Seçim daha çok konuşulacak bir konudur:

Bazıları, "canım ne var, alan aldı, iş bitti," diyecek. Yani yorgan gitti, kavga bitti. Ama bu çok aceleci bir karar olur.

Bazıları, "ortada acaip bir sonuç var, tanınmış bir siyasinin dediği gibi, yaşanan sıkıntılara bakıldığında, sonuçlar rasyonel değil!"1 diyecek. Haklıdır. YSK bugün bile Seçim in kesin sonuçlarını yayınlayamamıştır. Diğer taraftan da seçim günü, çeşitli televizyonlar, saat 19:00 dan itibaren sonuçları vermeye başlamışlardı bile. Ortada garip olaylar dönüyor.

Bazıları, halk anlamadı , diğerleri de, "pekâlâ anladı ve tercihini böyle yaptı" diyecektir. Halk anlamadan, oy verdi ise bu korkulacak bir durumdur. Yok, tam aksine, herşeyi anlayıp da oyunu öyle verdi ise, bu daha da tehlikeli bir tablodur. Çünkü, bu, o zaman, hoyratça bir boşvermezlik demektir.

Hangi noktada, ne oldu  

Saadet Partisi teşkilatı canla, başla, son derece sistemli bir şekilde çalışmıştır. Taramalar, ev sohbetleri, kahve sohbetleri, esnaf ziyaretleri, konferanslar, v.s. tüm çalışmalar gayet mahdut ve kısıtlı fonlarla yapılmış ve pek çok iş, idealist parti mensuplarının gayret ve bağışları ile gerçekleşmiştir. Diğer partiler ile kıyaslanınca büyük bir adaletsizlik mevcuttur. Bu da siyasi partiler kanununun azizliklerindendir.

Ele alınması gereken ilk husus seçim sürecinde anlatılanlar ve muhtevasıdır:

1- Saadetliler, 3 gurupta: Dış politika, Ahlâk ve Maneviyat ve bir de Ekonomi alanında AKP hükümetinin yaptığı hataları anlattılar. Yaklaşan tehlikeleri vurguladılar ve özellikle olayların dış bağlantılarını izah ettiler. Yani, küresel sermayenin etkisini ve dış politik güçlerin global plan ve oyunlarını anlatılar.

Saadet Partisi, Türkiye içindeki en büyük açık öğretim merkezidir denebilir. Teşkilatlar pekçok konuda son derece iyi eğitilmişlerdir. Aynı bilgi ve anlayışın, halkın genelinde olduğunu zannetmek hatadır. Burada bir seviye ve bilgi algılama farklılığı mevcuttu. Yani, anlatılanlar doğruydu. Tehlike büyüktü. Hâlâ da öyledir. Lakin dinleyenlerin çoğu bu olayları tam algılayamadı, anlayamadı ve özümseyemedi.

2- Saadetliler, genelde yüksek kavramlar üstünde durdular; büyük olayları anlattılar. Halbuki, varoşlardaki, köy ve kasabadaki seçmenin derdi daha başka şeylerdi. Saadetliler onlara olayları makro boyutta anlatırken, onlar mikro boyutta, küçük, kişisel ihtiyaçlarını düşünüyorlardı.

3- Saadet Partililer, sıradan vatandaşa, ülkenin genel çıkarlarını, millete yönelik tehlikeleri ve ülke bütünlüğünü tehdit eden oluşumları anlatırken, bu sözler rüzgarda savrulurcasına bir kulaktan girip diğerinden çıkmaktaydı. Halkın çoğu, olumlu bir tepki vermedi

4- (Medya nın çok başarılı şekilde büyük problemleri gündeme getirmemesi sonucu) sıradan vatandaş, problemleri duyamadı ve daha çok kendi çıkarı ile ilgilenmekten öteye geçemedi. "Benim çocuğun okul malzemesi, benim kışlık kömürüm ve benim erzak kutum" gibi... Bu arada onlara anlatılan, ama onların bizzat gözleri ile göremedikleri, televizyonda duymadıkları konular ise onlara Çin ü Maçin hikâyeleri gibi uzak geldi. Kısacası, kavrayamadı, anlayamadı. Dinledi ama, inanamadı! Hatta, koşup Saadet mitinglerine bile geldi. Dinledi, ama mesajı anlayamadan geri gitti.  

5- Atalarımız boşuna "Öfke baldan tatlıdır" dememişler. 2007 seçimi tam bir öfke seçimi oldu. "Ben sana gösteririm. Sen misin benim yaşamımı beğenmeyen, muhtıra çeken, sen misin kanunları ezip büzen ve hep kendini haklı çıkartan! Ben de sana seçimde boyunun ölçüsünü gösteririm" deyip tüm öfkeleri ile mağdurları oynayan partiyi kazandırmak için yüklendiler. Bu öfke arasında da, halktan yana çalışan birçok parti tam anlamıyla kim vurduya gitti. İki taraf arasındaki çekişmede yok yere yumruk yedi.

