İbrahim Ertan Yülek... ESAM ve MGV'nin kuruluşunda yer alan isimlerden biri. Erbakan Hoca'nın yakın çalışma arkadaşlarından. Eski milletvekili. Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü yaptı. Sümerbank'ta üst düzey görevde bulundu. M. Recai Kutan'ın vefatının ardından ESAM Genel Başkanlığı görevini üstlenen Yülek Milli Gazeteye önemli açıklamalarda bulundu.

Dünyanın her yerinde, savunma sanayi ve diğer ifadeyle harp sanayinin alıcısı devlettir. Başka kimse olamaz. Devlet uçak sanayiine sahip çıksaydı bambaşka bir seviyede olacaktık

" Türkiye'de özelleştirmeyi sistematik şekilde araştırma yapıp maalesef başlatan benim! Son özelleştirmelere gelince bu özelleştirmeler doğru değil. Onu hemen söyleyeyim. Doğru değil. Çünkü şeker stratejik bir maddedir."

"Sümerbank, milli üretimin en önemli ayaklarından birisi. Evet ben Sümerbank'ın burslu talebesi olarak okudum. Ve ilk iş yeri stajlarımı Sümerbank fabrikalarında yaptım. Ve ilk başladığım yer de Sümerbank Genel Müdürlüğüdür."

Erbakan Hocamızın yakın çalışma arkadaşlarından...

Bir dönem Şeker Fabrikaları Genel Müdürü olarak görev yapan... Ülkemizin yerli ve milli kuruluşlarından Sümerbank'ta da önemli görevler üstlenen... Eski milletvekili... ESAM Genel Başkanı İbrahim Ertan Yülek, bugünden baktığı zaman sanayileşmeye nasıl bakıyor?

Yerli ve milli sanayi ne demektir?

Geçmişte yerli ve milli sanayi adına hangi adımlar atıldı?

Milli Gazete Pazar Sohbetlerinin bu haftaki konuğu, Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (ESAM) Genel Başkanı İbrahim Ertan Yülek.

Biz sorduk, Ertan Yülek cevapladı.

SORU: Cumhuriyetin daha ilk yıllarında uçak fabrikası kurmuştuk. Devamını devlet olarak getiremedik. Maliyeti daha düşük diye dışarıdan uçak alımı yaptık. Türkiye kendi uçak fabrikasını kuramaz mı?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Ben de onu şimdi söyleyeyim. Esasında Türkiye'de uçak sanayi tabi 1900'lerde, Osmanlı döneminde başlıyor, 1911'de. İlk uçak orada yapılıyor. Sonra tabi araya harpler giriyor. Cumhuriyet döneminde 1924'te İzmir'de fabrika yapılıyor. Yerli malzemeler kullanılıyor.

Ama esas bir de çok eskiden beri bilinen 1925'te Somtaş, Kayseri'de bir fabrika yapılıyor. Daha sonra, 1949'da Kayseri'de yapılan Türk Hava Kurumu'na devrediliyor. Türk Hava Kurumu uçak yapıyor.

Ama bugün hep herkesin bildiği Nuri Demirağ'ın, 1936'da yapıp sonra da kapanan fabrikasıdır. Ben 1958'de İstanbul'a gittiğimde Beşiktaş'ta, şimdiki iskelenin olduğu yerde büyük bir hangar vardı. İşte bura dediler, uçak fabrikası dediler. Nuri Demirağ, büyük bir müteahhit, milli bir adam ve 1945'e kadar devam ediyor.

Ama 1945'te kapanıyor. Kapanma sebebi ne? Yani şu; tabi devlet

siparişi feshediyor. Devlet bunun siparişini vermezse işte orada problem başlıyor. Çünkü bu uçakları ordu alıyor. Devlet bunu sipariş etmeyince de tabi satış olmadığı için yürümüyor. Yani çark dönmüyor.

Ve maalesef o fabrika kapandı. Dünyanın her yerinde, savunma sanayi ve diğer ifadeyle harp sanayinin alıcısı devlettir. Başka kimse olamaz. O dönem devletin buna sahip çıkması lazımdı.

Ama 1945'te verilen siparişler iptal edilince -bir miktar ihraç da ediyordu Polonya vesaire- ama devlet tabi ondan sonra maalesef yani bir daha yapılmadı değil. Kayseri'de yapılan fabrika biraz evvel söyledim 1949'da Türk Hava Kurumu'na devrediliyor.

