların odak noktasında da hep sevgi ve nefret vardır.

Osmanlı Devleti, ele alındığında bir kesim tarafından sürekli övgüler düzülürken, diğer kesim de aynı şekilde nefretini kusmayı tercih ediyor.

Aynı durum Cumhuriyet içinde geçerli…

İki devlet de bizim devletimiz, iki devletin rejimi de bu milletin realitesidir.

Bu iki devleti, bilgi ve analizden uzak değerlendirmelerle yargılama hakkımız yok.

Peki Osmanlı ve Cumhuriyet’in hataları yok mudur? Olmaz olur mu… Olmuştur, olmaya da devam edecektir.

İnsan unsurunun olduğu her yer, hata ve yanlışların sürekli yapıldığı alandır.

Bizler tarihsel bilgiye bu noktadan bakmalıyız ve geleceğe de o bilgiler ışığında yön vermeliyiz.

Bunun hayata geçmemesi için birileri, tarih konusunda sürekli övgü ve yergi içerikli konuşmalarla bu fırsatı millete vermemek için elinde geleni yapıyor. Buradan kutuplaşmalar inşa ediliyor. Siyasette olduğu gibi tarihsel alanda da ayrıştırıcı ve yıkıcı dil kendine alan açıyor.

Bu bakış açısıyla Osmanlı Devleti’ni sürekli geri kalmanın nedeni olarak gösterenler, Cumhuriyeti överken; Cumhuriyet eleştirisi yapanlar ise sürekli Osmanlı mükemmeliyetinden bahsetmek zorunda kalıyor.

Benzer şekilde tarihi şahsiyetler içinde, sevgi ve nefret gösterisi yine aynı marjinalliklerle yapılıyor.

Bu durumdan, millet olarak kurtulmalıyız. Elbette tarihimize makul ölçülerde bakanlar da var; onların sayısı yeterli değil maalesef…

Bizler, hiçbir şeyin zorunda kalmadan, her iki durumu da elimizin tersiyle bir kenara itmeliyiz. Hele de üniversitelerdeki koca koca akademisyenlerin ve medyanın önündeki bazı şahsiyetlerin söylemlerine baktığımızda, bu milletin kendi tarihine nasıl bakması gerektiğiyle ilgili büyük bir engellemenin olduğuna şahit oluyoruz.

Tarih, bu aşırı sevgi ve nefret düzleminden ve bu zihniyete sahip olanlardan kurtarılmalı; nesillerimize berrak, zihni hür, vicdanı hür ve tarafsız, insaflı bir şekilde geçmişini analiz etme fırsatı sunmalıyız.

Bugün unutmamak gerekir ki Cumhuriyet'in kurumlarının önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’nden bize miras kalan yapılardır. Yargı, askeri ve mali kurumların önemli bir kısmı Osmanlı Devleti’ne ait kurumlardır. Meclis, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, jandarma, polis teşkilatı, eğitim kurumları vs… Aynı zamanda Osmanlı’nın Hilal-i Ahmer’i bugün Kızılay olarak vazifesini sürdürüyor.

Hele de bugün bu milletin gözbebeği olan Türk Kara Kuvvetleri 2 bin yıldan fazla bir geleneğe sahip olsa da modern başlangıç nüvesinin Kazım Karabekir’in 15. Kolordusu'nun olduğunu söylersek yanlış dememiş oluruz.

Ve say sayabildiğine…

Aynı şekilde Cumhuriyet de bu milletin kurumudur. Cumhuriyet döneminde yapılan birtakım hatalar, bu dönemde toplumun menfaatine atılmış adımları, yok saymayı gerektirir mi? Mümkün değil.

Örneğin toprak reformunu hayata geçiren Cumhuriyet, siyasi engellemelere rağmen Anadolu’da ağalık sisteminin önemli ölçüde kökünü kazımıştır ve iyi de yapmıştır; fakat birtakım siyasi kimliği olan dönemin modern toprak ağaları yüzünden, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ağalık denen derebeylik, maalesef bugün yine de sorun olarak devam ediyor.

Çünkü ‘her köylü toprak sahibi olacak’ diyerek köylüyü ağa denen derebeylerin elinden çekip almak, doğru bir eylemdir. Şimdi toprak reformu Cumhuriyet döneminde çıktı diye, varsayalım o günkü kadrolar, problemli görülse bile, hayata geçirilmiş toprak reformuna karşı gelmemizi gerektirir mi?

Kim olursa olsun Cumhuriyet bunu yaptı diye karşı gelen kişi, art niyetlidir.

Şimdi bu durumda bizlerin Cumhuriyeti çok sevmesi, bu dönemde yapılmış hataları görmezden gelmemizi gerektirmediği gibi, Osmanlı Devleti’ne aşırı sevgi duymamız, bu dönemde yapılan hatalara görmezden gelerek kayıtsız kalmamızı da gerektirmez.

Hatalarıyla günahlarıyla geçmiş bizim geçmişimiz, o hata ve doğruları yapanlar da bizim ecdadımız.

Dolayısıyla burada hatalar ve büyük yanlışlar, her dönemde vardı ve olmaya da devam edecektir.

Mesele şu ki tarihimizin bir kısmını severken bir kısmına nefret duymamalıyız. Buralardan dersler çıkarmalıyız. Olayları irdeleyerek geleceğimize ve nesillerimize sağlıklı istikametler belirlemeliyiz.

Onun için, buradan tarih anlatıcılarına seslenmek istiyorum: "lütfen aşırı sevgi ve nefret dolu, pıtraklı dillerinizi tarihin üzerinden çekin."

Ki topluma sağlıklı düşünme fırsatı verilsin..!