Sonuçta, ortaya kemikleşmiş sol oyları ile bir CHP, teröre olan öfke ve haşinleşme dürtüsü ile bir MHP ve bir de tam bir karışık Napoli pizzası olan AKP çıktı. Kim neye muhalif ise, bu pizzanın içine atladı ve partide ki "4 eğilimi" oluşturdu. Durum aynen 1980 lerin başını hatırlatıyor.

Çoğu kimse o kadar öfkeliydi ki, mantık, analiz, mukayese gibi şeyleri aklına bile getirmeden, koşup öfke ile oyunu verdi. Zaten en az 2 aydan beri kararını vermişti, onlara göstermeye! Dolayısı ile seçim artık bir "rövanş maçı idi." Böylece, siyasi tarihimize, "öfke, horoz-dövüşü ve küçük çıkarların yönettiği seçim" olarak geçecek bir seçim yaşanmış oldu.

Umarım, halkı böylesine sinir edip öfkeden çıldırtanlar bunun nasıl geri teptiğini görmüşlerdir.

6- Dikkat edilirse, bu seçimde, ülkenin hakiki sıkıntıları, ana probleri ve çözümleri özellikle de kazanan partiler tarafından hiç konu edilmemiştir. AKP, meydanlarda halk için neler yapacaklarını anlatmamıştır. Bazı köşe yazarlarının tarif ettiği gibi, meydanlarda, en çok prim yapan ve halkı galeyana getiren husus, bilerinin onları (AKP liderlerini) mağdur ettiği hususu olmuştur.2 Kısacası, AKP tarafından, öfke oluşturma taktiği kullanılmıştır.

7- Mağduruz diye ağlanılmış ve halk da mağdur dan yana olmuştur. İlginçtir, gerçekten mağdur olan halk, sadece hissî düşünerek kendi gibi mağdur edilmiş gördüğü taraftan yana olmuştur. Bu kitle psikolojisi içinde birçok oylar sempati oyları olarak, AKP ye kaymıştır.

Rakamların dili:

İlk bakışta, her iki kişiden biri AKP ye oy vermiş gibi görülüyor, ama işin biraz derinine gitmekte yarar vardır. Aslında bu sadece her 4,5 kişiden biridir. Biraz rakamlarla konuşalım:

Seçmenlerin yüzde 82 si oy kullanmıştır. Bu yüksek katılım Türkiye demokrasisi için iyi bir ölçüdür.

Toplam seçmen sayısı 42.515.877 kişidir, ama kullanılan oy, sadece  34.810.432 olmuştur. Yani kabaca, yaklaşık 8 milyon kişi oy kullanmamıştır.

Geçerli oy sayısı ise ancak 33.853.640 oyda kalmıştır. Yani, en az bir milyon kişinin de oyu boşa gitmiştir. Bu hususlar ise halkın anlayış ve uygulayışı açısından olumsuz faktörlerdir.

Simdi, bu sayılar içinden:

AKP 15.641.382 oy almıştır yani yüzde 46,49 unu. Kabaca nüfusun 4,5 te biri AKP yi istemektedir.

CHP ise 6.974.598 oy almıştır. Yani oyların yüzde 20,90 nını;

MHP ise 4.842.024 oy almıştır. Yani oyların yüzde 14,28 ini.3

CHP ve MHP birlikte yaklaşık 12 milyon oy yapmaktadır. 16 milyonluk AKP oyu onlardan sadece 4 milyon oy fazladır. Zaten Başbakan da yaptığı ilk konuşmasında, kendileri tarafından temsil edilmeyen yüzde 53 küsur oyların da problemlerini kapsamaya çalışacaklarını belirterek, durumun farkında olduğunu ifade etmiştir.

Bu seçimin, AKP ye sağladığı yüzde 10 luk bir artışa rağmen, meclisteki AKP sandalye sayısı azalmıştır.

Bu dağılım içinde meclise diğer giren guruplara bakılınca, kullanılan baraj sisteminin de artık terör yanlılarının önünü kesmek yerine, milletin iradesini engellemeye yönelik işlemeye başladığı görülmektedir.4

Seçim sisteminin ve partiler kanunlarının da artık ne kadar işlevsiz hale geldiği ve hakiki demokrasinin önüne set çektiği de ortaya çıkmış. Para ve kaynak dağıtımından tutun da, diğer tüm imkanların kullanılmasına kadar büyük bir adaletsizlik mevcuttur.