Türk Hava Kurumu da tabi çok özel eğitim uçakları yapıyor. Türk Hava Kurumu, 16 farklı modelde 350'ye yakın uçak yapıyor. 1952'de de maalesef o fabrika da kapanıyor. Çünkü devlet almıyordu. Sadece belki işte şimdi olsa ilaçlama olur vesaire olur yangın için olabilirdi. Fakat o da kapandı maalesef.

Tabi bütün bunların tek sebebi, siyasi iradenin uçak sanayiine sahip çıkma işidir. Eğer sahip çıkılsaydı bugün çok daha ileri merhalelerde uçak imalatı olurdu. Ama ne yazık ki olmadı.

SORU: Yerli ve milli sanayi ne demektir? Yerli ve milli sanayinin unsurları nelerdir?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Efendim şöyle söyleyelim, biraz evvel söyledim. Mesela Türkiye'de ilk yapılan uçak da son yapılan uçak da milli ve yerlidir. Niye? Milli demek sermayesi milli. İnsanları yerli, ondan sonra pazar yeri yerli ve dolayısıyla yani bu memleketin evlatlarının alın terinin olduğu ve sermayenin de yine milli bir sermaye olduğu. Yani Türkiye'deki, Türk tabiyetindeki insanların kurduğu yahut da yaptığı teşebbüs, kurduğu fabrikalardır.

Dolayısıyla yerli mesela daha sonra herhalde geleceğiz. Bizim yerli sanayimiz... Milli sanayi bizde ağır sanayinin sloganıydı.

Yerli ve milli sanayi diye belki oraya gelince onu bahsederiz.

ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ YANLIŞTIR!

* Siz bir dönem devlet uhdesindeki Şeker Fabrikalarının yöneticiliğini yaptınız. Bugünden baktığınızda Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesine nasıl bakıyorsunuz?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Efendim ben evet, Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü'nü yaptım. Hatta maalesef diyorum, Türkiye'de özelleştirmeyi sistematik şekilde araştırmasını yapıp, maalesef bu özelleştirmeleri başlatan benim!

Maalesef diyorum, çünkü amacından saptırıldı özelleştirmeler. O, başka bir tamamen farklı bir konu.

Ama 1950'ye kadar devletin dört şeker fabrikası vardı.

Uşak, Alpullu, diğeri Trakya'da, birisi de Amasya'da, Turhal'da.

Hep bizim coğrafya bilgimiz de bunlardı. Demokrat Parti geldiğinde, yeni bir özel sermaye, özel - devlet ortaklığıyla şeker fabrikaları kurdular. Bunlar beş tane şeker fabrikasıydı.

Ama buna kim ortaktı? Halk ortaktı. Daha doğrusu pancar ekicileri kooperatif ortaklı. Pancar ekicileri kooperatifinin üst kuruluşu olan, Panko Birlik ortaktı bunlara.

Ve devletin sermayesi de yüzde elliden aşağıydı. Ben şeker genel müdürü olduğum zaman, 1991'de, bunların içerisinde Konya'da müteşebbisler vardı, yönetim kurulunda.

Amasya'da, Turhal'dan geliyordu. Ve yani onlar geldiler.

Ben dedim ki, fabrikanızı alın. Çünkü Türkiye Şeker Fabrikaları hissesi yüzde elliden azdı. İstediğiniz genel müdürse, size genel müdür vereyim ve devam edin dedik.

Bunun en başarılısı Konya oldu. Büyük yatırımlar yaptı. Çok yeni fabrika ve sermayesi onlarındı. Ama diğer üç fabrika vardı. Bunlardan birisi Kütahya Fabrikası. Ondan sonra Adapazarı Fabrikası. Bir fabrika daha. Özel sektör buralarda sermaye artırımına girmediği için, o fabrikalar da devletin büyük hissesi oldu. Ve şeker şirketine bağlı hale geldi.

Şimdi sualin tam can alıcı noktası. "Nasıl bakıyorsunuz" dediğiniz zaman, benim yaptığım özelleştirme doğruydu. Çünkü sahiplerine iade ettik. Yüzde kırk sekiz devletin, yüzde elli ikisi veya elli üçü de özel sektöründü. Dedik alın ama biz de size her türlü desteği vereceğiz. Aynen bu tabiri kullandım; istediğiniz şahsı, bizim otuz fabrikamızdan hangisinin müdürünü istiyorsanız size genel müdür vereyim. Her türlü de yardımı yaparız dedik.

