Vefatının
sene-i devriyesini idrak ettiğimiz Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamız
pek çok açıdan mükemmel bir insandı. Yaşadığı asra damgasını vurdu ve her
davranışıyla örnek oldu.
Hayatının
her alanında olduğu gibi ilim insanı kişiliğiyle de üstün başarılara imza
atmıştır. 1943 yılında İstanbul Erkek Lisesini birincilikle bitirmiş,
üniversite eğitimine ikinci sınıftan başlayarak 1948 yılında mezun olduğu
İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi Motorlar Kürsüsünde asistan
olarak göreve başlamıştır.[1]
Doktorasını Almanya da tamamlayarak
yurda dönmüş ve 27 yaşında Türkiye nin en genç doçenti unvanını almıştır.
Almanya da bulunduğu dönemde Leopard tanklarının geliştirme ünitesinde çalışarak
birçok projenin hazırlanmasında öncü olmuştur.[2]
Bu çalışmalar sırasında ülkemizin bu
alandaki ihtiyacını görerek daha sonra kurup yerli sanayi hareketini
başlatacağı Gümüş Motor fabrikasının[3]
fikri temellerini atmıştır. O yıllarda yapılan Otomobil Kongresinde, biz
şeftaliden başka bir şey üretemeyiz diyenlere bakın işte biz motor yaptık
diyerek çığır açmıştır.[4] Pancar motorla ilk yerli motoru ve ilk yerli
otomobili yapmıştır.
İslam
ve İlim, Türkiye nin Sanayileşme Davası gibi Konferansları[5]
ilk dönem çalışmaları arasında yer alır.
***
Merhum
Prof. Dr. Necmettin Erbakan hocamız ilim, fikir, siyaset, devlet ve dava adamı
olarak son devre yön verdi. Yüksek ahlaki değerlere bağlı kişiliğinin yanı sıra
maneviyatçı kişiliği hayli ön plandaydı.[6]
Dünyaya
kendi oluşturduğu kavramlar çerçevesinde bakardı. Müslümanlığın bireysel ibadetlerden ibaret
bir din olmadığını söyleyerek, cihat, faiz ve adil düzen gibi çoktan
tedavülden kalkan kavramları yeniden Müslümanların gündemine yerleştirmiştir.
O ortamın sivil olmadığı bir dönemde siyasete
atılarak Türkiye de normalleşme sürecini başlattı. Yer altına inmiş İslami
grupları gün yüzüne çıkararak siyasette ve sosyal hayatta alan kazanmalarını
sağladı.[7]
İnsanlığın
yaşadığı buhranlara çözüm aradığı günümüzde her alanda söz sahibi,
marjinallikten uzak, düzene alternatifler sunan, elinde silah değil; broşür olan, kurşun
değil; slogan atan neslin
sahibi Erbakan dır. Yani o, son iki yüz yıldır fetret dönemi yaşayan
Müslümanlara dünyayı yönetmeyi teşvik eden yeni bir anlayış ve ruh aşılamıştır.
Sosyal hayattan koparılan İslam ın
yeniden aslî mecrasına dönmesini sağladı. Müslümanları hapsedildikleri izbe
köşelerden kurtarıp; camiden caddeye, konuttan kamuya, mescitten Meclise
taşıdı. Zincirleri kırarak
Müslümanlara biçilen rol olan hademelikten, hâkimliğe giden yolu açtı. Bu
noktada eline geçen bireysel ve toplumsal hakları ve kanuni fırsatları sonuna
kadar kullandı ve öğretti. Böylece Türkiye de yaşanan bu dönüşüm, İslam
davasına gönül verenlerden nerdeyse hiç kimsenin burnunu kanatmadan
tamamlanmıştır.
***
Aile
asaletinden gelen İstanbul beyefendisi ve elit tabakadan bir kimse olmasına
rağmen son derece mütevazı, hoş görülü, affedici ve yumuşak huylu bir tabiata
ve üstünde sırıtmayan, içselleştirilmiş bir nezakete sahipti. Her kim olursa
olsun karşısındakinin görüşlerine saygı gösterir, sözünü kesmeden sabırla dinlerdi.
