Dünkü yazımızın son paragrafını, Birilerinin sesi çok

fazla çıkıyor, biraz sesleri kısılsın diye de özgürlük alanları tahkim

edilemez. Özgürlük alanlarının belirlenmesi noktasında kıldan ince, kılıçtan

keskin bir yöntem izlenmeli ve Türkiye nin 21. yüzyıldaki özgürlük

manifestosu yeniden yazılmalıdır şeklinde bitirmiştik. Özgürlük manifestosu,

kâğıtlara geçirilebilir, bir paket olarak açıklanabilir, duyurulabilir, ama zihinlerdeki

dönüşüm paradigması yerli yerine oturmadıktan sonra, ortaya konulanların

hiçbirisinin bir anlam ve ehemmiyeti yoktur.

Zira özgürlük zihinlerde başlar Zira özgürlük,

başkalarının da en az sizin kadar özgür olduğunu içselleştirdiğiniz, kabul

ettiğiniz, başkalarını ötekileştirmediğiniz, özgürlüklerin insanların doğuştan

var olan bir hakkı olduğunu kabul ettiğiniz anda başlar

Geçtiğimiz günlerde televizyonların ve gazetelerin

haberlerine yansıyan, içimizi burkan, yüreklerimizi yaralayan bir olay vardı.

Balıkesir de başörtülü bir öğretmen, okulların açıldığı gün sınıfına girmek

için gittiğinde, onlarca kişinin katıldığı bir protesto ile karşılaşmış.

Sınıfından çıkamamış, protesto gösterileri sona erdikten sonra ancak okulundan

ayrılabilmiş. 28 Şubat kafasının, zihniyetinin mahkemelerde hâkim karşısına

çıkıyor olması, 28 Şubat algısının sona erdiği anlamına gelmiyor. Birileri,

hâlâ bu ülkede bazı kesimlerin özgürlüklerinin, kendilerinin özgürlüğünden daha

değersiz olduğunu düşünüyor. İnsanların kılık kıyafetiyle yargılanabileceğini,

hedef tahtasına oturtulabileceğini hesap ederek, kendileri için yeni yaşam

alanları kurgulamaya çalışıyor.

Bu bir zihniyet meselesidir Bu bir anlayış meselesidir

Bu bir kavrayış meselesidir

Kavramları çarpıtarak, Kamusal alan gibi muğlâk

kelimelerin arkasına sığınarak, insanların en temel özgürlüklerinin önüne set

çekilemez. Laiklik, çağdaşlık gibi kavramlar eğip bükülerek, başka formlara

büründürülerek başkalarının yaşam hakkı engellenemez.

Türkiye, çağdaş dünyanın bir parçası olmak istiyorsa,

öncelikle bu kafa nın yeniden dizayn edilmesi gerekiyor. Saygı ve empati

kavramlarının yeniden ele alınması gerekiyor.

Başörtüsü, en temel haklardan birisidir ve birilerinin

zihinlerinde kurguladıkları dünyanın istihza malzemesi olarak kullanılamayacak

kadar saygındır.

Demokrasi paketinden yıllardır insanların en temel

haklarına set çekme malzemesi olarak kullanılan kamusal alan yalanının sona

erdirilmesiyle ilgili ne tür bir özgürlük alanı çıkarılacağını elbette merak

ediyoruz.

Biz bu ülkenin efendileriyiz, biz yönetiriz, biz her

şeyi biliriz zihniyetini taşıyan, bu ülkenin insanlarına özgürlükleri bir

ulufe olarak dağıtarak şimdiye kadar her şeyi kendi arzuladıkları bir çerçevede

düzenleyenlerin ellerindeki kara siyaset oyuncağının alınması gerektiğini

düşünüyoruz.

İşte bu kafa, milleti ötekileştiren, istihza eden, alaya

alan, kendisinden başkasına saygı göstermeyen, özellikle medya manivelasıyla

toplumun zihninde dönüşümler gerçekleştirerek, beyinleri iğdiş ederek, Türkiye nin

özgürlük haritasını şimdiye kadar gasp eden, yok eden kafadır.

Bu kafa Türkiye demokrasisinin önündeki en büyük

engeldir.