Özel televizyonların hayatımıza girdiği günden bu yana neredeyse çeyrek asır geçti. Kuşkusuz bu dönemde televizyonların manevi hayatımıza yaptığı etkilerini araştırma ve soruşturma imkânımız olsaydı, insanlarımızın müthiş bir evrilmeye uğradığını görebilecektik. 1980 darbesi, konuşmayan, üretmeyen, analiz etmeyen, soruşturmayan, hazırlop fikirleri olduğu gibi kabul eden bir kuşağın ortaya çıkmasına yol açtı. Özel televizyonlar ise bu kuşağın ahtapot gibi kuşatılmasını, zihinsel olarak dönüştürülmesinı ve iffeti değil şehveti başrole koyan bir medya anlayışıyla, ekranlardan beslenen, kimliğini ve hayatının biçimlenmesini, tüm rol kahramanlarını buradan yapan bir neslin oluşmasına yol açtı.

Türkiye’de bugün özel televizyonların insanlarımızın zihinlerinin dönüşümü üzerine yaptığı etkileri çok önemli paradigmalar olarak ortaya koymamız lazım.

Öncelikle, televizyonlar insani ilişkilerimizi yok etti… Aile ortamımızı bozdu… Kişisel sohbet imkânlarımızı ortadan kaldırdı. Evimizin en mutena yerine koyduğumuz bu aygıt, insanlarımızın sosyal ve kültürel tüm güzelliklerini elinden aldı. Toplumun tamamını bir ahtapot gibi kuşatan, yaptığı yayınlarla ahlakı dejenere eden, iffeti değil şehveti başrole koyan yapımlarla zihinlerimizi iğdiş eden televizyonun, medyanın tüm etkilerini nasıl kıracağız? Zihinlerimize doldurulan magazin figürlerinin, nerde akşam orda sabah yaşantı tarzını içselleştiren televizyon kahramanlarının mantar dünyalarını hayatımızdan nasıl çıkaracağız? Tek başına yapacağımız bir eylem aslında bireysel olarak medyadan kendimizi korumuş olmamızı sağlamıyor.

Medyanın olumsuzlukları, rezillikleri, kepazelikleri de yağmur gibi üzerimize yağıyor… Bireysel olarak bunlara tepki koymamız, evimize televizyon sokmamamız kendimizce bir yöntem. Fakat etrafımızdaki insanların içine düştükleri durumu nasıl düzelteceğiz?

Bugün bir araştırma yapılsa ve sorulsa: Televizyonlarda hangi diziyi izliyorsunuz ve hangi kahramana özeniyorsunuz? Muhakkak ki, bu soruya insanlarımızın vereceği cevap, televizyonlarımızın hayatımıza nasıl etki ettiği hakkında bize çok önemli argümanlar ve bilgiler verirdi.

Zira, yaklaşık 10 ulusal televizyon kanalında haftanın her günü bir dizi yayınlanıyor. Bu dizilerde ahlak ve maneviyat öncelenmiyor, kötülükler içselleştiriliyor. İnsanlarımız bu dizilerdeki kahramanların hayatlarına  öykünerek, kendilerine rol hayat biçiyorlar. Onlar gibi olmak, onlar gibi yaşamak, onlar gibi giyinmek, kuşanmak, onlar gibi birer kahraman olmayı arzuluyorlar.

Medyanın zehrinin enjekte olduğu toplumu nasıl kurtaracağız? Bu toplumun içinde yaşıyorsak, aynı geminin içindeysek kaygısını duymamız gereken asıl konumuz bu olmalı. Bireysel tepkilerimizi toplu tepkilere dönüştürmenin formüllerini aramalıyız… Zehir kusan medya organlarına duyduğumuz öfkeyi, kar topunun çığa dönüşmesi gibi büyütebilmenin yöntemlerini aramalıyız. “Elinde kumanda aleti var, seyretme kardeşim”… Her türlü kepazeliklerini bize yutturmaya çalışanların minareye kılıf uydurma stratejisi olan bu tavsiyesine kanmayalım. Yapılan rezillikleri protesto edelim… İdealsiz, düşüncesiz, sorgulamayan, eleştirmeyen bir toplum oluşturmak için var güçleriyle çalışanlara daha etkili şekilde tepkimizi koyalım…