Yaşamakta olduğumuz şu dünya ve şu zamanda insan olma
bilinci daha bir önem kazanmakta. İnsan olma, insanlık erdemi, soyu ve var olma
bilincinin önemi daha da artmakta. Günümüz Müslüman ının baş sorunlarından de
biri bilinç. Bilme ve farkında olma.
Müslüman olmak başlı başına bir farklılık. Allah katında,
insan katında bir farklılık.
İnsan yaratılmışların en üstünü. Allah ın insana verdiği
sorumluluk ağır ve büyük. Diğer bütün varlıklar insan için var. İnsan da hem
bütün kâinat, hem insan ve hem de kulluk için var. İnsan, insanın
sorumluluğunda. Yaratılmış olan her şey de insanın sorumluluğunda. Onun hakkını
verme ve koruma sorumluluğunda.
Müslümanlar sorumluluk bilincine erdiklerinden beri
insana insan olarak bakarlar. Asla, kendilerini üstün olarak görmezler.
Müslümanların üstünlüğünden söz ederken kişinin üstünlüğünden söz etmiyoruz.
İslâm ın insana sunduğu değerler ve öğreti bakımından bir üstünlükten söz
ediyoruz.
Müslüman ın üstünlüğü bireyin kendisinden kaynaklanmıyor
sahip olduğu erdemler onu farklı kılıyor. Müslümanlık bir bütün olarak erdemler
dizgesidir. Gerek Kitap, gerek Sünnet te var olan, söylenen hemen her şey
insanlık için. İnsanlığın iyiliği için. Bir Müslüman kendisine önerilen ilahi
kurallara göre hareket ederse farklı bir konuma sahip olur. Bu, onu erdemli
kılar.
İslâm karşıtı düşünceler içinde yer alanların elbette iyi
yönleri vardır bu yadsınmaz. Her insanın içinde bir değer var. Ya da değerlere
erme edimi bulunuyor. Hatta büyük suçlar işlenmedikçe insan asla dışlanmaz.
Onun kazanılması için beklenir. Kazanılma baskı yöntemi ile değil. Öneriler
yoluyla olur. Tebliğ bir öneridir.
Batı düşüncesi karşısında küçümserlik duygusu bir zaaf.
Kendini onlardan küçük görmek bir zayıflık. Dünya saltanatı bir üstünlük olarak
görülebilir. Oysa bu hiçbir zaman kalıcı değil. Bugün Batı dalgasına
kapılanların ortak kaygısı geri kalmışlık. Batı nın yaşadığı orta çağ
karanlığının Müslümanların üzerinde olduğu duygusu. Hatta bu üst düzey
yöneticiler tarafından bile dile getiriliyor.
Müslümanların geri kalmışlığı yok.
Batı insanlığın geleceğini tüketiyor. Korkunç bir tüketim
var. İnsanlığın bütün umutlarını tüketiyor. Yiyiniz, içiniz ama israf
etmeyiniz buyrulmakta bir ayette. Her sofrada Müslümanların yaptığı bir duadır
bu. Bu bir ölçü ve bir sınırdır. İnsanlık bu temel ilkeye uysa bugün yaşanan
soruların birçoğu olmayacak.
Batı doyumsuz. Doyumsuzluğu için hemen hemen sınırlar
zorlanıyor. Silâhlanma, savaşlar, sağlık sektöründeki acımasız tüketimler ve
daha birçoğu bu kapsam içinde. Hatta insanlığı zehirleyen unsurlar, beyazlar,
alkolü de buna dâhil etmek gerekiyor. Batı için bütün bunlar meşrudur. Bu
sınırsızlık onları acımasız, uygulamalarında da üstün kılıyor. Müslümanlar da
bunların karşısında kendilerini ezik görüyorlar. Küçüklük duygusuna
kapılıyorlar.
Tarihin her döneminde firavunî güçler var. Bu sıfat
onların güç kullanarak, zorbalıkla bütün insanlığın malını kendileri için
kullanmalarından ileri geliyor. Yeryüzü insanlığın ortak malıdır. Bunlar
yeryüzündeki imkânları hep kendileri için kullanırlar. Egemenler, yani
zorbalar, yani firavunlar dünyayı kendilerine ait sayıyorlar. Böyle olunca da
kendilerinden başkalarını insan olarak kabul etmiyorlar.
Bu düzlemde bakılınca Batı öyle çok büyütülecek bir
konumda değil. İnsanlık adına değil. Müslüman olarak bakıldığında, insanlığa
olan sorumluluğu karşısında daya güçlüdür. Onlara benzemeye çalışmak büyüklük
değil küçüklüktür.
Müslüman ız ve bize verilmiş olanlarla farklı bir
konumdayız. Bugün yaşanmakta olanlarla Müslümanlar değerlendirilemez.
Müslümanlar firavunların oyunlarına gelmeden, tuzaklarına düşmeden kendi olmayı
başarabildikleri sürece üstündürler.