Fakat tabii son özelleştirmelere gelince bu özelleştirmeler doğru değil. Onu hemen söyleyeyim. Doğru değil. Çünkü şeker stratejik bir maddedir.

İkincisi, Türkiye Şeker Fabrikaları bütün kontrollü tarımı Türkiye'ye getirendir. Kontrollü tarım ne demek? Şu kadar ekeceksin. Ben seni kredilendiriyorum, tohumunu veriyorum...Yaptığını zaman zaman gidiyor kontrol ediyor. Sulamalar tamam mı değil mi diye. Diğer ilaçlar atıldı mı diye. Sonra da satın alıyor. Ve dolayısıyla bunun bir de neyi vardı? Hayvancılığı vardı mesela. Her yerde hayvancılık çiftlikleri vardı. Büyükbaş hayvan...

Ve bu da Anadolu'daki çiftçilere önderlik yapıyordu. Ayrıca tabii şeker fabrikalarından çıkan küspe var, melas (şeker şerbeti) var, bunlar da hayvancılığı destekliyordu.

Şeker fabrikaları şeker yanında tarımcılığı da geliştiriyordu. Kredilendiriyordu. Ondan sonra kontrol ediyordu. Pancarları alıyordu. Islah ediyordu, vesaire.

Ama tabii bu yeni özelleştirmeler halktan kopuk yapıldı. Blok satış yaptılar. Blok satış yaptığın özelleştirmeler ayrı bir konudur. Mesela, Erzurum şeker fabrikası kapandı, Erzincan'la birleşti. Yeni bir fabrika yaptı. Başka yerde yaptı. Bunlar doğru değildir. Yani tasvip etmiyorum. Hatta şunu söyleyeyim. Bir Alman ilim adamı, "Eğer pancar olmasaydı, icat edilmesi lazım gelen bir bitkidir" diyor.

Çünkü bir dönüm pancarın havaya verdiği oksijen yedi dönüm ormandan daha fazla. Bu kadar...

Türkiye'de ilk şeker fabrikasını kuran, 1922'de, hemen Büyük Taarruz'un akabinde Uşaklı Mollazade Nuru Efendi. 60 küsur yaşında. "Hayvan pancarı yapılıyor niye şekeri dışarıdan ithal ediyoruz?" diyor. "Tütün, millet içiyor burada diyor. Niye sigarayı dışarıdan alıyoruz?" diyor.

Ve teşebbüs ediyor. Diyorlar ki, yani bu uzun hikaye, zamanınızı almak istemiyorum. Ve Mustafa Kemal'e trende teklif ediyor, 50 lirayla ortak ediyor. İsmet Paşa'ya gidiyor. İsmet Paşa 10 lirayla ortak oluyor. Hatta Rauf Orbay karşı çıkıyor. "Nasıl yapacaksın? diyor. "Bu adam" diyor, "sermayeyi nerede bulacak?" diyor.

Yani hasılı bu şeker fabrikaları özelleştirilmemeliydi. Veyahut da özelleştirilecekse yüzde 52'si devlette kalıp eski kontrollü ziraatın ve diğer hayvancılığın vb. geliştirilmesi devam etmeliydi...

SÜMERBANK TÜRKİYE'DE İKİ ÖNEMLİ SANAYİLEŞME HAMLESİ YAPTI, KEŞKE DEVAM ETSEYDİ!

SORU: Sümerbank, uzun bir dönem yerli ve milli üretimin önemli ayaklarından biriydi. Siz de bir dönem yönetiminde bulundunuz. Başta dokuma olmak üzere kimya, maden, selüloz ve seramik alanında çok sayıda fabrikalar tesis etti. Özelleştirme kapsamında Sümerbank mağazaları da kapatıldı. Sümerbank'ın misyonu konusunda neler söylemek istersiniz?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Milli üretimin en önemli ayaklarından birisi. Evet ben Sümerbank'ın burslu talebesi olarak okudum.

