Hollanda… 17 milyon nüfuslu, esrarı, eroini serbest bırakan bir ülke.
Hollandalı yakında seçime gidiyor, sandığa… Irkçı parti, hatırı sayılır oy artışı kat edince, liberal partiler de, ırkçılığın yolunu tuttular.
Kaybedilen oyları toplamak için, insanlığa yakışmayacak yollara tevessül ediyorlar.
Türk devleti… Milletin temsilcisi olan konsolosu rehin aldılar, bakanımızın yolunu kestiler… Otuz metre kalmış, Türk konsolosluğuna… Polisler, bakanın aracını durdurup, yoluna barikat döşüyorlar.
Neden peki?
400 bin Türk’ün yaşadığı Hollanda.
Bizimle, tarihte pek savaşı olduğu söylenemez, husumet yok. Ama Müslüman olmak, Müslüman’ca yaşamak, oralarda husumet sebebi.
Dünya doğru yöne gitmiyor.
İnanç ayrılığını… Kavim farklılığını öne çıkarmak, hayata böyle bakmak, faşistlerin, diktacıların, ırkçıların, insan düşmanlarının kârıdır. Milletin bakanına yapılan bu muamele asla kabul edilemez.
Avrupa’ya, turist olarak gitmedi bizimkiler.
Emekleri ucuz diye, Avrupalılar istedi bizimkileri. Hasan’lar, Mehmet’ler vatanlarını geride bırakarak, sırf birkaç kuruş kazanıp memleketlerine dönmek, kazandıklarıyla iş tutmak hayaliyle kara trenlere bindiler.
31 Ekim 1961 tarihinde, anlaşma yapıldı.
2. Dünya Savaşı’nda yerle bir olmuş Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkeleri, ucuz iş gücüne ihtiyaç duyduklarında, akıllarına bizim Mehmet’ler geldi.
Yıkılmış, harap olmuş Almanya ve Avrupa, Türk işçilerini törenle karşıladılar. Türkiye’nin, yurtdışına giden işçilerle ilgili, hiçbir sosyal ve kültürel projesi olmadı.
Saldım çayıra, Mevla’m kayıra hesabı, işçilerimiz kendi kendilerine oralarda örgütlendiler. Birbirlerine sokuldular Avrupa soğuğunda.
Devletimiz, bu anlamda hiçbir adım atmadı, onların inançlarını, İslamlıklarını korumada, yaşamada yardım etmedi.
Gidin Avrupa’ya, insanlarımız, kendi kendilerine, cami etrafında örgütlenmişler… İslam’ı da, inancı da, kültürü de, kendi imkânlarıyla öğreniyorlar, donanıyorlar.
Projeniz olmayınca, oradaki nüfusun, yönetime doğru akmasını sağlayamadık.
Akıllı bir ülke olsaydık, şimdi, Avrupa’nın birçok ülkesinde, önemli yönetim yerlerinde, Müslüman Türkler olurdu.
Orada neler oluyor diye sorunca, aklıma bunlar geldi.
Hollanda hükümeti, milletimizin bakanına yaptığı faşistçe saldırı, elbet, hepimizi yeniden yeniden, binlerce kez düşündürmeli.
Hayatın ve Avrupa’nın gerçeklerine bakabilmeliyiz.
İnsani değerleri savunmak… İnsan haklarını öne çıkarmak… Mal ve can emniyetini önemsemek, İslam’ın şiarıdır, temelidir.
Siz kendinizi bırakmışsınız, gidiyor, bir kulübe üye olmak için çırpınıp duruyorsunuz… Öyle bir yönetim biçimi ve öyle bir hayat stili oluşturunuz ki, Avrupa kulübü kendiliğinden yok olup gitsin… Milletimizin emeli olmasın.
Hollanda’nın bu faşist tutumundan ders çıkarmak lazım… Hamasi ifadeler yerine, gerçekçi, gelecekler kurmak gerekir.