Uluslararası etkiler:

Bu seçimlerde dünya kapitalizminin ve küreselleşmenin tüm etkileri Türkiye üzerinde hissedilmiştir. AB ve ABD den gelen yorumlarda, memnuniyet büyüktür. Birlikte rahat çalıştıklarını defaten tekrarladıkları AKP nin ne derece kendini "İslâm dan" veya onların tabiri ile "İslamcılardan ayırdığı ve koptuğu" açıkça dile getirilmektedir. Belki, bu resmi beyan ve raporları birçok kişi okumamış olabilir, ama en az Hürriyet gazetesinin ön sayfasında yer alan ve Avrupa da görev yapan Türk asıllı bayan parlamenterlerin artık "İslâm dan kopmuş bir partinin iktidarda olmasının, onları ve korkularını giderdiğini" anlatan beyanları pek çok seçmen tarafından okunmuş olmalıdır. Medya en az bu hususun herkesçe duyulmasına izin vermiş ve desteklemiş görünmektedir.

Gerçek Şudur:

Seçim sırasında pek çok doğrular anlatılmıştır ama halk anlamamıştır. Ama bunlar hâlâ doğru olarak devam etmektedirler.

Seçim sürecinde yaklaşan tehlikeler anlatılmıştır ama halk dinlemek ve inanmak istememiştir. Gözlerini kapayıp kulaklarını tıkarlarsa tehlikeler yok olacakmış gibisinden, çocukça bir hayal dünyasında yaşamayı tercih etmişlerdir.

Seçim sürecinde halk seçim rüşvetine alıştırılmıştır, hem de mahallede komşuların birbirini gammazlayarak, almaya çalıştıkları rüşvet. Tıpkı, 1930-40 larda Almanya da, Nazi idaresinde olduğu gibi... Bundan daha tehlikeli bir sosyal uygulama düşünülemez. Ama Türkiye buna da alıştırılmıştır. Belediyeler, sadece kendi partilerinin taraftarlarına yardım vermiştir.

Seçim sürecinde halkın öfkeleri ve üzüntüleri kamçılanarak, adeta bir kör dövüşü ve ölümüne rövanş taktiği ile halk, psikolojik uygulamalarla kukla gibi yönlendirilimiştir.

İdeolojiler öldü denilmiştir. Belki, bazıları için öyle olmuştur. 1983 lerde  başlayan, kültürel değişimler, zaman içinde "memurum işini bilir" sloganı genişletilerek,  şimdi de  "halkım işini bilir, yöneticim işini bilir" denklemine oturtmuştur. Suç adeta sıradanlaştırılmıştır. Bunlar da halka anlatılmış ama halk bunları algılayamamış veya duymak istememiştir.

Bu seçim pekçok yönü ile çok kritik bir seçim olmuştur. Sonuçlarının getirdiklerini hep birlikte göreceğiz.

Saadet Partisi için ideoloji ölmemiştir. Milli Görüş dimdik ayaktadır. Karşılaşılan güçlük veya hezimetlerden sonra, biraz soluklanıp hazırlıklarımızı yapıp tekrar yollara düşeceğiz. Tüm zorlukları aşacağız. Millî Görüş, bazılarının anlatmak istediği gibi bir akım olmayıp vatanın ve milletin çıkarlarını temel öge olarak alan ve halkına hizmeti büyük bir şeref bilen bir akımdır. Biz bu davada tüm söylediklerimizin arkasında durmaktayız:

Tekrarlıyoruz:

Vatanın bütünlüğü ve bekasını korumanın birinci vazife olduğu,

Tüm vatandaşlarımızın, ırk ve mezhep farkı gözetilmeden korunması ve haklarının verilmesinin esas olduğunu,

Ülkemizin tam ve kayıtsız şartsız bağımsızlığının korunmasının baş görevimiz olduğu,

Terörün bitirilmesinde bütün gücümüzle çalışacağımızın halka garantimiz olduğu,

Reformların halkı incitmeden, onların haklarını ihlal etmeden gerçekleştirilmesinin sağlanması,

Kanun karşısında herkesin eşit muamele görmesinin sağlanması,

Insan hakları çerçevesinde herkesin inanç, iman, giyim, kuşam konususunda, TC kanunları muvacehesinde serbest olması ve gereksiz baskılara uğramaması,

Kıbrıs ın (Yavru Vatan olarak) Türkiye güvenlik stratejisinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmesi ve güçlü bir yeni programın hazırlanmasının sağlanması,

AB ilişkilerinde müzakerelerin askıya alınması,

ABD-Türkiye ilişkilerinde ABD nin olduğu kadar Türkiye nin çıkarlarının da gözetilmesi, Türkiye nin komşuları ile dengeli ilişkilerinin göz önünde tutulmasının sağlanması konusundaki prensiplerimizde ısrar ediyoruz.

Bu büyük dava, büyük bir ideoloji olarak, uzun yıllar genç nesillere hizmet verecektir. Başımız dik, yolumuza devam etmeliyiz.