Ve ilk iş yeri stajlarımı Sümerbank fabrikalarında yaptım. Ve ilk başladığım yer de Sümerbank Genel Müdürlüğüdür.

Bursludan itibaren. Ve Allah nasip etti. Üst makamlara kadar, Genel Müdür yardımcılığına kadar geldik.

Şimdi Sümerbank'ın Türkiye'de iki önemli sanayileşme hamlesi var.

Birisi, 1933'te Sümerbank'ın kurulmasıyla başlayan Birinci Sanayi Programı. İşte orada bir sürü tekstil fabrikaları yapılıyor.

Ama ben biraz geriye gidersem; Sümerbank, bu fabrikayı devlete ait olan Sanayi ve Maden Bankası'ndan alıyor. Sanayi ve Maden Bankası, Osmanlı döneminde 1842'de yapılan Beykoz kundura fabrikası var... Feshane var... Başka fabrikalar var. Onların hepsini kendi bünyesine alıyor.

Başka birkaç tane fabrikaları var. Hepsini kendi bünyesine alıyor. Ve ondan sonra tekstille, tekstil diyorum ben; dokuma değil, iplik, dokuma, daha sonra efendim çeşitli bezler, kumaşlar, yünlü, pamuklu olmak üzere 30'un üzerinde fabrika kuruyor.

1977'ye kadar, bizim olduğumuz döneme kadar.

Ama ilk zamanda da Türkiye'nin ilginç yerlerinde yani geri kalmış yerlerinde, Sümerbank fabrika kuruyor. Mesela Konya Ereğlisi'nde, mesela Kayseri'de, mesela Malatya'da, mesela Denizli'de...

Bu fabrikalar oralarda, büyük bir tekstil sanayi oluyor.

Mesela Kayseri'de. Kayseri'de sanayi orada ciddi bir işletme oluyor.

Aynı şey Denizli'de oluyor.

Sultanhamam'a hep Malatyalılar hakimdir.

Dolayısıyla Sümerbank'ın sadece üretiminin milli yerli olması dışında, sermaye yerli, milli sermaye, devlet sermayesi.

Ama diğer taraftan da çalışan insanları da, üretiminde çalışanlar da tamamen yerli insanlardır. Ve tabii bu fevkalade önemli bir şeydir.

İkincisi Türkiye'nin sanayileşme hamlesi ise, bizim başlattığımız Rahmetli Erbakan Hocamızın Ağır Sanayi Hamlesidir.

Adı ağırdır ama, bunun içerisinde elektronik de var. Sonra geleceğiz oraya inşallah, uçak da var, hepsi var.

Ama Sümerbank sadece fabrikalar kurmakla kalmamış, dünyanın en büyük tekstil holdingi olmuş.

Bu arada Sümerbank 9 farklı sektörde de öncülük etmiş. Mesela tekstilde boya fabrikası, mesela Ordu'da soya yağı fabrikası, ondan sonra Gemlik'te selüloz fabrikası, seramik fabrikası...

İlk defa Yıldız'daki, bugünkü hala duran, seramik fabrikası... Ama benim çok yakından hatırladığım, Bozüyük seramik fabrikası kurmuş ve burayı seramik fabrikalarının merkezi haline getirmiştir. Bütün herkes oraya gidip orada imalat yapmıştır. Ve diğeri Yarımca Seramik Fabrikası.

Yıldız Seramik Fabrikası devam ediyor. Diğerlerinin hiçbirisi çalışmıyor.

Sümerbank'ın misyonu, işte milli ve yerli, hafif sanayiden başlayan, yani tekstilden başlayan, ama bu arada diğer dallara da giden ve ayrıca birçok yabancı kuruluşlarla da ortak olarak fabrikalar kuran bir misyon...

Mesela Ereğli Demir Çelik'te Sümerbank'ın önemli yeri vardır.

Başka fabrikaları, Seka'yı da Sümerbank kurmuştur.

Bir müesseseydi. Buna benzeyen birçok fabrikalar var. Mannesman'la boru fabrikası kurmuştur.

Beyaz Sedef'le boya fabrikası kurmuştur.

Aşağı yukarı dokuz bankacılık faaliyeti olmuştur.

Ve bilhassa mesela bugünkü yaygın zincir mağazacılık...

Şimdi özelleştirmeye girdiği zaman, ben özelleştirmeyi de söyledim maalesef banisiyim.

