Yaz gibi, bahar gibi yüreğimize işlemiş bir mevsimdir, okul mevsimi. Yaşlarımız artık bu mevsimin çok dışında kalsa da, çocuklarımızla birlikte kalem tozu yutmaya devam etmekteyizdir.

Ya da eleğini duvara asmış bir ihtiyar için de, öyle dışında kalamayacağı bir mevsimdir, okul zamanı.

Cami yolunda rast geldiği bu miniklerin kuş cıvıltıları arasında, sırtlarında ağır çantaları durup ardlarından bakıp da; hayatın yokuşunu kuşanmış bir nesle yerlerini bırakmakta olduğunun bilincindedir.

Hangimiz bu mevsimleri daha dünmüş gibi anımsamayız ki.

Neredeyse evimizde geçirdiğimiz saatlere yakın bir zamanı yaydığımız okul yuvamızdan gönül dağarcığımıza aktarılanlar.

Ya da hangimiz unutabilmişizdir öğretmenlerimizi.

Ne simaları silinmiştir gözlerimizin önünden, ne anlattıkları.

Nasıl hüzünleniriz eski okullarımızı ziyaretlerimizde.

Cesetlerimiz olmasa da ruhlarımız koşturmaktadır hâlâ koridorlarda, kulaklarımızda kahkahalar.

Modern görüntüsüne karşın bir şark karakterini kaybetmediğinin ipucunu vermişti Dresden doğumlu Pınar.

Öğretmeni okulda sadece elma yemektedir.

Bir elmayı bir gün otuz iki parçaya böler ve öğrencilerine ikram eder.

Çok güzel bilgiler aktarır.

Pınar şimdi hukukçu.

Arada bu ilkokul öğretmenini ziyarete gidiyormuş, giderken nasıl heyecanlanıyor, ne kadar mutlu oluyormuş.

Artık yaşlanmış öğretmeni de bu vefalı öğrencisini görünce ne kadar mütehassıs olup, seviniyormuş, diğer Alman öğrencileri fazla önem vermiyormuş bu ziyaretlere.

İşte bizdeki bu şark duyarlılığı.

Ne çok kıymetli bir haslet.

"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" diyen Hz. Ali nin yüreğinden günümüze dek ulaşan bir bilinç aşısı.

Onlar neler öğretmediler ki bizlere.

Kahırlarımızı, nazlarımızı, öfkelerimizi, kapıyı vurup çıkıp gitmelerimizi, hakaretlerimizi bile sineye çektiler.

Sadece öğretmediler, sabırları, sevgileri, saygı ve şefkatleri ile eğittiler.

Gökyüzüne resimler çizdiler, hayallerimizin mavi denizlerini, yeşil kırlarını, pırıl pırıl güneşi, kuşları, kelebekleri en çok da çiçekleri yüreklerindeki en engin boyalarla renklendirdiler.

Tozlu çamurlu okul yollarında birlikte yürüdüğümüz.

İmkânsızlık orduları ile çevrili bir kırsal mektebde, sobası yanmayan, ışığı çalışmayan bir derslikte beş sınıfa koşuşturan bir sihirbaz mıydı onlar.

Her sabah yenilenen bilgilerle sayfaları hep açık kitaplar oldular.

Atlaslar haritalar gibiydi bakışları, bir işaretle kıtalar asılır karatahtalara, Afrika kimmiş, Asya neredeymiş, denizaşırı ülkelerle aynı çağ solunmakta imiş.

Bu okul mevsiminde de yenisini alamadığı pabucuna yaslanarak devirdiği yollardan sonra; okul gibi bir ülkenin fatihidir öğretmen.

Orada öğrenciler, çölde susuz kalmış çiçekler gibi bilgiye aç.

Çilesini sicim sicim saklayacak kadar onurlu bir öğretmen başı uzanır kapıdan, "günaydın çocuklar".

Suyun, ışığın, ekmeğin israf edilmemesidir bir ders.

Müziğin, resmin, şiirin nasıl insan için gıda olduğunadır diğer bir başlık.

En önemli jimnastik matematikte.

Dağlara, tepelere koşudur.

Yere çöp atmamaktır, bahçede domates yetiştirmektir.

Kürsüsünde bir güneş, her sabah hangi sınıfta doğmaz ki.

Doğup da karşısındaki minik yürekleri aydınlatmaz ki.

Bir ırmak akar o kürsüden sanki tüm yeryüzünü dolaşırcasına.

Bir çiçek açar, bütün renklerden ağır basan letafetiyle.

Ak saçlı bir öğretmenin saçlarından daha aydınlık olabilir mi yıldızlar.

Toza ve gözyaşına bulaşmış saçları yüzüne yapışmış öğrencisini düştüğü yerden kaldıran kadın kadar var mıdır, bir ikinci ana.

Onun şefkatli ellerinden akar; dermanlar, merhemler.

Evlerinden çıkıp okul yuvalarında buluşan öğretmenler ve öğrenciler yeni mevsiminiz hayırlı olsun.