Kendine
özgü mizah anlayışıyla hazırcevap bir kimseydi. Bunun yanında kıvrak zekâsı ve
nüktedan kişiliğe sahipti. Siyaset tarihinde eşine az rastlanır derecede en
ağır olayı bile çok yumuşak bir üslupla ifade eder, böylece hem meramını çok
iyi anlatır, hem de kimseyi kırmazdı. Kendisine, sizin mıknatısınız neden beni
çekmiyor diyen gazeteciye bizim mıknatısımız tahtaları çekmez sözünde
olduğu gibi.[8]
Hayatı boyunca bitmek tükenmek bilmeyen
enerjisi ve son derece yüksek organizasyon gücü vardı. İlkokul çağlarında bile
arkadaşları arasında oynadığı oyunların kurallarını kendi koymuş, para
basmış, adeta devlet kurmuş bir
kişiydi.[9]
Her
konuda en parlak fikirler onda bulunurdu. Mücadelesinin her döneminde zamanın
en teknolojik imkânlarını kullanırdı ve yeniliklere açıktı. Sürekli
teknolojinin Müslümanın yitik malı olduğunu vurgulardı.
Mücadeleci bir liderdi. Karamsarlık
kitabında yazmazdı. Onun hayatında asla ezilmek, yenilmek ve yok olmak söz
konusu değildi. Yenilmişlik psikolojisini dimağlardan silen kişiydi. İman varsa
imkân vardır hayat düsturuydu. "Bizi toprağa gömmeye çalışanlar bilsin ki bizi mağmaya
da koysalar lav gibi fışkırır çıkar, yeni bir dünyayı kurarız." Yılmaz, yılgınlığa kapılmaz ve küsmezdi. En
sıkıntılı anlarda bile umut doluydu.
Her
ne kadar davası uğrunda inatçı ve mücadeleci olsa da, gayet mutedil birisiydi.
Hiçbir zaman aşırılıkların yanında olmadı. Partisi kapatıldığında bir
işaretiyle milyonlarca insanı sokağa dökme imkânı olduğu halde O, bu tarihin
akışı içinde bir noktadan ibarettir diyerek Anadolu insanını teskin etti.
Kendisine karşı çıksalar bile kendini
Müslüman olarak ifade eden her kesime aynı sıcaklık ve saygıdaydı. Kimseyi
ayrıştırmaz, hepsini kucaklardı. İslami cemaatlerle barış temel ilkesiydi. Onun ağzından hiçbir
Müslüman topluluk hakkında tek bir kötü sözcük çıkmazdı.
En
zor dönemlerde bile çevresine sürekli yüksek motivasyon aşılayan bir kişilikti.
Onu dinleyen herkes konuşmasını müteakip, sanki başka bir dünyadan gelmiş gibi
olaylara bambaşka bir perspektifinden bakmaya başlar ve her dava eri gücünün
önemini kavrardı. Mesela partideki bir mahalle sorumlusuna bağlı apartman
temsilcisi bile yeni bir dünyanın kuruluşunun kendi apartmanında yapacağı
çalışmalar sayesinde olacağına inanırdı. Kendisini genel başkan yardımcısı kadar
etkili, yetkili ve sorumlu bir kişi sayardı.
O, yola kimlerle başlamışsa, onlarla devam eder, kimseyi yarı yolda
bırakmazdı. Gidenler hep bırakanlardı. Kalanlara sonuna kadar kucak açar,
gidenlere insani ilişkiler çerçevesinde nezaketi elden bırakmazdı. Sevinci de kızgınlığı da davası içindi. Bakışı,
duruşu, yaşayışı ve her yönüyle örnek bir insandı.
Zulüm,
hapis, sürgün ve yasaklarla dolu hayatı mücadele içinde geçtiği gibi, ölümü de
deyim yerindeyse at üstünde muharebe meydanında gerçekleşti. Son nefesine
kadar hak yolunda mücadelesini sürdürdü ve davasının başında dik duruşunu
muhafaza etti.
Vefat etmek üzere olduğu hayatının son
anlarında bile rutin yapması gereken toplantıları terk etmedi ve ölürken de
partisinin genel başkanı olarak hayata veda etti.[10]
Kısaca, hayatı asrın hikâyesi gibiydi.
[1] Editör
Mustafa Yılmaz, Davam, MGV Yayınları, Ankara 2014, s. 6.
[2] Şama, Allah
Dostu Erbakan, s. 118.
[3] Şama,
a.g.e, s. 141-146; M. Mustafa Uzun, Ağır Sanayi Davası, Ravza Yayınları,
İstanbul 2014, s.14-17.
[4] Yılmaz, Davam,
s. 8-9.
[5] Şama,
Allah Dostu Erbakan, s. 152
[6] Ekrem
Şama, Allah Dostu Erbakan, Gonca Yayınevi, İstanbul 2015, s. 90.
[7] Süleyman
Arif Emre, Siyasette 35 Yıl, MGV Yayınları, Ankara 2015, 3. Baskı, I,
182.
[8] Mustafa
Yılmaz, arşiv.ajans5.com.
[9] Şama, Allah
Dostu Erbakan, s. 123.
[10] Dünyabulteni.net; 1 Mart 2013 tarihli
Türkiye de yayımlanan gazeteler.