türkiye Cumhuriyeti’ne gelinceye kadar tarih sayfalarında defalarca devlet kurma perspektifini idrak ettik, farklı coğrafyalarda millet olma ülkümüzü dosta düşmana gösterdik. Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi olan Anadolu’yu kuşatan tüm emperyalist güçlere, bu millet olma azmimizle direndik, devlet olabilme arzumuzu ortaya koyduk. 250 bin şehit verdiğimiz Çanakkale sırtlarında, omuz omuza çarpışan yiğitlerimiz, “Hey onbeşli, onbeşli” türkülerini yakan anaların gözyaşlarına ram olarak, kınalanarak şehadet şerbetini içtiler. Bugün o tabyaları ziyaret ettiğinizde, bu toprakların her köşesinden, bu coğrafyanın her ilinden ve ilçesinden şehit kitabelerini görmeniz ve iç geçirmeniz mümkündür. Çanakkale sırtları Türk’üyle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Abaza’sıyla, Arap’ıyla, Laz’ıyla bu destana imza atan Mehmetçiklerin omuz omuza şehadete yürüdüğü, ölüme gülümsediği, bağımsızlık idealimizden zerre miktarınca geri adım atılmadığı, “Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber” dizesinin adandığı topraklardır. Kurtuluş Savaşı’nı ise çocuğunun üstüne örtmeye kıyamadığı battaniyeyi, cepheye taşıdığı silahların ve mermilerin üzerine örten Şerife Bacı’nın kahramanlık destanıyla tek cümlede özetleyebiliriz. Hâsılı kelam… Bu topraklar kolay kazanılmadı… Bu kadar ucuz kazanılmayan, her metrekaresinde şehit kanı bulunan, “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda” diye Milli Marşımıza hürriyete olan inancımızı kazıyan merhum Akif’in ifade ettiği gibi kanla, gözyaşıyla sulanan bu topraklarda hiçbir örgüt, hiçbir emperyal güç kolay kolay ameliyat yapamaz. Yapmaya çalışırsa da bedelini acı şekilde öder… Vur kaç taktikleriyle, gerilla yöntemleriyle, haince, pusu atarak, kanlı provokasyonlar planlayarak canımızı acıtmaya çalışanların kirli emellerine ulaşmaları kıyamete dek bu kirli oyun sürse de bir sonuca ulaşması mümkün olmayacaktır. Millet olma idealiyle, kardeşlik ülküsüyle yola çıkan, omuz omuza vererek, kurşun vızıltıları altında durdukları namazda sıkı sıkıya saf tutan ve hangi coğrafyadan geldiğine bakmaksızın birbirini kardeş bilen bu milleti bölmek, parçalamak ve yutmak öyle kolay bir iş değildir. Bu milletin kardeşlik ülküsünün temelinde iki cihan serveri Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimize “Ümmet olma bilinci” vardır. “Müminler ancak kardeştir” ilahi düsturu, Allah (C.C.)’ın bizleri birbirimize kardeş yaptığı emir vardır.

Canımız yanıyor, gözyaşlarımız çağlıyor… Şehitlerimizi toprağa koyarken, dağ gibi yiğitlerimizi Rabbimizin rahmeti rahmanına uğurlarken üzülüyoruz, vicdanlarımız sızlıyor. Ama biliyoruz ki, “Her karanlığın bir bitme noktası var. Gecenin en karanlık noktası, aydınlığın başlama noktasıdır…”

Feraset, dirayet, basiret… Bu üç kelime, bizim olaylara yaklaşımımızın temel esasını oluşturmalı. Yaşadığımız acıları siyasetin farklı mülahazalarıyla sağa sola çekiştirmeyelim. Gün bir olma zamanıdır, birlik olma zamanıdır ve omuz omuza verme zamanıdır. Geleceğimizi ipotek altına almak isteyen hümanist masallarına, Siyonistlere, küresel emperyalistlere, ülkemizin yaşadığı acılara timsah gözyaşıyla taziye mesajı gönderip, alttan alta terörü palazlandıran silah tüccarı ülkelere, bu meselenin yumuşak karnımız olduğunu bilerek bu bataklığa su taşıyanlara ne olur dikkat edelim. Yaşadığımız acılar, gözyaşlarımız ve yarına ilişkin duyduğumuz kaygılarımıza son verecek birlik ve iradeyi önce kendi benliğimizde göstermeliyiz. Bu mesele, topyekûn hepimizin meselesidir… Suhulet ve ağırbaşlılık ise başlama noktamız. Oyuna gelmeyelim… Kardeşliğimizi bozmayalım…