Bismillahirrahmanirrahim;
Hamdımız âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim olan Cenab-ı Allah’adır. Salâtımız ve selamımız ise Peygamberimiz, âli ve sahabeleri içindir.
Bir önceki yazıyı, “Zorbalık mı dürüstlük mü seçimi” başlığı ile kaleme almış idik. Seçim sonrası kaleme alınan bu ilk yazıyı da, “Seçtik mi, seçtirildik mi?” başlığı ile yazmayı uygun bulduk. 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri’ni, seçim kazanmayı zorbalık ve kutuplaştırmaktan ibaret sayan Cumhur İttifakı patileri; AK Parti’nin, MHP’nin ve liderlerinin ürettikleri algı, iftira ve karalama kampanyalarının gölgesinde geçirdik. Önceki seçimlerin aksine, bu seçimlerde en önemli hedef Saadet Partisi görülmüş, bütün atışlar ona karşı yapılmıştır. Özellikle AK Parti Genel Başkanı Sayın Erdoğan, Saadet Partisi’ni hiç gündeminden düşürmemiş, tek başına seçime girdiği halde, inatla Saadet’i karşı ittifakın içinde göstermiş, HDP, PKK ve FETÖ ile ittifak halinde olduğunu iddia ederek itibarsılaştırmaya çalışmıştır. Adayları ve mensupları ikaz edilmiş, tehdit ve baskı altına alınmış, “milleti satan hainler” olarak tanımlanmıştır. Bahçeli ve Erdoğan’ın kullandığı bu nefret dili, mensuplarını saldırgan hale getirmiş, cinayet işleyecek kadar kinlendirmiştir. Bu durumun doğal neticesi, Malatya’nın Pütürge ilçesi Bölünmez Mahallesi’nde işlenen cinayet, kullanılan kin ve nefret dilinin eseridir. Burada öldürülen Hasan ve İlyas Aktaş kardeşler; biri Saadet, diğeri ise CHP temsilcisi Sandık Kurulu Üyesi olarak görev yaparken AK Parti Belediye Başkan Adayı’nın yakınları tarafından yapılan silahlı saldırı sonucu hayatlarını kaybetmişlerdir. Ölen Sandık Kurulu üyesi İlyas Aktaş’ın babası Ali Aktaş oyunu açıktan AK Parti’ye verdiği halde saldırıya uğramış ve yaralanmıştır. Bu olayın failleri bellidir. Gereğinin yapılıp yapılmadığını kamuoyu ve bizler takip edeceğiz. Bu olayın üzüntüsünü yaşarken, Diyarbakır Çüngüş Belediye Başkanlığı’nı kazanan Ali Fuat Meşe Bey de, benzer bir saldırıya maruz kalmıştır. Bütün bunların hepsi kullanılan kin ve nefret dilinin sonucudur. Ülkeyi yönetenlerin bu konuyu gözden geçirmeleri hepimizin yararına olacaktır. Bu seçim için üretilen gerilim “şer ittifakı, zillet ve illet ittifakı, terör yandaşlığı, ülkenin bekası” algısıdır. Seçim meydanlarında halka hitap eden Cumhur İttifakı liderleri ve sözcüleri rollerini kusursuz bir şekilde oynamışlar ve seçmene sağlam bir ayar vererek arzu edilen neticeyi almayı hedeflemişlerdir. Arzu edilen neticenin alınıp alınmadığı, kesin sonuçlar ilan edilince daha net bir şekilde görülecektir.
DEĞDİ Mİ?