Sümerbank'ın özelleştirmesini yaparken önce mağazaların özelleştirilmesini istedik. Sümerbank üretecek, mağazalara

gönderecek, mağazaların sahibi de devlet olmayacak. Orada çalışanlar halk olacak. Niye? Eğer devlet olursa 8 saat açık kalıyor. Öğle tatili var. O zaman hep mesai veriyorsun. Mağazalar kâr etse bile çok cüz'i. Ama vatandaş kendisi sabahtan namazı kılıp geliyor. Akşam namazına kadar olunca emeğini değerlendiriyor.

Onun için mağazaların özelleştirilmesi doğrudur. Ama diğer fabrikaların tümü, maalesef 40'a yakın fabrikası bugün gitti.

Bir tek tabir caizse kör topal çalışan Konya Ereğlisi'nde fabrika var. Diğerleri kimisi bahçe oldu, kimisi üniversiteye verildi, kimisi Otel yapıldı vs.

Yani Sümerbank keşke devam etseydi.

Bugün Türkiye'nin özel sektörün gitmediği yerlere yatırımlar yapardı. Mesela biz Sümerbank'la beraber Türkiye'nin her yerinde değişik modelle ayakkabı fabrikaları kurduk.

Sarıkamış'ta, Erzurum'da İspir'de, Gercüş'te, Yalvaç'ta vb. 7 tane ayakkabı fabrikasına başladık. 3 tanesi, 4 tanesi bitti, maalesef diğerleri bitmedi, bitemedi...

TÜRKİYE SATHINA DAĞILMIŞ FABRİKALAR YAPAN, TEKNOLOJİ ÜRETEN ANLAYIŞ GEREKİYOR!

SORU: Kendi kendimize yetmek ya da doğduğun yerde doymak mümkün müdür?

İBRAHİM ERTAN YÜLEK: Efendim tabii hiçbir ülkede tamamı kendi kendisine ait değil, hiçbir fabrikanın. Yani fabrika kendine ait de, mutlaka hem ihraç eder hem ithal eder. Yani, niye ithal eder? Türkiye de yapılmayanı ithal eder ama kendisi de yapabilir.

Dolayısıyla bugün Almanya'ya bakın bir taraftan ithal ediyor, bir taraftan da ihraç ediyor. Türkiye de öyle, ithal ediyor, ihraç ediyor.

Kendi kendine yeterli değil ama önemli olan teknoloji üreten, Türkiye sathına dağılmış fabrikalar yapan ve aynı zamanda da iş nerede, aş orada.

Bakın bugün Türkiye'de kendi kendine yetse bile tekstilde ne oldu? Onlar da kapandı gidiyor yurt dışına şimdi, birçoğu.

Fakat çok önemli nokta nedir? Onu ifade edeyim. Kendi kendine yetmese dahi başka fonksiyonlarla aşı götürmek, işin olduğu yerde aş

orada olur.

Evet yani bizim bir sloganımız vardı, Rahmet Erbakan Hoca'nın. Çok önemli; "Milli, yerli, yaygın, süratli, fabrika yapan fabrikalar."


Milli yerliyi anlattık; kendi imkanlarımız kendi teknolojimizle,
 kendi sahipleneceğimiz fabrikalar.

Yerliyle beraber ama esas olan ne diyorduk, yaygın.

Yaygının iki manası var; Bir, yurt sathına yaymak,
 iki, sermayeyi tabana indirmek.

Yani zümresel ve bölgesel farklılıkları kaldırmak. 

Dolayısıyla biz Iğdır'a gittik temel attık.

Taa geldik, hiç kuş uçmaz kervan geçmez 
İzmir'in bir ilçesinde, Lala Paşa'da temel attık. 

Gercüş'de attık. Yani temel atmadığımız yer kalmadı.

Sonra İspir'de temel attık. Bu temeller atılırken ve 
tabi fabrika yapan fabrika tabiri de vardır.

Sonra da süratli çok süratli tabana yaymak 

için de yüzden fazla ortağı olan 
halk şirketlerine özel de teşvik verdik.

***

Not: ESAM Genel Başkanı İbrahim Ertan Yülek, 

Erbakan Hoca ve M. Recai Kutan'la 

hatıralarını, anılarını anlattı. Haftaya... (A.Ö.) 

---