Zaman, Allah’ın takdir ettiği bir imtihan sahnesidir. Her geçen an, insanın kalbinde bir iz bırakır. Fakat bu izler artık bizi hakikate değil, gaflete sürüklüyor. Modern insan, nefes alsa da ruhen ölü bir durumda… Dış görünüşü canlı, ama iç dünyası birer kabir. Çünkü insanlık olarak fıtrattan uzaklaştık. Allah’ın verdiği ruhu, dünya meşgalesiyle mumyaladık. Kalpler dondu, duygular mekanikleşti. Hayatın anlamı, ilahî hakikatten koparılıp maddî ölçülere indirildi.

Mumyalaşma Ne Zaman Başladı?

İnsanlığın ruhen mumyalaşması, Allah’la olan bağını zayıflattığında başladı. Fıtratın sesi sustuğunda… Kalpler zikri terk ettiğinde… Dünya sevgisi ahiret bilincinin önüne geçtiğinde… Teknolojinin ve dijital dünyanın sunduğu kolaylıklar, bizi gerçeklikten ve Allah’ı hatırlamaktan uzaklaştırdı. Sosyal medya, kalbi zikre değil, gösterişe alıştırdı. Kalabalıklar içinde yalnızlaşan birey, artık “kendini” değil, “profilini” yaşatmaya başladı.

Kalpler Neden Dondu?

İnsan, kalbiyle insandır. Kur’an, kalbi mühürlenenlerden söz eder:

"Onlar ki, kalpleri vardır ama onunla anlamazlar; gözleri vardır ama onunla görmezler; kulakları vardır ama onunla işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar." (A’râf 7/179)

Modern insan, duygularını Allah için değil; insanlar için yaşamaya başlayınca kalp katılaştı. Aşk, sadece ilahi bir bağ yerine dünyevî bir tatmine indirgendi. Öfke, hikmetle değil, anlık tepkiyle boşaltılır oldu. Vicdan, beğeniyle tatmin edilmeye çalışıldı. Kalpler yumuşamadan nasıl hissedebilir ki?

Gafletin Soğukluğunda Donan Ruhlar

Mumya, ölü bedeni çürümeden saklamak içindir. Bugünün insanı da ruhunu sakladı; ama hayır için değil, acıdan kaçmak için. Oysa Kur’an, insanı hissetmeye, düşünmeye ve Allah’a yönelmeye çağırır. Sabırla, şükürle, dua ile yaşayan bir kalp; donmaz, çürümez. Ama hissetmemeyi seçen insan, yaşamayı da terk eder. Çünkü acıdan kaçan, rahmetin de kıymetini bilemez.

Diriliş Mümkün mü?

Elbette mümkün. Allah, dilerse ölü topraklara hayat verir. Kalpleri de diriltir. Nitekim Kur’an’da şöyle buyrulur:

"Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne çağırdığında, hayat verecek şeye çağırdığını bilin." (Enfâl 8/24)

Gerçek diriliş, Allah’a yönelmekle mümkündür. Bir tebessümle, bir selâmla, bir dua ile... Bazen de bir secdeyle başlar. Çünkü asıl hayat, imanla olandır. Kalp Allah’ı anmadıkça huzur bulamaz:

"Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur." (Ra’d 13/28)

Mumyayı Taşımaktan Kurtulmak

Her gün uyanıyoruz ama gerçekten uyanıyor muyuz? Kimin için yaşıyor, kimin rızasını gözetiyoruz? İnsan, kendi nefsinin heykelini omuzlarında taşıdığı sürece gerçek anlamda yaşayamaz. Oysa İslam, insanı yüklerinden kurtarır. Allah’a teslimiyet, ruhu özgürleştirir. Diriliş, dünyevî çürümeyi bırakıp ilahî hakikate yönelmekle mümkündür.

Son Söz: Cesaret ve Tevekkül

Belki de en büyük devrim, yeniden hissetmeye ve Allah için yaşamaya cesaret etmektir. Gözyaşını Allah’a akıtmak, sevgiyi Allah için paylaşmak, yalnızlığı Allah’la gidermek…

Çünkü Allah kuluna şah damarından daha yakındır. (Kaf 50/16)

Ruhumuzun mumyasını ancak O çözebilir.

Ve unutmayalım:

“Allah bir kavmi, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez.” (Ra’d 13/11)