Bu seçimlerde Cumhur İttifakı parti ve liderlerinin arzuladığı şey, partilerinin ve liderliklerinin kaybolan itibarını kurtarmaya çalışmak olmuştur. Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin bekası, ülkenin bekası gibi takdim edilmiş, zaman ders verme zamanı değil, Erdoğan’a sahip çıkma zamanıdır, tehdit altındayız diyerek, millet bir kez daha Cumhur İttifakı’na oy vermeye zorlanmıştır. Normal şartlarda seçimi kazanamayacak birçok kimsenin yeniden seçilmesi için yoğun çaba sarf edilmiştir. Bu seçimde Saadet Partisi, seçimlerin kardeşlik ortamında yapılabilmesi için yoğun çaba harcamıştır. Bu çabalar, Cumhur İttifakı partileri ve liderleri tarafından sabote edilmiş, karartma uygulanmıştır. Saadet Partisi, Allah korkusu ile hareket ettiğinden insaflı olmayı tercih etmiştir. İktidar sahipleri ise milleti kendileri ile korkutmuşlardır. Buna rağmen Cumhur İttifakı patileri zahiri üstünlüğe rağmen bu seçimi her açıdan kaybetmişlerdir. Bu seçimde gerçekte kârlı olan taraf, muhalefet partileri olmuştur. Şimdi sormak gerekir, ortalığı gerdiniz de ne oldu? Elinize ne geçti? Bir de iki Saadet Partilinin ölümüne sebep olunmuştur. Değdi mi? Bunun hesabı nasıl verilecektir?
SAADET
Bu seçimleri gerçekte, Saadet Partisi mensupları, adayları ve her şeye rağmen Saadet’e oy verenler kazanmıştır. Onlar kirliliğe değil dürüstlüğe, dayatmaya, kin ve nefrete değil, sevgiye, şefkate ve merhamete, faizci köle düzenine değil, adil ekonomik düzene, rant ve israf belediyeciliğine değil, hizmet ve bereket belediyeciliğine, baskıcı siyasete değil, adil siyasete destek olmuşlardır. Bu desteği bütün kınayanların kınamasına aldırmadan verdikleri için onlar, bu seçimin tek galibidirler. Şerden hayır gelmez, Milli Görüşsüz saadet olmaz. Bu gerçek şimdi görülmüyorsa da, yakın bir gelecekte mutlaka görülecektir. Saadet Partililer olarak gevşemeden, gelecekten ümit var olarak çalışmalara devam edeceğiz. Bu seçimlerde aldığımız sonuç, sorumluluğumuzu daha da artırmıştır.
7 ALLAH VERGİSİ ÖZELLİK
Bir ülkeyi yönetmek için 7 tane Allah vergisi özellik gerekir. Ben yaparım, benim özel gücüm var, yaptım oldu demekle bu işler yürümez. Bu özellikler şunlardır. 1- Bilgi: Türkiye’nin tarihini, milleti ve inancını, bilmek. 2- Tecrübe: Devlet yönetimi tecrübe ister. Tecrübe yoksa Türkiye’nin hiçbir meselesi çözülemez. Türkiye, meselelerini taklitçilik ve işbirlikçilik siyaseti ile çözemez. 3- Hidayet: Hakkı hak, batılı batıl olarak görüp bildikten sonra hakka girmek, sapıklıktan ve batıl yoldan uzaklaşmak, doğruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, faydalıyı zararlıdan, adaleti zulümden ayırt edebilmektir. İslam birliği yerine AB’yi hedef almak bir hidayetsizlik halidir. 4- Feraset: Zihin uyanıklığı, idrak, yüksek sezgi, hakta isabet etmek, hayrı şerden ayırabilmektir. 5- Dirayet: En geniş anlamıyla doğru olduğunu bildiği ve hayırlı olduğuna inandığı şeyi sonuna kadar savunabilmektir. Dik durmak, batılın önderleri karşısında hakkı savunabilmektir. 6- Şuur: Hak ve batılı bildikten sonara hakka uymak ve istikameti muhafaza etmektir. ABD’den hayır gelmez. 7- Vizyon: Türkiye gibi bir ülkeyi idare eden bir kimse Türkiye’yi nereye götüreceğini bilmelidir. “Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya” vizyonu olmayanların ülkeyi yönetmeleri imkânsızdır. Ülkemiz bugün kötü yönetilmektedir. Bu kötü yönetimden kurtulmanın tek yolu ise Milli Görüş’tür ve Saadet Partisi iktidarıdır. Bu zan değil, hakikattir. Selam hidayete tabi olanlara…