Haziran olunca bir de,
Yolların ayağa kalkışı,
Bayramı karşılamaya insanlardan önce hazırlanışı,
Otobüslerde trenlerde yer bulunamayışı.
İstanbul’ da kalanlar için,
Enfes bir şehir peyzajı.
Araçtan boşalmış yolların hoş bir zaman sunuşu,
İnsan kalabalığından arınmış eski eserlerle geçirilen asude bahar akşamları.
Kalanların boşalan şehrin temiz havasının farkına varmaları.
Bu kadar uzun tatili özenle soslamaya kalkanların marketlerde çekirdek bırakmayışı.
Hiçbir millette görülmeyen Türklerin ay çekirdeği düşkünlüğü,
Kasiyer kızın “bitti kabak çekirdeği alın” önerisini şiddetle reddedişleri.
Bayramın asıl Kâbe’de şahlanışı,
Ayrı bir âlemin,
Farklı bir evrenin,
Ötelere gidip gidip gelmelerin yaşandığı Arafat’ın, Müzdelife’nin okuduğu şiirler.
Ravza’dan gönderilen selamlar,
En güzel bayram ayrılığında, siz orada biz burada gözyaşlarının bal olup aktığı bir serenatta,
Bu bayram artık gerçekleşecektir düşler,
Altmışlık çocukların rüyalarının coğrafyasına yapılan akın,
Çoluk çocuk doluşup arabalara,
Dağlara, yaylalara, obalara tırmanış,
Herkesin belleğine çakılan sevinç,
Bu bayram farklı.
Obanın kraliçeleri erkenden kalkmış,
Karadeniz’ in sis inmiş tepelerini uyandırmıştı.
Guzuneler yakılmış,
Haziran demek obada baharın ılıkçasıydı,
Babaanneler, anneanneler artık hayatta değillerdi,
Genizleri yakan hatıraları hâlâ capcanlıydı.
Lakin onlardan arda kalanlar yaşamdaydı daha.
Kayınvalidelerin,
Teyzeannelerin,
Dünürannelerin,
Ebeannelerin
Bibiannelerin,
Komşuannelerin,
Elleri tutmaktaydı daha.
Gelenler en yorgun uykularındayken,
Teheccüdde yoğrulmuştu, mısır ekmeği,
Kuymaklar kahvaltıda tahtında,
Taze tereyağları, peynirler yaverlikteydi.
Gelenlerin altmış yaş kuşağı, çocukları yaşındaydı,
Bilirlerdi sıcak çayın obada soğuk sabahları nasıl ciğerinden ısıttığını.
O ellerindeki tablete tutsak çocukların fark edemediği,
Ahşap yalaklarda akan suyun nerede konuşlandığını bu altmışlık çocuklar çok iyi bilirdi,
Kahvaltı sonrası bu kaynak suları, tahta çeşmelerinde bir anne hürmeti ile gidip ziyaret etmenin telaşı yüreklerini hızlı hızlı çarpıtırken,
Obada sıkılan genç kızlarının surat asıklığını hiç anlayamıyorlardı.
Bu kızlar on katlı sitelerin boğuk, soğuk, beton evlerini istiyorlardı.
Bakmıyorlardı bile zahire ambarı olarak yapılmış ahşap serenderlerin esenliğine.
Anne babaları şaşmaktaydı,
Acaba körlermiydi ki görmüyorlardı bu ahşap güzelleri.
Ya da o beton bloklarda bulunmayan zenginliği, obanın kraliçelerinin o yaşlı elleri ile kurdukları sofralardaki enfes lezzeti anlamıyorlar mıydı?