Rabbimiz (C.C.), “Münâfikûn Sûresi”nin 4. Âyet-i Kerimesi’nde –meâlen- münafıklar hakkında şöyle buyuruyor: “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kütüklerdir. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?”
Bu âyet-i kerimeden alacağımız pek çok ders var. Demek ki dış görünüş mühim değilmiş. Hatta görünüş itibarıyla insan yakışıklı olabilir, güzel giyinebilir, ağzı iyi laf yapabilir. Ancak içi hâinse, o kimse “elbise giydirilmiş bir kütük” gibidir. Yani “Odun gibi adam”dır. Ya da bir başka tâbirle “yontulmamış odun”dur.
Bütün mahlukatın yaratıcısı Allah-u Azimüşşân, insanı “ahsen-i takvim” sûretinde yaratmıştır. Yani, “en güzel surette…” Şöyle insana ibret nazarıyla bakınız, Rabbimizin yaratıcılığının mükemmelliğini görürsünüz. Bütün insanların aslî unsurları, uzuvları birdir. İki eli, iki ayağı, iki gözü, iki kulağı, başı, iç organları, vs. vardır. Allah-u Teâlâ, insana, bu zahîri duyguların ve uzuvların yanı sıra bir de Bâtınî duygular vermiştir. Akıl, hayal, kalb, sır, hafi, ahva… İnsanı gerçek insan yapan bu duygulardır. Ancak bu duygular ve insanın zâhîrî duyguları Allah’ın kitabı ve Peygamberin terbiyesi ile eğitilmelidir. İşte o vakit insan “adam gibi adam” olur. Hz. Âdem Aleyhisselam’dan beri temel ölçü ve adam olmanın şartı budur.
Biz şanslı bir ümmetiz. Bizim Peygamberimiz (A.S.M.) aynı zamanda bütün Peygamberlerin de peygamberidir. Cennetin kapısının üzerinde ismi bulunan Peygamberdir. Bütün peygamberlerin “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammedün abduhu ve resûluhu” diyerek peygamberlik vazifesini devraldıkları ve ümmetlerinin de bu kelime-i şehâdeti getirmekle Mü’min vasfını kazandıkları bir peygamberdir. İşte bu şerefli Nebi’nin terbiyesinde yetişmiş olan Sahabeler “mükemmel insan” olmuşlardır. Düşünün siz, bir sahabe gidip koca bir ülkeyi idare ediyor. Yemen valisi oluyor. Vali dedikse sadece bir şehrin değil, koca bir ülkenin, onlarca şehrin idarecisi… Hem valisi, hem belediye başkanı, hem kadısı, hem bütün bakanlıkların vazifesini yapanı… Yapıyor da hem de mükemmel şekilde… Hâkeza Mısır valisi, İran valisi, Suriye valisi ve diğer valiler de öyle…
Peygamber yolunu tâkip edenler, Peygamber terbiyesi alan âlimlerin rahle-i tedrisinde yetişenler de öyle… Mükemmel idareciler yetişiyor. Onlarca ülkeyi fetheden Selçuklu ve Osmanlı idarecileri gibi… Mükemmel san’atkârlar yetişiyor. Mimar Sinan gibi… Mükemmel edipler ve ilim adamları yetişiyor. Halk da edepli, ahlaklı, dolayısıyla mesut ve bahtiyar… Bunun temel sebebi, ilim sahibi olmaları, okumaları… İşte bunun için Rabbimizin ilk emri “Oku!”dur.
İşin doğrusu şu: Okuyan insan “Adam gibi adam” olma yolunda ilerliyor. Okumayan, ya da âlimlerin rahle-i tedrisinden geçmeyen, cahilliği meslek edinenler de “odun gibi adam” oluyorlar. Yani şeklen insanlar. Sadece insana benziyorlar. Ancak hareketleri, davranışları, hal ve tavırları bazan canavarlar gibi, bazan hayvanlar gibi, bazan hayvandan da aşağı… Siz masum hayvanları vahşice öldürenlere, cam şişeyi yola atıp parçalayanlara ve araçların kaza yapmasına davetiye çıkaranlara, elindeki bıçakla 160 aracın tekerini patlatanlara, tecavüz edenlere, kâtillere, civarımızda görüldüğü gibi durmaksızın Müslüman katledenlere nasıl insan dersiniz? Onlar şeklen insan. Ancak özde hayvanlardan da aşağı. Ya da elbise giydirilmiş kütük…
Cenab-ı Hak, Ahsen-i Takvim sûretinde yarattığı bütün insanlardan niçin “gerçek insan”, “adam gibi adam” olmaya çalışmadıklarını soracak. İşte Kur’an-ı Kerim, işte Peygamber Efendimizin (A.S.M.) örnek hayatı. İşte on binlerce âlimin telif ettiği yüz binlerce hazine değerindeki eserler. Okumayanlara, öğrenmeyenlere, öğrenmeye çalışmayanlara, sadece hayvanlar gibi, midesini, şehvetini, hayvanî hislerini düşünenlere ne demeli? Onlara insan demek insan sıfatına hakâret olmaz mı?