Eğitim, barış döneminin en temel faaliyetidir. İnsanın eğitimi; ruhi, ilmi, bedeni ve maddi olarak dört sahada gerçekleştirilir:. Ruhi hazırlık, amaç noktasındaki gafleti ortadan kaldırarak hedefe yönelik mücadeleyi kapsayan imani bir süreçtir. İlmi hazırlık; amaca götüren araçların tanınması ve değerlendirilmesi noktasında hem başlangıç bilgisi hem de uygulamaya yönelik ameli bilgilerin yer aldığı bir süreçtir. Bu açıdan, ruhi hazırlıkla ilmi hazırlık, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bedeni ve maddi hazırlıklar ise; amaca yönelik araç ve imkânların değerlendirilme sürecidir. Böylece iman ve imkan arasındaki insan, bu dört temel hazırlıktan alacağı derslerle aradığı özgürlüğe kavuşabilecektir.

İnsanı eğiten ve hayata hazırlayan üç unsur vardır: aile, okul ve sosyal çevre. Çocuğun ailede başlayan eğitimi okulda şekillenir ve sosyal çevrede devam eder. Sağlıklı bir eğitim bu üç unsurun koordineli çalışmasına bağlıdır. Ülkemizdeki mevcut eğitim sistemi, öğrencilerin bedensel, düşünsel, kültürel ve ruhsal gelişimini bir bütün olarak değerlendirmek yerine, öğrencileri ilköğretimden itibaren bitimsiz bir sınav maratonuna sokuyor. Bir öğrencinin dört yıllık bir fakülteden mezun olana değin zorunlu olarak girip başarı göstermesi gereken asgari sınav sayısı 739! Bu kadar belirlenmiş kalıp bulunan bir eğitim anlayışından keşif ve yeteneklerini sergileyecek bir katkı beklemek ham hayaldir.

Eğitime bütçeden en az parayı ayıran ülkelerin başında geliyor olmamız, okul, derslik ve öğretmen açığı gibi mevcut durumdan şikâyetçi olan öğrenciler, veliler, eğitimciler ve politikacılar bile bu kalıplaşmaya tek laf bile etmiyor. Halbuki, yetenek ve keşfe, maddi ve manevi bir dengeye odaklanan bir eğitim anlayışı ile yeni bir eğitim dönemine büyük umutlarla başlayabiliriz. Hayatının dönüm noktasına gelen gençler, boş hayallerle değil, ehil kişilerin göstereceği işaretlerle yolunu ve yönünü tayin ederek, hayatına yeni ufuklar açmayı bekliyor.

Okuduğumuz okullar bu ufkun açılmasına ne kadar katkı sağlıyor Eskiden talim ve terbiye diyerek dikkat çekilen ruhi ve ilmi eğitim hazırlığı yerini, ekolden gelme okul anlayışıyla kalıplaşmış test tekniğine bıraktı. Bütün testlerin sonucu aynı: diploma ve kariyer Türkiye de hangi okulların diplomasının geçerli olduğu bilindiğinden okulunuzun söylenmesi, kim olacağınızın bilinmesi açısından yeterli olacaktır. Diploman kadar konuş anlayışı da artık yerini paran kadar konuş anlayışına teslim etti. Dolayısıyla, kariyer hedefi de daha baştan belirlenmiş oldu. İşte bu noktada; öğrencilerin okul içi ve okul dışı muhtelif faaliyetlerini ve davranışlarını tetkik ederek, ruhi yapılarına yön vermek için çabalamak ihmal edilemez bir görevdir.

Önemli olan zor öğrenen, çalışma yollarını bilmeyen, zekâca geri ve maddi-manevi problemlerle eli kolu kırılmış öğrenciye bir şeyler verebilmek, çok olmasa da az ileri götürebilmek, şevkini canlandırıp ona ümit üfleyebilmektir. Maharet, normal zekâlı, normal çalışma yollarını bilen, maddi-manevi problemleri pek fazla olmayan öğrencilere bir şeyler öğretmek değildir. Bununla övünmek de yersizdir. Çünkü, duyarsız, ilgisiz ve günlük yaşayan dünya insanı, gelecek korkusu ile kültürel kirlenmenin oluşturduğu kaos ortamında, hem kendisine hem de toplumuna karşı yabancılaşmaya devam ediyor. Büyük resmi göremediği için bu yabancılaşmadan karlı çıkacağını zannederek durmak bilmiyor, durdurulamıyor.

Ehil kişilerin, yapması gereken ilk iş, öğrencinin kalbini kazanmayı, onları kendine bağlamayı ve onlar tarafından sevilen bir şahsiyet haline gelmeyi hedeflemesidir. Böylece öğretmenini seven öğrenciden aynı sevgiyi dersine ve okul işlerine karşı hissetmesi gerçekleşecektir. Çünkü sevgi, bütün kapıların kilitlerini açan sihirli bir anahtardır. Bunun yanında insanın ruhunun derinliklerinden kanaata dayanan bir duygunun doğması ve bu duyguyu gerçekleştirmek için karşılaşacağı güçlüklere sabretmesini de yalnızca bu ehil kişi tarafından anlatılabilir.

Kariyer hedeflerini maddi belirlediği için uçuruma doğru yuvarlanan genç, çok büyük bir teşvikle destekleniyor ve bunu tek çıkar yolmuş gibi görüyor. Bu yolun çıkmaz yol olduğunu kendisine anlatmak için yine eğitime yöneleceğiz. Çivi çiviyi sökecek. Kalıplaşmış bu eğitim anlayışı yerini dengeli bir anlayışa ancak biz dengeli bir şekilde düşünebildiğimiz ölçüde bırakacaktır. İnandığı gibi düşünen, düşündüğü gibi konuşan ve konuştuğunu yaşayan bir insan olma yolunda alacağımız ilk eğitim disiplin eğitimi olacaktır. Çünkü ilim edeptir, söz dinlemektir. Söz dinlemedikten sonra başbakan olsan ne yazar! Gençlerimiz okuduğu okullarla değil, çıkardıkları hayat dersleriyle geleceğimizin teminatı olabilir.